Anasayfa » Hasta Bilgilendirme Kitapçıkları

Hasta Bilgilendirme Kitapçıkları

KRONİK MİYELOİD LÖSEMİ HASTA BİLGİLENDİRME KİTAPÇIĞI

“Kronik miyeloid lösemi”; kısaltılmış ismi “KML” olarak bilinen kronik başka bir ifade ile uzun sürede ve yavaş gelişen bir lösemi yani kemik iliğinde üretilen beyaz kan hücrelerinin kanseri olarak bilinir.

KML’de kemik iliğindeki bir hücrede bulunan iki kromozom (9 ve 22 kromozom) kırılır ve daha sonra Philadelphia kromozomu olarak adlandırılan karakteristik bir anormal kromozom oluşturmak için birleşir (ilk olarak bu şehirde tanımlandığı için bu ad verilmiştir). Bu iki kromozomun birleşmesi, bu kromozomlar üzerinde yer alan ve normalde yer aldıkları hücrenin büyümesinden sorumlu iki ayrı gen olan BCR ve ABL1’in bir araya getirildiği bir genetik bilgi alışverişine neden olur. Elde edilen BCR-ABL1 adı verilen yeni anormal gen, kemik iliği hücreleri içinde oluşan KML hücrelerinin normal kan hücrelerinden daha hızlı ve daha fazla büyümesine yol açan anormal bir protein (BCR-ABL1 tirozin kinaz) üretmesine neden olur. Bu protein nedeni ile hastalıklı hücreler kemik iliğinde aşırı bir şekilde çoğalarak önce kemik iliğini işgal eder ve normal kan hücrelerinin gelişimini engelleyerek kana yayılırlar.

Kronik Myeloid Lösemi tanısı almış hastalar ve yakınları için detaylı bir bilgilendirme kitapçığını güncel bilgiler ışığında hazırlayarak size sunuyoruz. Kitaptaki bilgilerin sadece bilgilendirmek amaçlı yazıldığını, herhangi bir tedavi başlangıcı veya ilaç değişikliği konusunda sizi takip eden hematoloji uzmanınızla görüşmeniz gerektiğini özellikle belirtmek istiyoruz.

Hasta Bilgilendirme Kitapçığının İçerikleri

1. KML nasıl ve neden oluşur?

2. KML hastalığında hangi yakınma ve belirtiler görülebilir?

3. Kimler risk altındadır?

4. KML’nin evreleri var mıdır?

5. Tanı hangi laboratuvar testleri ile konur?

6. KML tedavisi

7. Tedavi yanıtı için bilinmesi gereken tanımlar

8. Hamilelik ve KML

9. KML tedavisini kesmek mümkün mü?

“KML HASTA BİLGİLENDİRME KİTAPÇIĞI”  İÇİN LİNKE  TIKLAYINIZ

Referanslar

1.  https://www.uptodate.com/contents/chronic-myeloid-leukemia-cml-in-adults-beyond-the-basics/print

2. https://www.esmo.org/content/download/6597/114989/file/ESMO-RCT-Chronic-Myeloid-Leukemia-CML-Guide-for-Patients.pdf

3.https://www.nccn.org/patients/guidelines/cml/files/assets/common/downloads/files/cml.pdf

Prof. Dr. H. İsmail SARI

İç Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı

DİFFÜZ BÜYÜK B HÜCRELİ LENFOMA

Diffüz büyük B hücreli lenfoma (DBBHL), NHL’nin en yaygın biçimi olup, tüm B hücreli lenfomaların yüzde 22’sini oluşturmaktadır. Erkeklerde biraz daha yaygın olmasına rağmen, DBBHL hem erkeklerde hem de kadınlarda görülür. Her ne kadar DBBHL çocukluk döneminde ortaya çıkabilse de, insidansı genellikle yaşla birlikte artar ve hastaların yaklaşık yarısı 60 yaşın üzerindedir. DBBHL lenf düğümlerinde veya lenfatik sistemin dışında (Gastrointestinal sistem, testisler, tiroid, deri, meme, kemik veya beyin) ortaya çıkabilecek agresif (hızlı gelişen) bir lenfomadır.

