Anasayfa » Makaleler » Hastalar İçin Makaleler

Hastalar İçin Makaleler

EGZERSİZ, KEMOTERAPİ İLİŞKİLİ KALP YETMEZLİĞİNİN İYİLEŞMESİNE KATKI SAĞLAR

Gerek onkolojik gerekse hematolojik kanser tedavisinde en sık kullanılan tedavi şekillerinden birisi kemoterapidir. Kemoterapi, kanser hücrelerini yok etmek veya bu hücrelerin büyümesini kontrol altına almak için antikanser ilaçlar kullanılarak yapılan tedavidir. En sık yan etkileri; kısa vadede halsizlik, bulantı-kusma, saç dökülmesi, kan değerlerinde düşme, ağız yaraları, ishal-kabızlık ve cilt-tırnak değişiklikleridir. Uzun vadede (aylar-yıllar sonra) ise katarakt, erken menapoz, kalp problemleri, kısırlık, akciğer-karaciğer harabiyeti, kemik erimesi ve ikincil kanser (her türlü organ kanserleri, lösemiler gibi) görülebilir. “Kemoterapi ilişkili ileri derece kalp yetmezliği” durumu ise hem kısa hem de uzun vadede gelişebilir.

2017 yılının sonlarında İtalya’daki araştırmacıların sunduğu ve bu konuda yapılan önceki araştırmaların sonuçlarını da derleyen makale “Advances in Experimental Medicine and Biology” adlı tıp dergisinde yayınlandı.Yayında günlük yürüyüş şeklinde yapılan egzersizlerin özellikle kalbin kasılma fonksiyonunu düzelttiği ve kalple ilgili sorunlara bağlı hayati riski azalttığı bildirildi.

 

Bu nedenle ister hastalığı aktif olup tedavi altında olan, isterse tedavi alıp hastalıktan kurtulmuş kanser hastalarında günlük hiç olmazsa 30 dakikalık yürüyüşün tavsiye edilebileceğini düşünüyoruz.

Sağlık ve umut sizinle olsun

 

Prof. Dr. H. İsmail SARI

İç Hastalıkları ve Hematoloji (Kan Hastalıkları) Uzmanı

Adres: Sırakapılar Mah. Saltak Cad. No: 50 Yeşil Apt. Merkezefendi/DENİZLİ

Telefon: 0 555 011 6460 – 0 258 261 6460

E-mail: profdrhisari@gmail.com

Facebook: https://www.facebook.com/profdrhisari

Twitter: https://twitter.com/profdrhisari

KAYNAKLAR:

1.    Kanser.gov.tr

2.     Cavarretta E. The Positive Effects of Exercise in Chemotherapy-Related Cardiomyopathy. Adv Exp Med Biol 2017;1000:103-129.

GÜNLÜK YARIM SAAT YÜRÜYÜŞ KANSER RİSKİNİ AZALTIYOR: HAYDİ DOĞA YÜRÜYÜŞÜNE!

Modern toplum yaşantısı teknolojiyi, gökdelenleri, alışveriş merkezlerini, otobanları yaşamımıza sokarak, bizi çevre kirliliği, gürültü, yaşam kaygısı ve stresle baş başa bıraktı. Hâlbuki birkaç dakika için bile olsa insanlardan olabildiğince kopup tamamen doğayla bütünleşmek gibisi var mı? Sadece ayağınızın altında hışırdayan çimenle, güneşle, rüzgârla, doğayla ve en önemlisi yaşama sevinciniz ile baş başa kalmak…  Devamını Oku »

NEDEN KANSERE YAKALANDIM?

Neden ben? Niçin bu hastalık beni buldu?

Kansere yakalanan kişinin en çok sorduğu sorudur yukarıda yazdıklarımız. Bugün için kanser nedeni tam olarak bilinmese de suçlanan pek çok neden var. Aslında vücudumuzda her gün milyonlarca kanser hücresi oluşuyor. Fakat vücudun bağışıklık sistemi bu hücreleri kısa süre içinde kanser haline gelmeden yok ediyor. Bağışıklık sisteminin çeşitli nedenlerle işlevselliğinin bozulması, bu dengeyi bozarak kansere yol açabiliyor. Bu nedenleri önlenebilir ve önlenemeyen olmak üzere iki başlık altında toplayabiliriz. Şimdi bu nedenlere kısaca göz atalım.

