Kronik Myeloid Lösemide (KML) tirozin kinaz inhibitörlerinin (TKİ) kullanıma girmesi ile tedavi başarısında son 15 yıl içinde büyük ilerleme sağlandı. Kronik faz KML için 7 yıl olarak bilinen ortalama sağkalım bu tedavilerden sonra normal popülasyonun genel sağkalımına yaklaştı. Hastalar ve tedavinin alındığı ülkeler için en büyük sorunun ise tedavi süresinin ne kadar olması gerektiğinin netleşmemesi ve dolayısı ile tedavi maliyeti olduğu söylenebilir. İşte, Annals of Internal Medicine Tıp Dergisinde yayınlanan çalışma KML’de tedavisiz günlerin yakın olabileceğine yönelik umutları arttırdı.
Makaleler
KANSER HASTALARI VE GRİP: BİLMENİZ GEREKENLER
Bağışıklık sistemi hastalığa ve ilaçlara bağlı baskılanan kanser hastalarının kendilerini her türlü infeksiyondan korumaları önemlidir. Bu nedenle kanser hastaları için grip ile ilgili sık sorulan soruları bu yazıda yanıtlamaya çalışacağız.
CİLDİMDE MORARMALAR OLUYOR: ÖNEMLİ Mİ?
Halk arasında “morarma” ya da “berelenme” şeklinde ifade edilen durum eğer hiçbir yere çarpmaksızın veya çok az bir travma ile oluşuyorsa önemli bazı hastalıkların habercisi olabilir. Bu yazımızda bu nedenleri kısaca açıklamaya çalışacağız.
YENİ TANI MULTIPLE MYELOMA HASTALARINDA DARATUMUMAB İLE ETKİLEYİCİ SONUÇLAR
Bortezomib, melfalan ve prednizon (VMP) kombinasyonu otolog kök hücre nakli için uygun olmayan yeni tanı multipl miyelom hastaları için standart tedavidir. Daratumumab ise nükseden veya dirençli multipl miyelomlu hastalarda standart tedavi rejimleri ile birlikte etkinlik göstermiştir. New England Journal of Medicine Tıp Dergisinin son sayısında otolog kök hücre nakline uygun olmayan yeni tanı Multiple Myelom Hastalarındaki Daratumumab + VMP sonuçları açıklandı.
KANSER TEDAVİSİ VE UYKU SORUNLARI
Uyumada zorluk çekiyorsanız doktorunuzla veya sağlık ekibinizle konuşarak, ihtiyacınız olan yardımı almaya çalışın. Uzun süre devam eden uyku sorunları anksiyete veya depresyon riskini artırabilir.
PERİFERİK T HÜCRE LENFOMALARDA KOMBİNASYON TEDAVİLERİNİN GELECEĞİ
Periferik T hücre lenfomalar, kötü tedavi yanıtları ve düşük toplam sağkalım ile karakterize nadir heterojen bir hastalık grubudur. Son on yılda, bu hastalığa yönelik T hücre biyolojisini hedef alan birkaç yeni tedavi nüks hastalarda onaylandı. Pralatreksat, romidepsin, belinostat ve brentuksimab vedotin gibi bu yeni tedaviler dünyada ve ülkemizde de rutin pratikte kullanıma girmeye başladı. Bu gelişmelere rağmen monoterapi sonuçlarının çok yüz güldürücü olmaması nedeniyle bu ajanların yer aldığı kombinasyon tedavilerine hız verildi. Devamını Oku »
KRONİK HASTALIKLAR KANSER RİSKİNİ ARTIRIYOR
Araştırma, 31 Ocak’ta British Medical Journal adlı Tıp Dergisinde yayınlandı. Araştırmada, artmış kronik hastalık riskinin karaciğer, mesane, böbrek, mide, ağız ve kalınbağırsak kanser riskinde artışa neden olduğu gösterildi. Bu risk kötü yaşam tarzına bağlı elde edilen risk ile eşit bulundu. Bu nedenle araştırmacılar, “kronik hastalıkların veya bu hastalıklara ait biyolojik değişikliklerin en az sigara, alkol, düzensiz ve hatalı beslenme, obesite, hareketsizlik ve spor yapmamak gibi 5 kötü yaşam tarzı kadar bu kanserlerin nedeninde önemli bir rol oynayabileceğini” öne sürdüler.