 

Lenfomalar en sık görülen hematolojik kanserler arasında yer almaktadır. Başlıca 2 gruba ayrılmaktadır. Bunlar;

  1. Hodgkin lenfoma
  2. Non – Hodgkin (Hodgkin dışı lenfoma

Lenfomalar, bir tür beyaz kan hücresi (lökosit=akyuvarlar) tipi olan “lenfositler” adı verilen bağışıklık sistemi hücreleri kontrolsüzce büyüyüp çoğaldığında ortaya çıkar. Kanserleşmiş lenfositler, lenf düğümleri, dalak, kemik iliği, kan veya diğer organlar dahil olmak üzere vücudun birçok bölgesine gidebilir ve lenf tümörü adı verilen kitleler oluşturabilir. Vücutta lenfoma gelişebilecek iki ana lenfosit tipi vardır. Bunlar, B lenfositler (B hücreleri) ve T lenfositler (T hücreleri) olarak bilinir. B hücreli lenfomalar, T hücreli lenfomalardan çok daha yaygındır ve tüm Hodgkin dışı lenfomaların yaklaşık olarak yüzde 92’sini oluşturur. Diffüz büyük B hücreli lenfoma (DBBHL), NHL’nin en yaygın biçimi olup, tüm B hücreli lenfomaların yüzde 22’sini oluşturmaktadır. Erkeklerde biraz daha yaygın olmasına rağmen, DBBHL hem erkeklerde hem de kadınlarda görülür. Her ne kadar DBBHL çocukluk döneminde ortaya çıkabilse de, insidansı (yıllık görülme sıklığı) genellikle yaşla birlikte artar ve hastaların yaklaşık yarısı 60 yaşın üzerindedir. DBBHL lenf düğümlerinde veya lenfatik sistemin dışında (Gastrointestinal sistem, testisler, tiroid, deri, meme, kemik veya beyin) ortaya çıkabilecek agresif (hızlı gelişen) bir lenfomadır.

DBBHL Belirtileri

Çoğunlukla, DBBHL’nin ilk belirtisi, boyunda, koltuk altında veya kasıkta büyümüş lenf düğümlerinin neden olduğu ağrısız, hızlı bir şişliktir. Bazı hastalarda lenf nodu hızla büyür ve çevredeki sinirlere bası yaparsa şişlik ağrılı olabilir. Diğer belirtiler arasında gece terlemeleri, ateş ve açıklanamayan kilo kaybı olabilir. Hastalarda yorgunluk, iştah kaybı, nefes darlığı veya ağrı görülebilir. Kaşıntı olabilir.

DBBHL Alt Tipleri

DBBHL’nin birçok alt tipi bulunmaktadır. Hastalığın prognozu yani mevcut tedaviye nasıl yanıt vereceği hastalığın alt tiplerine göre değişir.  Örneğin, sadece beyni etkileyen DBBHL, primer santral sinir sistemi lenfoması olarak adlandırılır ve beynin dışındaki bölgeleri etkileyen DBBHL’den farklı bir şekilde tedavi edilir. Diğer bir örnek, sıklıkla genç hastalarda görülen ve göğüs kafesi içindeki boşlukta (mediasten) oluşan lenf düğümlerinin hızla çoğalması ile kendini gösteren primer mediastinal B-hücreli lenfoma adı verilen tiptir.

Çoğu vaka bu kategorilerden birine girmez ve aksi belirtilmedikçe “DBBHL – Başka Türlü Sınıflandırılamayan” (DBBHL-NOS=Not Otherwise Specified) olarak adlandırılır. Bununla birlikte, bu NOS vakaları, gerek gen bozukluklarına göre gerekse kanserli hücrelerin yüzeyinde bulunan protein belirteçlerine göre moleküler alt tiplere ayrılabilirler. Bu alt tipler, kanserli hücrenin bulunduğu bölgeye ve köken aldığı hücre tipine göre “germinal merkez B-hücresi” ve “aktive B-hücresi” DBBHL olarak adlandırılırlar. Bu hasta gruplarının tedaviye verdiği yanıt ve seyir farklı olabilir.  Ek olarak, aynı anda birden fazla genetik değişim gösteren lenfomalar, Türkçe “çift vuruş” olarak çevrilebilecek “double-hit lenfoma” adı verilen ve nisbeten daha kötü seyir gösterme olasılığı olan lenfomalardır. Mevcut genetik özelliklere göre hangi tedavilerin verilebileceği konusunda halen klinik çalışmalar devam etmektedir.