ÖNLENEBİLİR NEDENLER

-Sigara

Sigara ve tütün kullanımı başta akciğer, mesane, gırtlak (larinks), ağız, yemek borusu (özefagus) ve pankreas kanserinin başlıca nedenidir.

-Alkol 

Aşırı alkol tüketimi, ağız, gırtlak, böbrek, üst solunum yolu ve meme kanserlerine neden olabiliyor.

-Düzensiz ve hatalı beslenme

Kanserin en önemli nedenlerinden biri hatalı beslenmedir. Doymuş yağ oranı yüksek, sebze ve meyvenin yeterli kadar yer almadığı beslenme alışkanlıkları, başta kolon (kalın bağırsak) kanseri olmak üzere meme ve gırtlak kanserine yakalanma riskini artırmaktadır.

-Obesite (aşırı kilolu olma durumu)

Obesite karaciğer, mesane, meme kanseri ve bazı lösemi tiplerine yol açabilir.

 

-Hareketsizlik ve spor yapmamak

Başta kolon kanseri olmak üzere birçok kanser türüne yakalanma olasılığını ciddi şekilde artırıyor.

-Virüsler ve bazı bakteriler

Çalışmalar bazı virüs ve bakteri tiplerinin bazı kanser türleri ile direk ilişkili olduğunu göstermiştir. Human papilloma virüs ve rahim ağzı kanseri ilişkisi, hepatit C, HIV (AIDS) ve lenfoma ilişkisi ilk aklımıza gelen örnekler olarak sayılabilir. Yine Helikobakter pilori adı verilen bir bakterinin mide ülseri ve kanseri gelişiminde rol oynadığı bilinmektedir.

-Radyasyon ve ultraviole (UV) maruziyeti

. Ultraviole ışınlar özellikle cilt kanseri gelişiminde rol oynarken, radyaaktif maddeler başta hematolojik kanserler olmak üzere tüm kanser türlerininin gelişiminden sorumludur

-Kanserojen ortamlar

Asbest, arsenik, benzen gibi kanserojen maddelerin bulunduğu ortamlarda uzun süre kalmak kansere yol açabilir.

-Çevre kirliliği ve tarım ilaçları

Su, hava ve toprak kirliliği, dünyadaki kanser vakalarının yüzde 1 ile 4’ünün sorumlusu.

ÖNLENEMEYEN NEDENLER

-Yaşlanma

Kansere yakalanma riski, yaşlandıkça artıyor. Kanser oranı yaşlılar arasında daha fazla, tedaviye yanıt daha azdır. Yaşlanma ve kanser konusunu ayrı bir başlık altında toplayacağız.

-Irk ve etnik köken

Bazı kanser türleri, o yörenin genetik özelliklerine göre belirli ülkeler veya coğrafi bölgelerde daha az veya daha çok görülebilir. Bölgenin beslenme alışkanlıkları ve hayat stili kanser gelişiminde büyük rol oynar. Örneğin uzak doğuda tütsülü deniz ürünleri tüketimine bağlı mide kanserine yakalanma oranı oldukça yüksektir.

-Kalıtım

Anne ve babamızdan veya daha önceki kuşaklardan gelen genlerin neden olduğu kanser hastalıkları, dünyadaki kanser olgularının yaklaşık yüzde 4’ünü oluşturmaktadır. Vücutta kansere yol açan genlerin çeşitli nedenlerle aktifleşmesi ya da tam tersi olarak kanseri baskılayan genlerin sessizleşmesi kanser oluşumuna neden olabilir.

-Cinsiyet

Bazı kanser tipleri sadece erkek ya da sadece kadınlarda görülmektedir. Prostat ve meme kanseri bu konuya örnek olarak verilebilir.

Sonuç olarak, kansere yol açan nedenlere bakıldığında önlenebilir nedenlerin daha fazla olduğunu ve bu nedenlerin özüne bakıldığında ise maalesef modern toplum düzeninin yaşam tarzımızı kötü yönde değiştirerek kansere yakalanma riskimizi artırdığını görüyoruz. O halde bu günden başlayarak kendimiz ve ailemiz için bazı kararlar almalı, yaşam tarzımızı sağlık yönünde değiştirerek kendimizi, ailemizi ve çevremizi bu yönde motive etmeliyiz. Sağlık ve umut dolu günler…

Prof. Dr. H. İsmail Sarı

İç Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı

TALASEMİ TAŞIYICILIĞI BİR HASTALIK MIDIR?