Sigara, alkol, düzensiz ve hatalı beslenme, obesite, hareketsizlik ve spor yapmamak gibi 5 kötü yaşam tarzının kanserin önlenebilir nedenlerinden olduğu bilinmektedir. Araştırmacılar, kronik hastalıklara sahip olmanın da kanser gelişiminde risk faktörü olduğu bilinen kötü yaşam tarzı kadar katkısı olduğunu, bu nedenle kronik hastalıkların “gözden kaçırılmış bir kanser risk faktörü” olduğunu belirtmektedir.
400.000’den fazla erkek ve kadın üzerinde yapılan bir çalışmada, beş yaygın kronik hastalığın ve/veya bu hastalığa ait bazı belirteçlerin pozitif olmasının, yeni kanser vakalarının beşte birine ve kanser ölümlerinin üçte birinden fazlasına katkıda bulunduğunu ortaya koydu. Bu gözlemsel çalışmada standart tıbbi taramaya tabi tutulmuş kanser öyküsü olmayan 405.878 kişiden gelen veriler incelendi. Araştırmacılar, dünyadaki hastalık yükünün çoğunu oluşturan beş yaygın kronik hastalığın etkisini değerlendirdi. Hastalar yaklaşık 9 yıl takip edildi. Şeker hastalığı (diyabet), akciğer hastalığı; kalp hastalıkları, kronik böbrek hastalığı ve gut hastalığı olan ya da bu hastalıkların tanısında kullanılan tetkiklerin pozitif olduğu hastalarda, kanser görülme sıklığının ve kansere bağlı ölümlerin arttığı ve bu nedenle yaşam sürelerinin erkeklerde yaklaşık 13 yıl, kadınlarda ise 15 yıl ömrü kısaldığı bildirildi.
Araştırma, 31 Ocak’ta British Medical Journal adlı Tıp Dergisinde yayınlandı. Araştırmada, artmış kronik hastalık riskinin karaciğer, mesane, böbrek, mide, ağız ve kalınbağırsak kanser riskinde artışa neden olduğu gösterildi. Bu risk kötü yaşam tarzına bağlı elde edilen risk ile eşit bulundu. Bu nedenle araştırmacılar, “kronik hastalıkların veya bu hastalıklara ait biyolojik değişikliklerin en az 5 kötü yaşam tarzı kadar bu kanserlerin nedeninde önemli bir rol oynayabileceğini” öne sürdüler.
Mevcut kanser önleme stratejileri yaşam tarzı risk faktörlerine odaklanıyor ve kronik hastalıkları önlenebilir kanser risk faktörleri olarak görmüyor. Gelecekteki kanser görülme sıklığını ve kansere bağlı ölümleri tahmin etmek istiyorsak mutlaka kronik hastalıkların görülme hızını göz önünde bulundurmalı ve bunların tedavisine yoğunlaşmalıyız. Kronik hastalıkların başarılı bir şekilde kontrol altında tutulması veya tamamen tedavi edilmesi kanseri önlemede ve yaşam süresini uzatmada en etkili yol olacaktır.
Çalışmada, ayrıca, egzersizin kronik hastalıklar ve bunların belirteçlerinde düzelme sağladığı gösterildi. Düzelme sağlanan hastalarda ise kanser riski yaklaşık % 40 azalmıştır. Bu nedenle, siz değerli okuyucularıma, kanser ve diğer kronik hastalıkların riskini azaltmak için fiziksel aktiviteyi etkin, ucuz ve güvenli bir önleyici strateji olarak gördüğümü de özellikle ifade etmek istiyorum.
Sağlık ve umutla kalın…
Kaynak: Tu H ve ark. Cancer risk associated with chronic diseases and disease markers: prospective cohort study. BMJ 2018;360:134.
Prof. Dr. H. İsmail SARI
İç Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı
KLL HASTALARINDA IBRUTİNİB TEDAVİSİNİN YÖNETİMİ
İbrutinib, yüksek riskli ve relaps/refrakter kronik lenfositik lösemi (KLL) hastaları için umut vaat eden bir tedavidir. Nispeten sağlıklı genç hastalarda yapılan klinik çalışmalarda ibrutinib iyi tolere edilmiştir. Bununla birlikte, toplumda kullanımı yaygınlaştıkça, tüm advers olay profili ortaya çıkmış ve başlangıçta beklenenden daha zorlayıcı olduğu ispatlanmıştır. Toplum tabanlı kullanım ile ilgili yayınlarda tedavinin ilk yılında kesilme oranları %40 gibi yüksek bir oranda tahmin edilmektedir. Blood dergisinin son sayısında yayınlanan “How I treat” serisinde ibrutinib başlanan KLL hastalarının değerlendirilmesi ve yönetimi ile birlikte, ibrutinib toksisitesinin nasıl azaltılacağı ve yönetileceğine dair bilgilere de yer veriliyor. Derlemede tartışılan başlıca konuları; kanama riski, özellikle atriyal fibrilasyon olmak üzere kardiyak komplikasyonlar, ilaç etkileşimleri ve enfeksiyonlar olarak sıralayabiliriz. Keyifli okumalar…
KADINLARDA KANSIZLIK PIHTILAŞMA BOZUKLUĞUNUN HABERCİSİ OLABİLİR!