Tanı ve Evreleme

DBBHL’nin kesin tanısı için doku biyopsisi gereklidir. Biyopsi, mikroskop altında değerlendirilmek üzere, etkilenen lenf düğümünün bir kısmını veya tamamını çıkarmak için yapılan küçük bir cerrahi işlemdir. İdeal olan lenf düğümünün tamamının çıkartılmasıdır. Bu sayede tanı patologlar tarafından daha kolay bir şekilde konabilmektedir. Biyopsi, lokal veya genel anestezi altında yapılabilir. DBBHL tanısı doğrulandıktan sonra, bir sonraki aşama (evreleme olarak adlandırılır) lenfomanın ne kadar yaygın olduğunu ve vücudun nerelerinde bulunduğunu anlamaktır. DBBHL, vücudun her tarafında bulunan lenf sisteminin bir kanseri olduğundan, tüm vücuda bakmak önemlidir. Bu genellikle tüm vücut bilgisayarlı tomografi (BT) taraması veya pozitron emisyon tomografisi (PET) / BT taraması ile yapılır. Evrelemede ayrıca, kemik iliğinde lenfoma hücreleri olup olmadığını belirlemek için “Kemik İliği Aspirasyon ve Biyopsi” işlemi ve bazen de omurilik sıvısında lenfoma hücrelerinin olup olmadığını belirlemek için “lomber ponksiyon” denilen omurilik sıvısından örnek alma işleminin yapılması gerekebilir.  Doktorunuz bu testlerin sonuçlarını lenfomanın evresini değerlendirmek için kullanacaktır. Sınırlı evre hastalık, vücudun sadece bir bölgesini etkileyen lenfomayı temsil ederken, ileri evre hastalık, lenfomanın birçok organa yayıldığını gösterir. Uygun tedavi yöntemini ve tedavi süresini belirlemek için mutlaka evreleme gereklidir. DBBHL hastalarının azımsanmayacak kısmı ileri evre hastalığa sahip olsa da, bu hastalarda dahi tedavi başarısı yine azımsanmayacak oranda yüksektir.

Tedavi seçenekleri

DBBHL sıklıkla semptomlara neden olduğu için, tedavi genellikle tanıdan kısa bir süre sonra başlar.  Yeni tanı almış DBBHL hastaları için tedavi seçenekleri arasında kemoterapi, immünoterapi ve radyoterapi bulunmaktadır. Her üç tedavi yöntemi hastalığın evresine, risk faktörlerine göre ayrı ayrı kullanılabileceği gibi birlikte de kullanılabilir. Birlikte kullanıldığı rejimlere “kombinasyon tedavisi” adı verilir.

  1. Kemoterapi: Kanser hücrelerini öldüren veya büyümelerini engelleyen ilaçlara verilen isimdir. Bu gruptaki ilaçlar seçici özellikte değildir. Yani kanser hücresi yanında sağlam hücrelere de etki göstererek zarar verebilirler.
  2. İmmünoterapi: Bağışıklık sistemini uyaran ve/veya hedefleyen tedavi yöntemidir. İmmünoterapi ilaçları seçici özellikte ilaçlardır, kanser hücrelerini tanıyarak etki gösterirler.
  3. Radyoterapi: İyonize radyasyon kullanarak kanser hücrelerini yok etme yöntemidir.

Kök hücre nakli ise genellikle DBBHL tekrarladığında uygulanan bir tedavi yöntemidir. Fakat hastalığınızın risk grubuna göre nadir olsa da ilk sıra tedavide uygulanabilir.

YENİ TANI HASTALARDA TEDAVİ

R-CHOP tedavi rejimi, yeni tanı DBBHL hastalarının ilk sıra tedavisinde kullanılan, 5 (beş) farklı ilaçtan oluşan ve içerdiği ilaçların orijinal adlarının baş harflerinin bir araya getirilmesinden türetilmiş tedavi rejiminin adıdır.

R – rituximab (rituksimab)

C – cyclophosphamide (siklofosfamid)

H – doxorubicin (hydroxydaunomycin)(hidroksidaunomisin)

O – vincristine (Oncovin ®) (vinkristin, onkovin)

P – prednisolone (prednizolon)

R harfi ile gösterilen rituksimab bir kemoterapi ilacı değildir. İmmünoterapi grubunda yer alan ve direk olarak kanserli hücrenin kendisini hedef alan bir monoklonal antikordur. C, D ve O harfi ile gösterilen ilaçlar kemoterapi ilaçlarıdır. P harfi ile gösterilen prednizolon ise halk arasında kortizon olarak bilinen ilaçtır.

R-CHOP kemoterapi rejimi, mevcut tümör yada tümörleri küçülterek yok etmek ve lenfoma semptomlarını azaltmak için verilir. Amaç hastalığı tamamen ortadan kaldırmak yani tam şifa sağlamaktır.

R-CHOP; kemoterapi (CHOP) ve immünoterapi (R) ilaçlarının birlikte kullanıldığı bir kombinasyon tedavisidir. Bu tedavi kapsamında ilaçlardan dördü (R-CHO) serum yoluyla (Rituximab cilt altı da uygulanabilir) damardan uygulanırken bir tanesi (P) ise ağız yoluyla verilir. Damar yolundan veya cilt altı verilen ilaçların tamamını (rituximab, siklofosfamid, doksorubisin, vinkristin) sadece ilk gün uygulanır. Ağız yolu ile verilen prednizolon ilacı ise ilk 5 gün boyunca verilir.  Tedavi genelde 21 günde bir tekrarlanır (R-CHOP21), yan etkilerin durumuna göre tedavi aralıkları 28 gün olarak da uzatılabilir. Yine hastalığın evresine ve hastanın yaşına göre 14 günde bir verilen bir protokol de (R-CHOP14) bulunmaktadır. Eğer size uygun ise tedaviniz bu şekilde de uygulanabilir. Bu konuda gerekli bilgi hekiminiz tarafından verilecektir.

R-CHOP tedavisinde kullanılan ilaçlara bağlı bazı yan etkiler görülebilir.

Rituksimab’a bağlı en sık görülen yan etkiler infüzyon (ilacın damardan serumla verilmesi) ilişkili yan etkilerdir. Özellikle, ilk infüzyon sırasında veya infüzyondan sonraki 2 saat içerisinde ateş, üşüme ve titreme gelişebilir. Daha nadir olmak üzere bazı hastalarda; kaşıntı, döküntü, bitkinlik, hasta hissetme, baş ağrısı, nefes almada güçlük, dil veya boğaz şişmesi, burun akıntısı veya kaşınması, kusma, ateş basması, çarpıntı, kalp krizi veya trombosit sayısında düşme görülebilir.

İnfüzyon ilişkili bu yan etkileri önlemek ve azaltmak için rituksimab öncesi bazı ek ilaçlar alacaksınız. Bunun dışında rituksimab aldığınız dönemde ağız içinde, dudaklarda ve ciltte ağrılı ülser benzeri yaralar çıkabilir. Vücutta döküntüler gelişebilir. Hepatit B taşıyıcısı ya da kronik aktif Hepatit B hastasıysanız rituksimab bu hastalığı alevlendirerek karaciğer yetmezliğine neden olabilir. Rituksimab tedavisinin en nadir ama en ciddi yan etkisi ise PML olarak kısaltılan progresif multifokal lökoensefalopatidir.  Bu durum rituksimab tedavisinin immün sistemi zayıflatması ile ortaya çıkan bir virusun neden olduğu ciddi bir beyin enfeksiyonudur. PML ölüm veya ağır sakatlıklarla sonuçlanabilir. PML için bilinen bir önleme yöntemi veya tedavi şu an için bulunmamaktadır.

Tedavi protokolü kapsamında uygulanan siklofosfamide bağlı kanlı işeme gözlenebilir, her iki cinste de kısırlığa neden olabilir. Bu nedenle R-CHOP tedavisine bağlı olarak kadının veya erkeğin çocuğunun olmaması riski nedeni ile ileriye yönelik erkekler için sperm (meni) saklamak ve kadınlar için ovum (yumurta) veya embriyo (döllenmiş yumurta) saklamak gerekebilir. Bu nedenle tedavinizin ileri bir tarihe ertelenmesi zorunluluğu doğabilir. Sperm/ovum saklama kararını hastalığınızın durumu, yaşınız ve isteğiniz doğrultusunda hekiminiz ile birlikte değerlendirmeniz önerilir.

Hidroksi-daunomisine bağlı kalp ritminde ve fonksiyonlarında bozulma meydana gelebilir. Vinkristin el ve ayaklarda yanma – uyuşma ile kendini gösteren nöropati dediğimiz bir sinir harabiyeti yapabilir. Prednizolon ise ise kas güçsüzlüğü, gastrointestinal sistem kanaması, gastrit, kan şekeri düzeylerinde yükselme, kilo alma, vücudda sıvı birikimi (ödem), bilinç bulanıklığı ve duygulanım durumu değişikliklerine yol açabilir.

Bunların dışında R-CHOP tedavi protokolünde kullanılan ilaçlara bağlı görülen en önemli yan etkilerden birisi kan hücrelerinin (alyuvar, akyuvar, trombosit) sayısının azalmasıdır. Alyuvar sayısının azalmasına bağlı halsizlik, yorgunluk, akyuvar sayısının azalmasına bağlı ateş ve infeksiyon, pıhtılaşma hücresi olarak bilinen trombositlerin azalmasına bağlı kanama görülebilir.  Bunun dışında iştahsızlık, bulantı, kusma, saç dökülmesi, ağızda aft benzeri yaralar, tırnak değişiklikleri, ishal, kabızlık, anksiyete, depresyon protokole bağlı görülebilecek diğer yan etkiler arasında sayılabilir.

Sayılan yan etkiler; R-CHOP tedavisi sırasında karşılaşılma olasılığı görece en yüksek durumlar olmakla birlikte burada açıklanmayan diğer yan etkiler de görülebilir. Tedavi sürecinizin mümkün olduğunca sorunsuz ve en düşük yan etki olasılığı ile tamamlanabilmesi için gereken tüm önlemler alınmış olmasına karşın, tedavinin olumsuz sonuçlarının tamamen bertaraf edilmesi mümkün değildir.

Önerilen Tedavinin/İşlemin Tahmini Süresi

R-CHOP tedavisi hastalığınızın evresi ve diğer risk faktörleri, tedaviye verilen yanıt, ilaçları tolere etme durumu ve olası komplikasyonların yönetimine bağlı olarak genellikle 21 günde bir olmak üzere 6-8 kurs uygulanması planlanır. Ancak 4 kürlük tedavi sonrası başlangıç tanısında yapılan tetkikler görüntüleme yöntemleri (PET) dahil tekrarlanacak, eğer yanıt yoksa yeni bir tedaviye geçilmesi düşünülebilir. Erken evre hastalarda 3 kür tedavi sonrası radyoterapi planlanabilir.

Önerilen Tedavinin/İşlemin Alternatifleri

DBBHL hastalarının birinci basamak tedavisinde kullanılan R-CHOP yaklaşık 20 yıllık bir geçmişe sahiptir. Bu konuda hekimlerin en deneyimli olduğu tedavidir. Yukarıda da yazıldığı gibi 21 günde bir uygulanır. Fakat hastanın yaşı ve hastalığın yaygınlığına göre uygulama süresinin kısaltıldığı R-CHOP14 tedavisi de mevcuttur. R-CHOP14 tedavisinde uygulanan rejimin kan hücreleri üzerindeki etkisini azaltmak ve hücrelerin çabuk toparlanmasını sağlama amacı ile G-CSF (Granulosit-koloni stimule edici faktör) denilen ve cilt altı uygulanan bir büyüme faktörü de tedaviye eklenir. Yine, R-CHOP tedavi rejimine etoposid olarak bilinen bir kemoterapi ilacının eklenmesi ile oluşturulan R-EPOCH isimli 6 ilaçtan oluşan kombinasyon tedavisi de birinci sıra tedavi seçenekleri arasında yer almaktadır. Genelde genç hastalarda ve “primer mediastinal B hücreli” lenfoma alt tipinde daha sık kullanılmaktadır.

Önerilen Tedavi, İyileşme Süreci İle İlgili Olası Problemler ve Kritik Olan Yaşam Tarzı Önerileri

Tedavi süreci içinde, ateşinizin yükselmesi halinde mutlaka hekiminizi bilgilendirmelisiniz. Enfeksiyonu olan kişilerden uzak durmalı, çevrenizdekilere sarılma, öpüşme gibi yakın temas içerikli davranışlardan kaçınmalısınız. Havasız, tozlu, sigara dumanı olan ortamlardan uzak durmalı, odanızı sık sık havalandırmalısınız. Sigara kullanıyorsanız azaltmalı ve bırakmaya çalışmalısınız. Meyve ve sebzeler iyice yıkanmalı, süt pastörize veya iyice kaynatıp içilmelidir. Mümkünse dışarıda, özellikle temizliğinden emin olunmadığı yerlerde yemek yenmemelidir. Gerek ağız gerekse vücut temizliğine özen gösterilmeli, tırnaklar derin kesilmemelidir. R-CHOP tedavisi ile genellikle vücutta pıhtılaşma hücreleri olarak bilinen trombositlerin sayısında azalma gözlenmemektedir. Eğer trombosit sayısı düşecek olursa tıraş olurken jilet kullanılmamalıdır. Hekiminiz tarafından sıvı kısıtlaması önerilmediği sürece bol sıvı almalı, özellikle yaz aylarında aldığınız sıvı miktarını artırmalısınız. Kemik tutulumu olan hastalarda patolojik kemik kırığı riskini azaltmak için uygulanan bazı tedaviler nadiren de olsa çene osteonekrozu olarak adlandırılan çene kemiği yaralarına neden olabilir. Bu nedenle tedavi sürecinizde gerek diş çekimi, gerekse önerilen diğer tedaviler noktasında mutlaka takip eden hekiminizden görüş almalısınız.

TEKRARLAYAN (NÜKS) HASTALIKTA TEDAVİ

Hastalığı tekrarlayan hastalarda “Kurtarma tedavisi” adı verilen genelde hastanede yatırılarak yapılan R-CHOP tedavisine göre daha yoğun olan tedavi rejimleri kullanılır. Bu tedaviler 2-4 kür uygulandıktan ve yanıt alındıktan sonra otolog kök hücre nakli denilen tedavinin yapılması altın standart kabul edilmektedir. Nakil öncesi seçilebilecek birkaç tane kurtarma rejimi bulunmaktadır ve aynı R-CHOP rejiminde olduğu gibi kullanılan ilaçların baş harfleri ile tanımlanmaktadır (R-ICE, R-DHAP, GVP, R-MINE vb.). Bu tedavi rejimleri ile yanıt oranları yaklaşık olarak birbirine benzerdir.

İnceleme Altındaki Tedaviler

Halen gerek yeni tanı gerekse nüks ya da ilk tedaviye dirençli DBBHL hastalarının tedavisi için birçok tedavi rejimi konusunda  klinik çalışmalar devam etmektedir. Bu tedaviler arasında avelumab (Bavencio), MOR208, polatuzumab vedotin, ublituximab, umbralisib ve utomilumab ilk akla gelen ilaçlar olarak sayılabilir. Bu ilaçların çoğu hedef tedavi olarak bilinen direkt olarak kanser hücrelerini hedefleyen ilaçlardır.  Kitapçığın başında açıkladığımız moleküler alt tiplerden germinal merkez B hücresi tipindeki DBBHL hastaları kemoterapi tedavisine ABC alt tipine sahip olanlardan daha iyi yanıt verebildiklerinden, araştırmacılar özellikle ABC DBBHL’li hastalar için sonuçları iyileştiren yeni tedavileri araştırmaktadır. Yine daha önce açıkladığımız double hit lenfomalarda da bu hedef tedavi rejimleri konusunda çalışmalar devam etmektedir. Burada önemli olan nokta, yeni tedaviler keşfedildiğinde veya mevcut tedaviler geliştirildikçe tedavi seçeneklerinin değişebileceği unutulmamalı ve hastayı takip eden hekimle sürekli diyalog halinde olunmalıdır.

Tedavi sonrası izlem

Tedavisi başarı ile tamlanan lenfoma hastalarında tekrarlama riski bulunduğu için mutlaka takiplerinin devam etmesi gerekir. Önerilen takip şekli özellikle ilk 2 sene için 3 ayda bir, 2-5 sene arasında 6 ayda bir, 5 seneden sonra senede 1 kez olacak şekildedir. Takipler muayene, kan tetkikleri ve görüntüleme yöntemleri ile yapılır. Özellikle görüntüleme yöntemlerinden hangisinin hangi aralıklarla yapılacağı konusunda sizi takip eden hekiminizle görüş alışverişi yapmanız uygun olacaktır.

Referanslar

  1. https://www.uptodate.com/contents/diffuse-large-b-cell-lymphoma-in-adults-beyond-the-basics
  2. https://www.nccn.org/patients/guidelines/nhl-diffuse/files/assets/common/downloads/files/diffuse.pdf
  3. https://www.lymphoma.org/aboutlymphoma/nhl/dlbcl/
  4. https://www.leukaemia.org.au/disease-information/lymphomas/non-hodgkin-lymphoma/other-non-hodgkin-lymphomas/diffuse-large-b-cell-lymphoma/

 

APLASTİK ANEMİ

Aplastik anemi, kemik iliği yeterince yeni kan hücresi üretmeyi bıraktığında ortaya çıkan kemik iliğinin bir hastalığıdır. Kemik iliği, kemiklerin içinde sünger benzeri bir doku olup kırmızı kan hücrelerine (alyuvar=eritrosit), beyaz kan hücrelerine (akyuvar=lökosit) ve trombositlere (pıhtılaşma hücreleri) dönüşen kök hücreleri oluşturur. Aplastik anemisi olan kişilerde kemik iliği kök hücreleri hasar görür. Kemiğin yaptığı kan hücreleri normaldir, ancak bunlar yeterli miktarda değildir.

Devamını Oku »

TÜYLÜ HÜCRELİ LÖSEMİ

“Tüylü” ismi, lösemi hücrelerinin mikroskop altında görünme şeklinden gelir; hücrelerin görünümü tüylü bir görünüme benzediği için bu isim verilmiştir.

Devamını Oku »

KEMİK İLİĞİ ASPİRASYON VE BİYOPSİ İŞLEMİ

Kemik İliği Aspirasyon ve Biyopsisi Nedir?

Kemik iliği aspirasyon ve biyopsi işlemi bazı büyük kemiklerinizde bulunan ve süngerimsi bir doku olan kemik iliğinin toplanması ve/veya incelenmesi için yapılan bir işlemdir. Kan ve kemik iliği kanserleri de dâhil olmak üzere çoğu kan ve ilik hastalığının tanısını koymak ve takip etmek için kullanılır. Kemik iliği biyopsisi ve kemik iliği aspirasyonu çoğunlukla aynı zamanda yapılır.

Kemik İliği Aspirasyon ve Biyopsisi Niçin Yapılır?

  • Kemik iliği veya kan hücrelerinden kaynaklanan bir hastalığa (Lösemi, lenfoma, miyelom, aplastik anemi, myelodisplastik sendrom vb) tanı koymak için
  • Bir kan, lenf veya kemik iliği hastalığının evresini saptamak veya kötüleşip kötüleşmediğini ortaya koymak için
  • Bir kan, lenf veya kemik iliği hastalığının tedavisini gözlemek için
  • Kemik iliğindeki demir depolarını kontrol etmek için (Genelde çok tercih edilmez)

Kemik İliği Aspirasyon/Biyopsisinin Tanı ve Takipte Kullanıldığı Hastalıklar hangileridir?

  • Nedeni açıklanamayan, sebebi bilinmeyen/bulunamayan anemi
  • Antikor üreten hücrelerin (plazma hücreleri) hastalık ve kanserleri
  • Kemik İliği Yetmezlikleri (Aplastik anemi, myelodisplastik sendrom) ve kemik iliğinin aşırı üretim durumları (Myeloproliferatif hastalıklar)
  • Belli kan hücrelerinin çok az veya çoz fazla üretildiği (lökopeni, lökositoz, trombositopeni, trombositoz, pansitopeni ve polistemi) durumlar
  • Lösemi, lenfoma ve miyelom olarak bilinen kan ve kemik iliği kanserleri
  • Kemik iliği tutulumu gösteren organ kanserleri
  • Karaciğerde demir birikimi
  • Lizozom Depo hastalıkları
  • Kemik iliğini tuttuğu düşünülen bazı infeksiyon hastalıkları (Brucella infeksiyonu, AIDS vb)

Kemik İliği Aspirasyon/Biyopsisinin Komplikasyonları ve Riskleri Nelerdir?

Kemik iliği aspirasyon ve biyopsi işlemi genellikle büyük risk taşımaz. Komplikasyonlar genellikle çok nadir ve hafiftir. Bununla birlikte aşağıda saydığımız komplikasyonlar nadir de olsa oluşabilir:

  • Biyopsi yapılan bölgede uzun süren ağrı, hassasiyet
  • Kanama (özellikle trombosit denilen pıhtılaşma hücrelerinin sayısı düşük olan kişilerde)
  • Biyopsi yerinde infeksiyon, iltihap, akıntı
  • Biyopsi iğnesinin kemikte kırılması
  • Sakinleştiriciye bağlı olarak ortaya çıkan alerjik reaksiyonlar, mide bulantısı veya kalp ritminde bozukluk

Eğer kanama bozukluğunuz veya biyopsi yapılması planlanan bölgede infeksiyon varsa ya da bu bölgeye daha önce radyasyon tedavisi gördüyseniz mutlaka doktorunuza bunları bildirmeniz gerekmektedir.

Kemik İliği Aspirasyon ve Biyopsisinin Ön Hazırlığı Var mı?

Kemik iliği aspirasyon ve biyopsisi çoğunlukla hastane yatışı ve herhangi özel bir hazırlık gerektirmez. Fakat, hastalar genelde işlem öncesi çok endişelenirler. Kemik iliği biyopsisi kısa süren bir işlemdir, öncelikle bunu hatırlatmak gerekir. Eğer tedirginseniz, doktorunuz ve ilgili sağlık ekibi ile mutlaka konuşmalısınız. Doktorunuz aspirasyon veya biyopsi öncesi anestezi ekibi ile birlikte sizi uyutarak acı çekmemenizi sağlayacak damardan bir ilaç vercektir.

Herhangi bir anestetiğe karşı alerjik reaksiyon göstermişseniz veya anesteziden sonra hastalandıysanız, mutlaka doktorunuza bunu söyleyin. Aynı şekilde; hamileyseniz, ilaç ve doğal veya yapay gıda takviyesi kullanıyorsanız bunları da doktorunuza bildirin.

Kemik İliği Aspirasyon ve Biyopsi İşlemini Kimler Yapabilir?

Kemik iliği aspirasyonu ve biyopsisi bir hastanede, bir klinikte veya doktor muayenehanesinde yapılabilir. İşlemler, kan bozuklukları üzerine uzman olan bir doktor (hematoloji uzmanı – onkoloji uzmanı) tarafından yapılabilir.

Kemik İliği Aspirasyon ve Biyopsi İşlemi Ne kadar Sürer?

Kemik iliği aspirasyon ve biyopsi işlemi hazırlıkları ile birlikte yaklaşık 30-45 dk sürer. Eğer damardan uyutucu/sakinleştirici ilaç verilirse, hazırlık ve işlem sonrası bakım için biraz daha zaman gerekebilir.

Kemik İliği Aspirasyon ve Biyopsi İşleminden Hemen Önce Hangi Hazırlıklar Yapılır?

İşlem öncesi doktorunuz veya sağlık personeliniz tarafından tansiyonunuz ve nabzınız kontrol edilmelidir. Sadece lokal anestezi yapılabilir fakat ağrı çekmemeniz için uyutulmanız da gerekebilir.

İşlemden önce, iğnenin gireceği bölge antiseptik bir sıvı ile temizlenir. Kemik iliği sıvısı (aspirasyon) ve doku örneği (biyopsi) genellikle leğen kemiğinin (posterior iliak crest) arka kısmının tepe noktasından alınır.

Genellikle yüz üstü veya yan tarafınıza yatmanız istenir. Vücudunuz yalnızca biyopsi bölgesi görünecek şekilde steril örtülerle örtülür.

Kemik İliği Aspirasyon İşlemi Nasıl Yapılır?

Genellikle biyopsiden önce kemik iliği aspirasyonu yapılır. Biraz önce bahsettiğimiz bölgeden, işlemde kullanılacak iğne ile girilerek cilt ve ciltaltı yağlı dokular geçilerek önce kemiğe ulaşılır ve ilerletilerek iğne kemik iliği bölgesine yerleştirilir.

Biyopsinizi yapan hematoloji uzmanı veya onkoloji uzmanı iğneye bir enjektör (şırınga) ekleyerek, kemik iliğine ait sıvı kısımdan örnek alır. Aspirasyon yalnızca birkaç dakika sürer. Eğer ilik partikülü gelmediği anlaşılırsa işlem tekrarlanabilir. Hastalığınızın durumundan kaynaklanan nedenlerle bazen kemik iliği sıvısı enjektöre hiç çekilemeyebilir. Bu durumda sadece biyopsi alınır.

Kemik İliği Biyopsi İşlemi Nasıl Yapılır?

Hastalarımız tarafından bazen kemik iliği biyopsisi ile kemik biyopsisi karıştırılabilir. Halbuki, ikisi aynı şey değildir. Kemik biyopsisinde kemiğin kendisinden örnek alınırken, kemik iliği biyopsisinde, kemiğin içine girilerek kemik iliği dokusundan örnek alınır. Kemik iliği biyopsisi için daha büyük iğne kullanılır ve bu iğne ile katı kemik iliği dokusundan örneğin yeterli olabilmesi için en az 1.5 cm (1.5- 3.5 cm) bir parça alınır. Eğer uyutulmamışsanız, işlem sırasında acı veya itme ya da çekme duygusu hissedebilirsiniz. Aspirasyon gibi biyopsi de ancak birkaç dakika sürer.

İşlem Sonrası Bakım Nasıl Olmalı ve Nelere Dikkat Edilmelidir?

İşlem sonrası, kanama durana kadar hemşire veya ilgili sağlık personeli iğnenin girdiği yerin üzerine basınç uygulayarak, kanamanın daha çabuk durmasını sağlar. Fakat kanama genelde zaten çok fazla olmaz. Basınç uygulamasından sonra o bölge bandajla baskı yapılarak kapatılır.

Eğer lokal anestezi verildiyse, sırtüstü şekilde 5-10 dk yatarak biyopsi bölgesine basınç uygulamanız yeterlidir. Daha sonrasındaysa gidebilir ve başka bir rahatsızlığınız yoksa rutin işlerinize dönebilirsiniz.

Eğer uyutulduysanız tamamen uyanıncaya kadar müşahade odasına alınırsınız. Yer ve durumu hatırlayamama gibi hafif hafıza kaybı veya yavaş tepki verme durumu olabilir. Bu yüzden sizi eve götürecek bir kişinin yanınızda bulunması iyi olur. Bu etki bazen yaklaşık 1 gün sürebilir.

İşlem sonrası bazen bir hafta veya daha fazla süre ile biyopsi yerinde ağrı ve hassasiyet hissedebilirsiniz. Bu nedenle doktorunuz tarafından kanama yapmayacak bir ağrı kesici verilir. İşlemin yapıldığı bölgeye soğuk kompres uygulanırsa ağrı daha hızlı hafifletilebilir.

İşlem Sonrası Biyopsi Bölgesi Nasıl Korunmalıdır?

Bandaj 24 saat boyunca çıkarılmamalıdır. Bu süre içinde o bölgeyi ıslatmaktan kaçınmak için banyo yapmamanız veya herhangi bir şekilde su ile temas ettirmemeniz gerekir. 24 saat geçtikten sonra yara yerine bakılır, pansuman yapılır ve problem yoksa bandaj çıkarılır.

Ufak çapta kanama normaldir. Fakat eğer kanama, bandajı ıslatıyor ve doğrudan basınçla durmuyorsa doktorunuza bildirin. Yine, biyopsi bölgesinde; kötüleşen ağrı veya rahatsızlık, biyopsi işleminden sonra başlayan ateş, işlemin uygulandığı alanda şişme ve kızarıklık durumlarında vakit geçirmeden doktorunuzu aramanız gerekir.

Tetkik Sonucu Kaç Gün İçinde Belli Olur?

Kemik iliği örnekleri laboratuara gönderilir. Aspirasyon yayması genelde biyopsiyi yapan doktor (Hematoloji veya kemik iliği bakabilme tecrübesi olan Onkoloji Uzmanı) tarafından biyopsinin yapıldığı gün incelenerek sonuç verilir.Biyopsi sonucu ise gönderilen patoloji merkezinin deneyimi ve yoğunluğuna göre 5-10 gün süre içinde belli olur.
KAYNAK: www.mayoclinic.org