Bu kısa yazımızda ülkemizin de içinde bulunduğu Akdeniz kuşağında sık olarak görülen kalıtsal bir halk sağlığı sorunu olan “talasemi taşıyıcılığı” ve tanısından bahsedeceğiz.

 

Talasemi ve Talasemi Taşıyıcılığı Nedir?

 

Talasemi dünyanın hemen her bölgesinde görülen fakat Akdeniz ülkelerinde yaygın olduğu  için Akdeniz anemisi olarak da bilinen kalıtsal bir kansızlık tablosudur. Akdeniz kuşağında yer alan ülkemizde de sık karşılaşılan bir hastalıktır.

Hemoglobinin yapısında bulunan “globin” genindeki bozuklukların çeşidine göre tiplendirilir. Başlıca 3 tipi bulunur:

  1. Talasemi Major: Talasemi hastalığıdır.
  2. Talasemi intermedia: Hafif tip talasemi hastalığıdır.
  3. Talasemi Minor: Talasemi taşıyıcılarına verilen isimdir. Bu tablo hastalık değildir.

 

Talasemi taşıyıcılığına nasıl tanı konur?

Talasemi taşıyıcılığında tanı, hasta veya taşıyıcı olduğu bilinen ailelerde tarama sonucu konabileceği gibi kansızlık nedeniyle başvuran erişkinlerde veya ebeveynleri tarafından getirilen çocuklarda yapılan kan tetkikleri neticesinde konur.

Taşıyıcı kişilerin kan seviyesini gösteren hemoglobin düzeyleri genellikle bulundukları yaş ve cinsiyete göre hafif düşüktür yani hafif kansızlıkları bulunur. Kansızlıkları demir düzeyi ile ilişkisiz olduğu için (beraberinde demir eksikliği yoksa) demir tedavisinden yarar görmezler. Hastanın tetkiklerinde, tam kan sayımının iyi yorumlanması ve hemoglobin elektroforezi yapılmasıyla tanı kolayca konabilir.

Eğer anne ve baba talasemi taşıyıcı ise her gebelikte %25 normal, %50 Talasemi taşıyıcısı, %25 Talasemi majör hastası çocuk doğma olasılığı vardır. Eğer anne veya babadan biri talasemi taşıyıcısı ise doğacak her çocuk %50 olasılıkla taşıyıcı olabilir. Bu nedenle anne ve babaların çocuk sahibi olmadan önce Talasemi taşıyıcısı olup olmadıklarını bilmeleri önemlidir.

 

Talasemi taşıyıcılığı asla bir hastalık değildir

Talasemi taşıyıcılığı bir hastalık değildir. Tedavi gerektirmez. Fakat özellikle ileri yaşlarda yaşa bağlı hemoglobin düzeyinin azalması nedeniyle bir miktar halsizlik olabilir. Talasemi taşıyıcılığı asla evlenmeye engel değildir. Ancak iki taşıyıcının evlenme kararı vermesi durumunda, bu kişilerin gebeliğin 10–11. haftalarında doğum öncesi prenatal tanı için bazı testleri yaptırmaları gerektiğini bilmeleri ve bu konuda genetik danışmanlık almaları gerekmektedir.

Talasemi taşıyıcılığı için tedavi gerekir mi?

Bu kişilere herhangi bir tedavi verilmez. Bazı taşıyıcılarda folik asit eksikliği gelişebilir. Bu nedenle folik asit verilebilir.

KÖK HÜCRELER NASIL TOPLANIR?

Kök hücre nakli, önce hastanın kemik iliğindeki hücrelerin çeşitli ilaçlarla boşaltılması, daha sonra  sağlıklı bir kişiden veya hastanın kendisinden alınan kök hücrelerinin buraya yerleşerek çoğalması ve sonuçta kemik iliğindeki mevcut hastalığın ortadan kaldırılması işlemidir.

Kök hücre naklinde kullanılacak kök hücreler vericiden veya hastanın kendisinden 2 yolla toplanır.

Bunlar:

  1. Kemik iliği toplama şeklinde
  2. Damardan yani kan yolu ile toplama

Kemik İliği toplama

Vericiden veya hastadan kemik iliği toplama işlemi ameliyathane şartlarında ve genel anestezi altında gerçekleştirilir. Kemik iliği biyopsi için kullanılan iğnelerden biraz daha farklı, özel iğnelerle leğen kemiğinin arka üst tarafındaki çıkıntılı bölgeye girilerek, kemik iliğindeki kök hücreler toplanır. Hastalık tipine göre, laboratuvarda toplanan kök hücrelere ek hücre ayrıştırılması ve saflaştırılması işlemi yapılabilir.

Genel anestezi altında yapıldığı için toplama esnasında hasta (verici) ağrı hissetmez. Operasyon sonrası ağrılar ise ağrı kesiciler ile kontrol altına alınır.  İşlem sonrası özel testler ile kök hücre sayımı yapılır ve ne kadarının canlı olduğu saptanır. Verilecek kişi için uygun sayıda olduğu takdirde nakil için hazırlık yapılır. Toplama esnasında verici kemik iliği zarar görmez ve kendisi için yeniden üretime başlar.

Kan yoluyla kök hücre toplama işlemi (Aferez)

Aferez donör ya da hastadan tam kanın alınarak bileşenlerine ayrılması ve istenen bileşenin alındıktan sonra kalan kısmının geri verilmesi işlemidir. Kök hücre toplama işlemi için en çok tercih edilen yöntemdir. Aferezde kök hücreler, koldaki geniş bir damardan ya da bir merkezi toplardamara takılmış kateterden (boyun, göğüs ya da kasık bölgesindeki geniş damara yerleştirilen esnek bir tüp) alınır. Kandan kök hücrelerin toplanabilmesi için öncelikle kemik iliği içindeki kök hücrelerin kana çıkarılması gerekir. Bunun için G-CSF isimli bir ilaç uygulanır. İlaç başlandıktan 4-5 gün sonra kan sayımı ve kök hücre sayısı tayini yapılır. Sonuçlar doğrultusunda yeterli kök hücre toplanabileceğinden emin olduktan sonra aferez işlemi ile kök hücreler toplanır. Bu işlem genelde 1-3 seans içinde bitirilir. Aferez sırasında kişi herhangi bir ağrı ya da acı hissetmez ve kan alımı sonrası kısa süre içinde günlük yaşamına geri dönebilir.

Toplanan kök hücreler steril koşullarda bazı koruyucu maddeler katılarak dondurulur. 80 C°’ye sahip dondurucularda veya azot tankında saklanır.

 

KAYNAK: http://www.news.cancerconnect.com

POLİSİTEMİ: KAN FAZLALIĞI KANSIZLIK KADAR ÖNEMLİDİR!

Halsizlik, baş dönmesi, çok uyuma, kulak çınlaması gibi belirtiler başgösterdiğinde ilk akla gelen durum kansızlık yani anemidir. Hâlbuki aynı belirtiler “polisitemi” olarak bilinen kan fazlalığında da meydana gelebilir. Bu yazımızda, vücuttaki oksijen miktarının düşüklüğünden kansere kadar birçok nedeni olan polisitemiye bir göz atalım istedik.

Polisitemi nedir?

Kemik iliğinde kırmızı kan hücrelerinin aşırı üretimi sonucunda, kanda kırmızı küre sayısının artması polisitemi olarak adlandırılır.

Bir kişide laboratuvar testleri ile polisitemi saptandığında yapılması gereken iş bu polisitemi tablosunun gerçek mi yoksa göreceli mi olduğuna karar vermektir. Vücutta aşırı sıvı kaybı yapan durumlar (kusma, ishal gibi) göreceli polisitemi nedenleri arasındadır. Fakat bu durumlarda polisitemi genelde ileri düzeylerde olmaz. Polisitemi kanın şekilli elemanlarının kan içinde oranını gösteren hematokrit düzeyi ile saptanabilir. Erkeklerde hematokritin %60, kadınlarda %56’nın üzerinde olması gerçek polisitemiyi gösterir. Gerçek polisitemi olduğu kanıtlanan kişilerde bunun kemik iliği kaynaklı mı (primer), yoksa başka nedenlere mi bağlı olduğu (sekonder) araştırılmalıdır.

Polisitemi nedenleri nelerdir?

Primer polisitemi nedenleri (Polisitemi Vera)

Kemik iliğinde alyuvarların başka bir nedenden bağımsız olarak aşırı yapılması ile kendini gösteren bir hastalıktır. Tetkiklerde, alyuvar artışına ek olarak akyuvar (lökosit) artışı, pıhtılaşma hücrelerinin (trombosit) artışı görülebilir. Muayene sırasında veya ultrason yapıldığında dalak büyüklüğü saptanabilir. Bu hastalığın oluşmasında JAK2 adı verilen bir genin bozukluğu sorumlu tutulmaktadır. Polisitemi Vera hasta bilgilendirme kitapçığında bu hastalığın teşhis ve tedavisiyle ilgili detaylı bilgi verilecektir.

Sekonder (Kemik iliğindeki aşırı üretim dışındaki) nedenler

  1. Kanda oksijen basıncının düşmesine bağlı böbreklerden salınan Eritropoetin isimli kan yapımında görevi de olan bir hormona bağlı alyuvar sayısının artışı ile giden durumlar: Yüksek rakımda yaşamak, bazı kalp ve akciğer hastalıkları ile obesite bunlar arasında sayılabilir.
  2. Androjen hormonu içeren ilaç kullanma (Genelde vücut geliştirme sporu yapan kişilerde)
  3. Eritropoetin hormonu salgılayan çeşitli tümörler
  4. Ailesel
  5. Böbrek nakli sonrası

Polisitemi hastasında hangi belirtiler izlenir?

Aşırı kan yapımı ve kanın akışkanlığının bozulması nedeniyle baş ağrısı, baş dönmesi, başta dolgunluk hissi, kulak çınlaması ve göğüs (kalp) ağrısı görülebilir. Hastalarda özellikle sıcak banyodan sonra kaşıntı oluşur. Eklem ağrıları olabilir. Hastaların önemli bir kısmında pıhtılaşma eğilimi arttığı için damar tıkanıklığı oluşabilir. Bazı hastalarda ise kanama eğilimi nedeniyle diş eti, burun, mide ve cilt kanamaları izlenebilir. Hastalarda alyuvar artışına bağlı olarak kırmızı yüz görünümü vardır.  Dalak büyüklüğü ve karaciğer büyüklüğü saptanabilir. Tansiyon yüksekliği diğer bir bulgudur.

Tedavi

Polisitemi tedavisindeki temel yaklaşım kan düzeyinin normal seviyeye getirilerek kanın akışkanlığının düzeltilmesidir. Bu amaçla “flebotomi” adı verilen yöntemle hastadan aynı kan bağışında olduğu gibi belirli aralıklarla kan alınır. Alınan bu kan başkasında kullanılmaz. Kan sulandırıcı olarak aspirin verilir. Polisitemi vera tedavisinde hastanın riskine göre kullanabilen ve kan değerlerini düşürmeyi sağlayan başka ilaçlar (hidroksiüre, interferon, ruxolitinib gibi) da bulunmaktadır.

KAYNAK: https://www.mayoclinic.org

EYVAH! BOYNUMDA LENF BEZİ BÜYÜMESİ VAR!

panic ile ilgili görsel sonucu

İster boyunda ister başka bir bölgede eline lenf bezi gelen hastalarımızın telaşlanması doğaldır. Çünkü böyle bir durumda hastalarımızın ilk aklına gelen bu büyümenin kötü huylu bir tümör olabileceğidir.

Hâlbuki lenf bezi büyümesinin tek nedeni kanser değildir. Özellikle boyundaki lenf bezi büyümelerinin yaklaşık %80’i kanser dışı nedenlere bağlıdır.

Bu konudaki kaygılarınızı gidermek için gelin en baştan başlayalım.

Devamını Oku »

İHMAL EDİLEN ÖNEMLİ BİR SORUN: KANSIZLIK

Kana kırmızı rengini veren ve dokulara oksijen taşıyan alyuvarların içinde bulunan hemoglobin adlı proteindir. Bu proteinin yapı taşı ise demirdir. Sağlıklı bir kişinin kanında yaklaşık 12-16,5 gram/desilitre hemoglobin bulunur. Dünya sağlık örgütü kriterlerine göre erkeklerde hemoglobinin 13 g/dL, kadınlarda ise 12 g/dL altında olmasına anemi yani kansızlık denir.

Kansızlık dünyada sık görülen sağlık sorunlarından biridir. Dünya nüfusunun yaklaşık %30’a yakını kansızlıktan muzdarip durumdadır. Kansızlığa en sık neden olan durumlar ise demir ve B12 vitamin eksiklikleridir.

Devamını Oku »