KADINLARDA KANSIZLIK PIHTILAŞMA BOZUKLUĞUNUN HABERCİSİ OLABİLİR!
“Yapılan araştırmalar aşırı adet kanaması nedeni ile hekime başvuran hastaların %14’ünde bir pıhtılaşma bozukluğu olduğunu göstermiştir. Bu bozukluk kanda trombosit denilen pıhtılaşma hücrelerinin düşüklüğüne ya da işlev bozukluğuna bağlı olabileceği gibi, kanın pıhtılaşmasını sağlayan bazı proteinlerin eksikliğine bağlı da olabilir.”
Kansızlık nedir?
Dünya sağlık örgütü kriterlerine göre kanda hemoglobin (alyuvarlar içinde oksijen taşıyan protein) düzeyinin erkeklerde 13 g/dL, kadınlarda 12 g/dL altında olmasına kansızlık (anemi) adı verilir.
En sık kansızlık nedeni hangisidir?
Yine Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünya nüfusunun yüzde 30’unu etkileyen demir eksikliğine bağlı kansızlık (demir eksikliği anemisi) bugün için kansızlığın en sık görülen nedenidir. Demir eksikliği anemisi bir hastalık olmayıp, altta yatan başka bir hastalığa bağlı görülen laboratuvar bulgusudur. Bu durumun doğru tedavisi için öncelikle doğru teşhis konması ve altta yatan hastalığın aydınlatılması gerekir.
Demir eksikliği kadınlarda niçin sık görülüyor?
Demir eksikliği genellikle kan kaybına, beslenme bozukluğuna veya besinlerle alınan demirin emilmesinde görülen bozukluklara bağlıdır. Demir eksikliği riski en fazla olanlar; bebekler, küçük çocuklar, kadınlar ve kronik hastalığa sahip kişilerdir.
Demir eksikliğine bağlı kansızlık özellikle kadınlarda erkeklere göre daha sık (5-10 kat) görülür. Çünkü kadınlar demir depoları açısından daha şansızdır. Bunun en önemli nedeni ise her ay düzenli olarak tekrarlanan adet kanamaları nedeniyle kaybedilen kan ve demir miktarının vücut tarafından yerine konulamamasıdır. Yine doğum sırasındaki kan kaybına bağlı ve gebelik aralıklarının sık olması ve bu sebeple demir ihtiyacının artması nedeniyle demir eksikliği gelişebilir.
Aşırı adet kanamaları pıhtılaşma bozukluğuna bağlı olabilir mi?
Toplumdaki 10 kadından birinde aşırı adet kanamaları görülür. Bir haftadan uzun süren, pıhtı içeren ve genelde bu süre içinde 10 taneden fazla ped kullanımının olduğu kanamalar için aşırı adet kanaması tanımını kullanabiliriz.
Hormonal bozukluklara, spiral kullanımına, rahim içindeki “miyom” adı verilen iyi huylu kitlelere bağlı olabilir. Bu nedenle bu durumdaki bir hastanın öncelikle bir kadın doğum uzmanına yönlendirilmesi uygun olur. Jinekolojik muayenesinde problem saptanmayan ve bahsettiğimiz nedenlere bağlı kanaması olmayan hastalarda ise mutlaka pıhtılaşma bozuklukları açısından hastanın taranması gerekir.
Yapılan araştırmalar aşırı adet kanaması nedeni ile hekime başvuran hastaların %14’ünde bir pıhtılaşma bozukluğu olduğunu göstermiştir. Bu bozukluk kanda trombosit denilen pıhtılaşma hücrelerinin düşüklüğüne ya da işlev bozukluğuna bağlı olabileceği gibi, kanın pıhtılaşmasını sağlayan bazı proteinlerin eksikliğine bağlı da olabilir.
Pıhtılaşma faktörü eksikliği veya trombosit işlev bozukluğuna bağlı aşırı adet kanaması olan hastalarda adet döneminde kullanılan bazı ilaçlar ile kanama miktarı azaltılarak demir eksikliğinin oluşması ya da tekrarlaması önlenebilir.
Sağlık ve umutla kalın.
Prof. Dr. H. İsmail Sarı
İç Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı