Anasayfa » Etiket: akıllı ilaçlar

Etiket Arşivi: akıllı ilaçlar

YENİ TANI DBBHL HASTALARINDA STANDART TEDAVİYE EKLENEN AVADOMİD UMUT VERİYOR

Sanal olarak takip etme fırsatı bulduğumuz ASCO20’den derlediğimiz çalışmaları aktarmaya devam ediyoruz. Bilimsel programda sunulan bir çalışmada, yeni tanı konmuş, yüksek riskli diffüz büyük B hücreli lenfoma (DBBHL) olan hastalar için, standart tedaviye avadomid eklenmesinin, faz 1 sonuçlarına dayanarak tedavi başarısızlığı olasılığını azaltabildiği bildirildi.

Yeni tanı konmuş, yüksek riskli diffüz büyük B hücreli lenfoma (DBBHL) olan hastalar için, standart tedaviye avadomid eklenmesinin, faz 1 sonuçlarına dayanarak tedavi başarısızlığı olasılığını azaltabildiği bildirildi.

Avadomid nedir?

Potansiyel antineoplastik, antianjiyojenik ve immünomodülatör aktivitelere sahip yeni, küçük moleküllü bir sereblon modüle edici ajandır.  Oral uygulamadan sonra avadomid, hematopoietik transkripsiyon faktörleri Aiolos ve Ikaros’un Cullin-4 RING E3 ubikitin ligaz kompleksine alınmasını teşvik etmek için sereblona bağlanır ve modüle eder. Bu bağlanma, Aiolos ve Ikaros’un ubikuitinasyonu ve hızlı proteazomal degradasyonu ve DDX58 ve IRF7 de dahil olmak üzere interferon (IFN) uyarılmış genlerin derepresyonu ile sonuçlanır ve bazı tümör hücrelerinin apoptozuna yol açar. Ek olarak, Aiolos degredasyonu, IL2 geninin derepresyonuna yol açar, böylece interlökin-2 üretimini, T lenfositlerin kostimülasyonunu ve IL-2 ile indüklenen T hücresi proliferasyonunu arttırır. Avadomid ayrıca, natural killer=doğal olarak öldürücü (NK) hücrelerin aktivasyonunu teşvik edebilir ve bu da potansiyel olarak tümör hücresi öldürmesini güçlendirebilir. Aiolos ve Ikaros, normal B ve T hücre fonksiyonunda önemli bir rol oynadığı bilinen transkripsiyonel baskılayıcılardır.

ASCO20 sanal bilimsel kongre programında bir parçası olarak bulguları sunan Washington Üniversitesinden Neha Mehta-Shah tarafından sunulan çalışmada, mevcut rejimin iyi tolere edildiği ve %79’luk bir tam yanıt oranı sağladığı belirtildi

Çalışmada yeni tanı DBBHL tedavisinin klinik bir zorluk olmaya devam ettiği her 21 günde bir verilen rituksimab, siklofosfamid, doksorubisin, vinkristin ve prednizon tedavisinden oluşan standart R-CHOP-21  ile özellikle yüksek risk hastalarda % 30 -% 50 arasında tedavi başarısızlık oranı olduğu bildirildi.

Etkinliği artırmak için araştırmacılar, daha önce relaps veya refrakter DBBHL hastaları için monoterapi olarak kullanıldığında %11’lik tam yanıt oranı gösteren ve bir sereblon E3 ligaz modülatörü olan avadomidi denediler.

Mevcut faz 1 verileri, en az 2.0 cm’lik ölçülebilir lezyonları olan yeni tanı konmuş 3-5 arasında Uluslararası Prognostik İndeks (IPI) skoruna sahip 35 yetişkini DBBHL’li hastayı kapsıyordu. Spesifik olarak, hastaların %51’inin IPI’si 3 iken, % 49’unun IPI’si 4-5 idi.

Tüm hastalara pegfilgrastim desteğinde standart R-CHOP ve ayrıca 1-3 mg’dan artan dozlarda oral avadomid verildi. Tedavi, tolere edildiğinde 21 günde bir altı siklus uygulandı. Tedavi haftalarında, 7 günün 5’inde avadomid verildi.

Birincil hedefler güvenlik, tolere edilebilirlik ve tam yanıt oranı idi. İkincil hedefler arasında biyobelirteçler ve ek etkinlik önlemleri yer alırken, farmakokinetik ve farmakodinamiği değerlendirmek için keşifsel analizler de yapılmıştır.

Etkililik açısından değerlendirilebilen 34 hastanın tamamında yanıt oranı %79 ve objektif yanıt oranı %88 idi. Ortalama 10 aylık takipten sonra, 1 yıllık progresyonsuz sağkalım oranı %80 idi.

Hastaların çoğu (% 91) altı tedavi siklusunu tamamladı. Ortalama relatif toplam doz yoğunlukları avadomid ve R-CHOP-21 için sırasıyla %99 ve %95 idi. Üç hastadan yaklaşık ikisinde (% 66) avadomid kesme gereksinimi ve %9’unda advers etkiler nedeniyle doz azaltımı gerekli oldu.

Altı hastada sepsis dahil cilt enfeksiyonlarından kaynaklanan febril nötropeni, hipotansiyonlu febril nötropeni, febril nötropeni, pnömoni ve bakteriyel hepatik enfeksiyon ile birlikte görülen nötropeni gibi doz sınırlayıcı toksisiteler meydana geldi. Bu bulgulara dayanarak, önerilen faz 2 avadomid dozu 3 haftadan 2’sinde 3 mg olarak belirlenmiştir.

Hastaların yaklaşık %74’ünde tedavi ile ortaya çıkan grade 3-4 advers olay vardı; bunların en yaygın olanları nötropeni (% 54), anemi (% 20), lökopeni (% 20), lenfopeni (% 14), hipofosfatemi (% 14) idi. ) ve febril nötropeni (% 11) idi.

İkinci tedavi siklusu sırasında, bir hasta eşzamanlı pnömoni nedeniyle öldü. Tedavinin tamamlanmasından sonra iki hastada kalp yetmezliği gelişti ve her döngüden sonra toplanan veriler, beş hastada yüksek seviyelerde troponin veya beyin natriüretik peptit geliştiğini gösterdi.

Akım sitometrik analiz, avadomidin bellek T hücresi popülasyonlarının genişlemesi ve T hücreleri ve NK hücrelerinin çoğalmasını içeren proimmünomodülatör etkilere sahip olduğunu gösterdi. Çalışmada,  bu son artışın büyüklüğünün R-CHOP ve durvalumab’ı içeren önceki çalışmalarda gözlemlenenden daha büyük olduğunu belirtti.

Çalışmayı ASCO20’de sunan Mehta-Shah, “progresyonsuz sağkalıma ilişkin bu verileri daha uzun süre takip etmeyi umuyoruz. Bu çalışmanın sonuçları, daha önce tedavi edilmemiş yaygın büyük B hücreli lenfoma hastaları için immünokemoterapi ile birlikte sereblon modüle edici bileşiklerin kullanımının daha fazla araştırılmaya değer olduğunu göstermektedir.” dedi.

Kaynak

Mehta-Shah N et al. ASCO 2020, Abstract 35

KRONİK LENFOSİTİK LÖSEMİ (KLL) HASTALARININ COVID 19 PANDEMİ DÖNEMİNDE SIK SORDUĞU SORULAR

Ülkemizde covid 19 salgını yönünden normalleşmenin sağlanmasına yönelik adımlar atılırken, bugünün tarihi olan 04 Haziran 2020 itibari ile tüm dünyada vaka sayısı 6.5 milyonu geçti, ölümler ise 400 bine yaklaştı. Eldeki az sayıdaki veriye rağmen Covid 19 infeksiyonunun kanser hastaları açısından yüksek risk oluşturduğunu biliyoruz. Bu nedenle bu yazımızda bir hematolojik kanser olan ve gerek hastalık şiddeti gerekse hastalık seyrinin hastadan hastaya değişebildiği kronik lenfositik lösemide covid 19 ile ilgili olarak sık sorulan soruları derlemeye çalıştık.

Yaklaşık 1 yıldır KLL tanısı ile izleniyorum. Doktorum kan değerlerimin iyi olması ve henüz tedavi başlama kriterlerini sağlamamam nedeni ile tedavisiz izliyor. COVID 19 için ne kadar risk altındayım? Hastalığı geçirmem durumunda hastalık şiddetim ve hayati riskim akıllı ilaç veya kemoterapi ile tedavi gören kişilere göre daha az mı olur?

KLL hastalarında bağışıklık sistemi az ya da çok bozulduğu için infeksiyonlara yakalanma riski artmaktadır. Bu durum teorik olarak covid 19 için de geçerli olmakla birlikte KLL hastalarının covid 19 hastalığına yakalanma riskinin arttığına dair net bir veri yoktur. COVID 19 hastalığı ve KLL birlikteliği için az sayıda olgu yayınlanmıştır. Bugün için aktif tedavi alan ve tedavisiz izlenen hastalardaki covid 19 şiddetini karşılaştırma yapacak kadar olgu bulunmamaktadır. Bununla birlikte akıllı ilaç veya kemoterapi gibi hiç tedavi almamış 4 olgunun hastalık şiddetlerinin ileri derecede olduğu gösterilmiş, fakat bu şiddetin sadece KLL hastalığına mı ya da hastaların ileri yaşta ve ek başka hastalıklarının da olmasına mı bağlı olduğunu kesin olarak söylemek mümkün olmamıştır.  

Bu nedenle tedbiri elden bırakmamak, mümkün olduğu kadar sosyal izolasyona ve hijyen kurallarına dikkat etmek ve maske takmak gerektiğini söylemek gerekir.

Eldiven takmayla ilgili çelişkili ifadeler duyuyoruz. Bu konudaki öneriniz nedir?

Bu konuda birden fazla yorum duyma nedeniniz,net ve tek bir kuralın olmamasına bağlıdır. Eldiven takma olayını kişi bazında değerlendirmek gerekir. Daha öncesine ait sık ve şiddetli infeksiyon geçiren bir KLL hastası iseniz, ya da KLL hastası olmayıp KLL hastası olan bir yakınıza ya da kişiye bakıyorsanız, her iki durumda da dış ortamla çok temasınız var ise temastan önce ve sonra değiştirmek üzere eldiven takabirsiniz. Bununla birlikte eldiveni doğru kullanmaz iseniz hem kendinize hem de başkalarına hastalığı geçirme riskiniz de olabilir. Kendini izole etmiş, sürekli evde kalan bir kişide eldivene ihtiyaç duyulmaz. Fakat kalabalık bir markete giriş yaptığınızda sadece o süre içinde eldiven takabilirsiniz. Son olarak kuralına uygun ve sık el yıkamanın, sosyal mesafeyi koruyarak maske takmanın ve dokunduğumuz herhangi bir yerden sonra el yıkama imkanımız yoksa elimizi yüzümüze ve ağzımıza götürmemenin birçok durumda daha koruyucu olduğunu eklemek de gerekir.

Şu önlemleri hiç aklımızdan çıkarmayalım:

  • Ellerinizi öncelikli olarak sabunlu su veya el dezenfektanı ile sık sık ve en az 20 saniye ovalayarak yıkayın.
  • Gözlerinize, burnunuza veya ağzınıza yıkanmamış ellerle dokunmayın.
  • Diğer insanlardan en az 1.5 metre uzakta tutun. Mümkün olduğu kadar izole olmaya çalışın ve diğer insanlarla temas sayınızı azaltın.
  • Dışarı çıktığınızda mutlaka maske takın.
  • Öksürdüğünüzde veya hapşırdığınızda burnunuzu ve ağzınızı dirseğinizle veya bir mendille örtün.
  • Çok dokunduğunuz yüzeyleri temizleyin ve dezenfekte edin.

75 yaşında bir KLL hastasıyım. Kızım ziyarete gelmek istiyor. Kabul etmeli miyim?

Ne yazık ki hayır. Şu an ki rehberlerin önerisi immün sisteminiz baskılanmış olduğu ve yüksek risk kabul edilmeniz nedeni ile sosyal teması yüksek olan kişilerle biraraya gelmeniz doğru olmaz.

Yaklaşık 2 yıldır KLL hastasıyım ve erken evre olmam nedeni ile tedavi almayıp 3 ayda bir kan testleri yaptırarak izleniyorum. Pandemi dönemi ve sonrası için takip aralıklarını açmam konusunda bir öneriniz olur mu?

Özellikle pandemi döneminde çoğu hastane ve doktor tarafından uygulanan telekonferans yöntemi ile görüşmeyi öneriyoruz. Takip aralıklarınızın nasıl olacağı konusu hastalığınızın son durumuna ve risk faktörlerinize göre belirlenmesi gereken bir durum olduğu için bu konuyu mutlaka doktorunuzla tartışmalısınız. Hastalığı oldukça stabil veya yavaş seyreden düşük riskli kişilerde pandemi kontrol altına alınana dek takip aralıkları açılabilir.

Pandemi sürerken KLL tanısı aldım. Doktorumuz tedavi başlanması gerektiğini söyledi. Tedavim ertelenebilir mi? Ertelenemeyecek ise alacağım tedavi pandemi öncesi KLL hastalarına uygulanacak tedavi ile aynı mı olacak?

KLL yavaş seyirli bir kronik lösemi tipidir. Yapılan çalışmalarda başlangıç evresinde olan, kansızlık gelişmeyen, pıhtılaşma hücrelerinde (trombositler) düşüklük gözlenmeyen, lenfosit sayısında çok hızlı bir artış tesbit edilmeyen, dalağı çok büyük olmayan, lenf bezlerinde aşırı büyüme gözlenmeyen, sık ve şiddetli infeksiyon öyküsü olmayan, B semptomları dediğimiz kilo kaybı, gece terlemesi ve ateş yakınmaları olmayan hastalarda tedavi başlanmaz ve “bekle-gör” stratejisi ile hasta bahsedilen kriterlerin gelişimi açısından izlenir. Bu kriterlerin bir veya birkaçı sizde mevcut ise doktorunuz tedavi planlayabilir.

Verilecek tedavi ya da tedaviler her hasta için standart aynı tedavi değildir. Tedavi tipi, yaşınıza, ek hastalıklarınıza ve KLL için taşıdığınız genetik risk faktörlerine göre değişir. Düşük risk hastalığı olan ve takiplerinde hastalıkta yavaş ilerleme göstererek tedavi kriterleri gelişen hastalarda tedavi her hasta için bireysel olarak değerlendirilerek hekim kararı ile geciktirilebilir. Fakat yüksek risk hastalığı olan ve hastalığı hızlı ilerleyen ya da hızlı ilerleme olasılığı yüksek hastalarda geciktirmek doğru olmayabilir. Unutulmaması gereken nokta, bu kararlar mutlaka sizi takip eden hekim ve sağlık ekibi ile tartışılarak alınmalıdır.

Öte yandan, tedavi başlama kararı verilirse hekiminiz tedavi sonrası infeksiyon gelişimi riskini artırabilecek ve covid 19 hasarında önemli olan sitokin fırtınası durumunu alevlendirebilecek  monoklonal antikor (rituximab, obinituzumab) adı verilen bazı akıllı ilaçların (ibrutinib veya venotoclax gibi diğer akıllı ilaçlarla birlikte veriliyorsa) verilmesini erteleyebilir. Elbette, yine bu kararlar mutlaka sizi takip eden hekim ve sağlık ekibi ile tartışılarak alınmalıdır.

Venotoclax ya da ibrutinib gibi akıllı ilaç alan, Covid 19 geçirmemiş ve evde izole olan hastalarda ya da covid 19 testi pozitif olan hastalarda tedaviyi kesmek ya da değiştirmek gerekir mi?

Covid 19 negatif hastalarda venotoclax ve ibrutinib’in kesilmesine yönelik bir veri yoktur. Özellikle yüksek risk grubunda olan ve tedavisi yeni başlayan hastalarda bu ilaçların kesilmesi hastalığı alevlendirebileceği için devam edilmesi önerilmektedir. Covid 19 pozitif hastalarda da yine bilimsel veri olmamakla birlikte hafif covid 19 semptomu olan hastalarda herhangi bir doz veya ilaç değişikliği yapmadan devam edilmesi, şiddetli semptomları olan hastalarda ise ilacın kesilmesinin hastalık aktivasyonuna neden olabileceğini göz önünde bulundurarak hastalığın agresifliği ile ilacın kar-zarar dengesini hesap ederek bireysel bazda karar verilmesinin uygun olacağını söyleyebiliriz. Her iki durumda da mevcut kararlar mutlaka sizi takip eden hekim ve sağlık ekibi ile tartışılarak alınmalıdır.

Öte yandan KLL tedavisinde kullanılan bruton kinaz inhibitör grubu ilaçlar olan ibrutinib ve acalabrutinib gibi akıllı ilaçları farklı kanserler için kullanan kişilerde covid 19 semptomlarının hafif seyretttiği ve hastanede yatış sürelerinin daha az olduğu ortaya çıkmıştır.  Bu ilaçların covid 19 sırasında görülen ve hayati risk oluşturan “sitokin fırtınası” durumunu önleyebileceğine yönelik bazı hipotezler öne sürülmekle birlikte bu konuda yorum yapmak için henüz çok erken olduğu söylenebilir.

Yaklaşık 2 yıldır KLL hastasıyım. Erken evre olduğum için hastalığıma yönelik herhangi bir tedavi almamakla birlikte, sık infeksiyon öyküm ve antikor seviyemde düşüklük olduğu için koruyuvu olarak aylık antikor (İntravenöz İmmunglobulin=IVIG) tedavisi almaktayım. IVIG beni covid 19 infeksiyonundan korur mu? Hastaneye gitmeye korkuyorum. Bu koruyucu tedaviyi almayabilir miyim?

Öncelikle aldığınız koruyucu antikor tedavisinin diğer solunum yolu infeksiyonlarından korunmak için bağışıklık sisteminizi güçlendirmek amacı ile verildiğini ve size COVID-19 için herhangi bir koruma sağlamadığını bilmeniz gerekiyor. Çünkü, şu an covid 19 ile çok sayıda maruz kalınma durumu olmadığı için bizi bu spesifik virüse karşı savunmak için verilen immünoglobulinde mevcut antikorlar olmayacaktır.

COVID-19 olmayan hastalarda, sadece hipogamaglobulinemi (İmmunglobulin G tipindeki antikor düzeyinin düşüklüğü) öyküsü olan ve potansiyel yararların infüzyon için kliniğe gelme risklerinden daha ağır bastığı aktif veya tekrarlayan şiddetli enfeksiyonları olan seçilmiş hastalar için IVIG tedavilerine devam edilmesi önerilmektedir. Bu durumlarda bile, 400-500 mg/dl IgG seviyesini hedefleyen mümkünse (örneğin aylık yerine her 6-8 haftada bir) daha az infüzyon düşünülmelidir.

COVID-19 pozitif olan KLL hastalarında koruyucu IVIG tedavisine devam edilebilir. COVID-19 ile daha yüksek pıhtı oluşma riski göz önüne alındığında, hastaların pıhtı ile ilgili yakınmalarının yakından izlenmesi gerekir.

68 yaşında KLL hastasıyım. 1 sene önce akıllı ilaç ve kemoterapiden oluşan tedavim tamamlandı. Bu dönemden beri ilaçsız kontrollerimi yaptırıyorum. Seyehate çıkmak ve çocuklarımın yanına gitmek istiyorum. Öneriniz nedir?

Daha önce de belirttiğimiz gibi, ister tedavi altında olsun, ister tedavisi tamamlanmış olsun, isterse henüz tedavi başlanmamış olsun tüm KLL hastalarında bağışıklık sistemi bozukluğuna bağlı infeksiyon riski artmıştır. Aynı durum covid 19 için de geçerlidir. Bu nedenle salgının tamamen ortadan kalkmadığı dönemler için kalabalık ortamda uçak, tren ve gemi seyahatlerinin sakıncalı olabileceği göz önünde bulundurulmalı ve mümkün olduğu kadar özel araç tercih edilmelidir. Ziyarete gidilen kişilerin sosyal ortamda teması fazla ise gidilen yerde de bu riskin artabileceği göz önünde bulundurulmalıdır.

KLL hastası olarak yapılacak aşılar konusunda kafam karıştı. Hala grip aşısı yaptırmalı mıyım?

Evet. KLL hastaları yıllık grip aşılarını ve 2 dozluk zatüre (pnomokok) aşılarını güvenle yaptırabilirler ve yaptırmaları önerilmektedir. Covid 19 için henüz geliştirilmiş ve rutin uygulamaya geçmiş bir aşı bulunmamaktadır.

Kaynaklar

1. Jin XH et al. COVID-19 in a patient with chronic lymphocytic leukaemia. Lancet Haematol 2020;7:351-352.

2. Paneesha S et al. Covid-19 infection in therapy-naive patients with B-cell chronic lymphocytic leukemia. Leuk Res 2020;93:106366.

3. Thibaud S et al. Protective Role of BTK Inhibitors in Patients with Chronic Lymphocytic Leukemia and COVID-19. Br J Haematol. 2020 May 20.

4. https://www.hematology.org

5. https://cllsociety.org/covid-19

KRONİK LENFOSİTİK LÖSEMİDE (KLL) CD19 HEDEFLİ CAR-T TEDAVİSİ İLE EŞZAMANLI KULLANILAN IBRUTİNİB, IBRUTİNİB BAŞARISIZLIĞI SONRASI UYGULANABİLİR BİR SEÇENEK

CAR-T tedavisi, son yıllarda çalışmaları hız kazanan ve özellikle lösemi, lenfoma ve miyelom gibi hematolojik kanserlerde ümit verici sonuçlar veren ve çalışmaları hala devam eden bir tedavi şeklidir.  En büyük komplikasyonlarından biri olan “sitokin salınım sendromu” olarak bilinen sitokin fırtınası tedavi güvenliği açısından problem oluşturmakta ve bu komplikasyonun azaltılmasına yönelik çalışmalar devam etmektedir. Bir bruton kinaz inhibitörü olan ibrutinib başta kronik lenfositik lösemi olmak üzere lenfoproliferatif hastalıklarda ve kök hücre nakli komplikasyonu olarak karşımıza çıkan graft-versus-host hastalığında kullanılan bir akıllı moleküldür. Aynı zamanda sitokin salınım sendromunun azaltılması ve önlenmesinde etkili olabileceğine dair çalışmalar bulunmaktadır. Sonuçlarını özetlediğimiz bu çalışmada ibrutinib ile birlikte verilen CAR-T tedavisinin uygulanabilir bir seçenek olduğu gösterilmiştir.

Yeni gerçekleştirilen bir pilot çalışmanın sonuçları, eş zamanlı ibrutinib ile kombine edilmiş CD19 hedefli kimerik antijen reseptörü (CAR) T hücresi (CAR-T) tedavisinin nüks veya dirençli kronik lenfositik lösemili (CLL) hastalarda iyi tolere edildiğini düşündürmektedir. Blood dergisinde yayınlayan çalışma, nüks/dirençli KLL hastaları için bu kombinasyon yaklaşımının çoğu hastada uygulanabilir bir seçenek olduğunu ve şiddetli sitokin salım sendromu (CRS) olmadan yüksek yanıt oranları ile sonuçlandığını göstermiştir.

Çalışmaya ibrutinib alan KLL hastaları (medyan yaş 65 yıl) dahil edildi ve 19 hastanın 18’ine 1 CAR-T tedavisi verildi. Bir hasta, ilk infüzyondan 50 gün sonra kalıcı hastalık için ikinci bir CAR-T infüzyonu aldı. İbrutinib ve CD19-yönelimli CAR T hücrelerinin kombinasyonu, 2018 Uluslararası KLL Çalıştayı (iwCLL) tedavi yanıtı kriterlerine göre iyüksek yanıt oranlarıyla sonuçlanmıştır. Toplam yanıt oranı (ORR) %83 ve akım sitometri ile bakılan kemik iliği minimal rezidüel hastalık negatifliği %72 ve lenf nodu yanıt oranları %71 ile oldukça yüksek oranda saptandı.

Ortanca önceki tedavi sayısı 5 idi ve hastaların % 89’unda (17 hasta) yüksek riskli sitogenetik (17p delesyon ve/veya kompleks karyotip) özellikleri mevcut idi. İbrutinib lökoferezden 2 hafta önce başlatılmış ve CAR-T infüzyonundan sonra da 3 ay devam etmiştir. Kombinasyon tedavisinin iyi tolere edildiği görüldü ve hastaların % 8’ine (13 kişi) doz ayarlamasına ihtiyaç duyulmaksızın planlandığı gibi ibrutinib verildi.

Çalışma, hastaların %61’inin immünoglobulin ağır zincir sekanslaması ile MRD negatif kemik iliği yanıtı elde ettiğini göstermiştir. 1 yıllık genel sağkalım (OS) oranı %86 ve progresyonsuz sağkalım (PFS) oranı %59 saptanmştır.

One patient died 4 days after infusion from a presumed ibrutinib-related cardiac arrhythmia, and 18 of 19 patients were evaluable for response 4 weeks after CAR-T infusion.

Bir hasta, ibrutinib ile ilişkili kardiyak aritmi nedeni ile infüzyondan 4 gün sonra öldü ve 19 hastanın 18’i CAR-T infüzyonundan 4 hafta sonra yanıt için değerlendirilebildi.

Kaynak

1. Gauthier J, Hirayama AV, Purushe J, et al. Feasibility and efficacy of CD19-targeted CAR T cells with concurrent ibrutinib for CLL after ibrutinib failure. Blood. 2020; 135(19):1650-1660

NÜKS/DİRENÇLİ KLASİK HODGKİN LENFOMA TEDAVİSİNDE PEMBROLİZUMAB BRENTUXİMAB VEDOTİN TEDAVİSİNDEN ÜSTÜN

Covid 19 pandemisi nedeniyle her sene Amerika Birleşik Devletleri’nin Chicago kentinde yapılan yıllık ASCO (American Society of Clinical Oncology) kongresi bu sene sanal ortamda yapıldı. Hematoloji alanında yaşanan önemli gelişmeleri sitemizden aktarmaya çalışacağız. Kongrede sunulan KEYNOTE-204 çalışmasının sonuçlarına göre Pembrolizumab monoterapisinin Nüks/dirençli klasik Hodgkin lenfoma (kHL) hastalarında brentuksimab vedotin (BV) ile karşılaştırıldığında progresyonsuz sağkalımı (PFS) iyileştirdiği görüldü. Bu çalışmanın özetini sizler için derledik.

ASCO 2020 Sanal Kongrede sunulan KEYNOTE-204 çalışmasının sonuçlarına göre Pembrolizumab monoterapisinin Nüks/dirençli klasik Hodgkin lenfoma (kHL) hastalarında brentuksimab vedotin (BV) ile karşılaştırıldığında progresyonsuz sağkalımı (PFS) iyileştirdiği görüldü.

KEYNOTE-204 (ClinicalTrials.gov: NCT02684292), otolog / allojenik kök hücre nakli (KHN) sonrası tekrarlayan veya KHN için uygun olmayan kHL hastalarında pembrolizumab ile BV’yi karşılaştıran randomize, açık etiketli, faz 3 bir çalışmadır.

Hastalar 35 siklusa kadar pembrolizumab (200 mg IV Q3W) veya BV (1.8 mg / kg IV Q3W) almak için randomize edildiler. Çalışmanın birincil sonlanım noktaları, nakil sonrası klinik ve görüntüleme verilerinin kör, bağımsız ve merkezi değerlendirmeyle yapılan progresyonsuz sağkalım (PFS) ve toplam sağkalım (OS) idi.

İkincil sonlanım noktaları ise nakil sonrası klinik ve görüntüleme verilerinin dışarıda bırakıldığı, toplam yanıt oranı (ORR) ve araştırmacı incelemesi ile verilen PFS ve güvenlik verileri idi. Çalışma da ayrıca remisyon süresi de verildi.  Sunulan sonuçlar çalışmanın ikinci ara analizinden alındı.

Kayıtlı 304 hastanın 300’ü tedavi edildi (148 pembrolizumab ve 152 BV). Verilerin alındığı sırada ortanca takip 24.7 aydı (aralık 0.6-42.3 ay). Toplamda 256 hasta hastalık progresyonu nedeniyle tedaviyi bıraktı (%74 pembrolizumab ve %96 BV). Ortalama tedavi süresi pembrolizumab ile 305 gün (1-814 gün) ve BV ile 146.5 gün (1-794 gün) idi. 2 yıllık tedaviyi tamamlayan hastaların oranı pembrolizumab kolunda %16.9 ve BV kolunda %2.0 idi.

Çalışmanın birincil sonlanım noktası açısından bakıldığında, Pembrolizumab, PFS’de BV ile karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı iyileşme gösterdi (medyan, 13.2 vs 8.3 ay; [HR], 0.65;% 95 CI, 0.48-0.88; P = .00271) ve 1 yıllık PFS oranları sırasıyla %53.9  ve %35.6 idi.

İkincil sonlanım noktaları açısından bakıldığında, sekonder PFS pembrolizumab kolunda BV koluna göre daha uzundu (medyan 12.6 vs 8.2 ay; HR, 0.62;% 95 CI, 0.46-0.85). Benzer şekilde, araştırmacı tarafından değerlendirilen PFS, yine pembrolizumab lehine idi (medyan, 19.2 vs 8.2 ay; HR, 0.49;% 95 CI, 0.36-0.67). Ancak, sonlanım noktaların istatistiksel anlam açısından resmi olarak test edilmediğini de belirtmek gerekir.

Toplam yanıt oranları açısından bakıldığında ise pembrolizumab grubunda yanıt oranı %65.6 iken, BV grubu için bu oran % 54.2 idi (P = .02). Tam yanıt oranları her iki grup için benzerdi (pembrolizumab kolu için %24.5 ve BV kolu için % 24.2). Medyan remisyon süresi pembrolizumab ile 20.7 ay ve BV ile 13.8 aydı.

Güvenlik, her iki ajan için bilinen profillerle uyumlu idi. Grade 3-5 tedaviye bağlı advers olaylar pembrolizumab kolundaki hastaların % 19.6’sında ve BV kolundaki hastaların % 25.0’ında meydana gelmiştir. Pembrolizumab kolunda tedavi ilişkili bir ölüm (pnömoni) meydana geldi.

Çalışmanın ilk araştırmacısı olan Dr Kuruvilla ASVO 2020’de yaptığı açıklamada, “Pembrolizumab, otolog kök hücre nakli sonrası nüks gözlenen veya tedaviye dirençli veya otolog kök hücre nakli için uygun olmayan Nüks/dirençli klasik Hodgkin lenfoma hastalarının tedavisinde tercih edilen bir tedavi seçeneği ve yeni tedavi standardı olarak düşünülmelidir” dedi.

Kaynak

1. Kuruvilla J, Ramchandren R, Santoro A, et al. KEYNOTE-204: Randomized, open-label, phase III study of pembrolizumab (pembro) versus brentuximab vedotin (BV) in relapsed or refractory classic Hodgkin lymphoma (R/R cHL). Presented at: ASCO20 Virtual Scientific Program. J Clin Oncol. 2020;38(suppl):abstr 8005.

MİYELOM HASTALARININ COVID 19 PANDEMİSİ DÖNEMİNDE SIK SORDUĞU SORULAR

Yeni tip corona virus infeksiyonu (covid 19) ile enfekte olan insan sayısı tüm dünyada 6.1 milyon kişiye ulaşırken, ölüm sayısı 370 bin oldu. Hematolojik kanserler olarak bilinen lenfoma, multiple myeloma ve lösemi hastalığına sahip kişilerde mevcut hastalıkların bağışıklık sistemini etkilemesi nedeniyle covid 19 infeksiyonundan etkilenme konusunda ister istemez bir endişe hakim. Bu yazımızda miyelom hastalarının covid 19 pandemisi döneminde bu endişe ile ilgili olarak sık sorduğu soruları özetlemeye çalıştık.

Hastalığımın henüz tedavi gerektiren aşikar miyelom haline gelmediği ve “smoldering miyelom” denilen öncü formu olduğu söylendiği için henüz bir tedavi almıyorum.   Herhangi bir özel önlem almalı mıyım?

“Smoldering” terimi “için için yanan” anlamında kullanılmaktadır. Bu durumda kişide henüz aşikar miyelom gelişmemiştir ve tüm tedavi kriterlerini karşılamadığı için –klinik çalışma kapsamı hariç- rutin pratikte herhangi bir tedavi verilmeden hasta izlenmektedir. Smoldering miyelomlu kişilerin tamamen normal bağışıklığa sahip olup olmadığı veya aktif miyelomda olduğu gibi bozulmuş olup olmadığı bilinmemektedir. Smoldering miyelom hastalarının çoğunun iki uç arasında bir yerde olması muhtemeldir. Bu nedenle, her bireyin sosyal mesafeyi ve iyi hijyen uygulamalarını takip etmesini şiddetle tavsiye ederiz. Şu anda, belirli ek öneri yoktur. Ateş, öksürük, vücut ağrıları, yorgunluk ve nefes darlığı gibi COVID-19 enfeksiyonunun yaygın semptomlarından biri mevcutsa, hemen doktorunuzu aramalısınız.

Smoldering Miyelom için bir klinik araştırma kapsamında ilaç tedavisi alıyor iseniz, tedaviyi sürdürme, geciktirme veya durdurma konusundaki öneriler için doktorunuzla konuşmalısınız.

Beyaz kan hücresi / nötrofil sayım düşük. Mevcut tedaviye ek olarak herhangi bir şey yapmam gerekiyor mu?

Beyaz kan hücresi sayınızı desteklemek için büyüme faktörleri (Neupogen, Neulasta) kullanıp kullanmayacağınızı ve bağışıklık sisteminizi desteklemek için aylık olarak intravenöz immünoglobulin (IVIG,) verilip verilmeyeceğini doktorunuzla görüşmenizi öneririz. Doktorunuz ayrıca beyaz kan hücresi sayınız artıncaya kadar anti-biyotik ve anti-mantar ilaç almanızı da önerebilir.

Normal immünoglobulin / antikor seviyelerim düşük. Mevcut tedaviye ek olarak herhangi bir şey yapmam gerekiyor mu?

Özellikle daha öncesine ait sık infeksiyon öykünüz varsa, bağışıklık sisteminizi desteklemek için aylık olarak intravenöz immünoglobulin (IVIG) kullanmanız konusunda doktorunuzla görüşmenizi öneririz. Doktorunuz ayrıca immünoglobulin / antikor seviyeleri normale dönene kadar yine anti-biyotik ve mantar önleyici ilaç almayı önerebilir.

Enfeksiyonlara karşı korunmak için her ay IVIG alıyorum. Bunun COVID-19 enfeksiyonunu daha da kötüleştirebileceğini duydum. Bu doğru mu?

Şu anda, aylık koruyucu IVIG uygulamasının  COVID-19 enfeksiyonu üzerinde olumlu veya olumsuz herhangi bir etkisi olduğuna dair güvenilir bir kanıt yoktur. IVIG tedavisine acil kriz geçene kadar devam edip etmeyeceğinize karar vermek için miyelom tedavi ekibinizle konuşmalısınız.

COVID-19’u tedavi etmek için klinik çalışmalarda birkaç ilaç olduğunu duydum. Bunlar için bir reçete almalı ve enfeksiyon belirtileri olması durumunda bunları kullanmalı veya kullanmak üzere evde saklamalıyım?

Mevcut bilgilerimiz dahilinde covid-19 tedavisinde birebir etkinliği gösterilmiş bir tedavi yöntemi yoktur. Özellikle, yakın zamanda Lancet Tıp Dergisinde hidroksikolorokin, klorakin ve bunların hastaneye yatırılan Kovid-19 hastaları üzerindeki etkilerini gözlemleyen bir çalışma yayınladı. Yetkililer, ilacın tek başına veya makrolid grubu antibiyotik ile birlikte kullanıldığında, daha yüksek bir ölüm oranı beklendiğini bildirdiler. Adını sıkça duyduğumuz remdesivir isimli ilacı ise ABD Sağlık Bakanlığı’na bağlı Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), sadece acil durumlarda ve ümitsiz koronavirüs hastalarında kullanılmasını onayladı. Bu iki ilacın dışında da çok sayıda ilacın klinik çalışması devam etmektedir ve henüz net bir veri elde edilmemiştir. Şu an için bilinen gerçek ise, bu ilaçlardan herhangi birinin COVID-19 enfeksiyonunu önleyebileceğine veya enfeksiyonu evde tedavi etmek için kullanılabileceğine dair bilimsel bir kanıt olmadığıdır. Bu nedenle miyelom tedavi ekibinize danışmadan bunlardan hiçbirini almamalısınız. Büyük olasılıkla ekibiniz de bu ilaçları almamanızı tavsiye edecekdir.

Ateş durumunda antibiyotik kullanmalı mıyım?

Anti-biyotikler bakteriyel enfeksiyonları tedavi eder; COVID-19 gibi bir virüs üzerinde hiçbir etkisi olmayacaktır. Ek olarak, doktor gözetiminde anti-biyotik almak, anti-biyotik dirençli bakterilerin gelişimini teşvik eder. Bir enfeksiyon ve/veya ateş durumunuz olursa, doktorunuzun rehberliği olmadan kendinizi evde tedavi etmek yerine tıbbi yardım almalısınız.

COVID-19 enfeksiyonu durumunda “Steroid Olmayan Antienflamatuar İlaçlar” (NSAID’ler) almamam gerektiğini duydum. Bu konudaki öneriniz nedir?

Miyelom hastalarında zaten bu ilaçların kullanılması böbrek yetmezliği için artan risk nedeniyle önerilmez. COVID 19 durumundan bağımsız olarak bu ilaçları hekiminiz ile görüşmeden almanızı önermiyoruz.  

Miyelom tedavi planımın bir parçası olarak steroid (prednizolon, deksametazon) alıyorum ve bunları almamam gerektiğini duydum. Bu doğru mu?

Steroid tedavisinin covid 19 hastalarında hastanede yatış süresi ve ölüm riskini artırması, ek enfeksiyon gelişimini kolaylaştırması nedeni ile tedavinizde bazı düzenlemeler yapılabilir. Bununla birlikte, steroidler çoğu miyelom tedavisinin önemli bir parçasıdır, bu nedenle miyelom tedavi ekibinizle devam etmenin riskleri ve yararları hakkında konuşmalısınız.

Zona profilaksisi için asiklovir veya valasiklovir kullanıyorum. Bu COVID-19 enfeksiyonunu önlemeye yardımcı olur mu?

Hayır. Güncel veriler ışığında, asiklovir veya valasiklovir kullanımının COVID-19 üzerinde herhangi bir etkisi olduğuna dair bir kanıt yoktur. Öncelikli olarak sosyal mesafe ve iyi hijyen kurallarına uymalısınız.

Soğuk algınlığı / grip mevsiminde başka ilaç almam gerekir mi?

Multipl miyelom için onaylanmış ilaçların çoğu ek enfeksiyon gelişimini artıran ilaçlardır. Bu nedenle, bu enfeksiyonlara karşı korunmak için profilaktik anti-mikrobiyal ilaç kullanmanız gerekirir. Proteazom inhibitörü (Velcade, Kyprolis, Ninlaro) tedavisi görüyorsanız, zona hastalığını önlemek amacı ile anti-viral ilaç önerilmektedir. Anti-CD38 ajanları (Darzalex, Sarclisa) için, zona hastalığını önlemek ve test yapıldığında Hepatit B virüsüne maruz kalma olasılığınız varsa anti-viral ilaç kullanmanız önerilecektir. Yüksek doz steroidlere uzun süre maruz kalan hastalarda (Pneumocystis jirovecii adlı bir organizmanın neden olduğu bir pnömoniyi önlemek için koruyucu ilaç verilmesi konusunda doktorunuzla görüşmelisiniz. Şu anda COVID-19’a özgü başka ilaç önerilmemektedir.

Geçen yıl otolog kök hücre nakli oldum. Mevcut tedaviye ek olarak herhangi bir şey yapmam gerekiyor mu?

Hayır. Hekiminizin önerisi ile Zona hastalığını önlemek için koruyucu anti-viral ilaç kullanmalısınız. Her ne kadar allojenik nakildeki kadar keskin kurallar olmamakla birikte otolog nakilde de nakil olduğunuz merkezin mevcut aşılama programına uymalısınız. Şu anda COVID-19’a özgü başka ilaç önerilmemektedir.

Hastalığım için kök hücre toplanması ve / veya otolog kök hücre nakli planlandı. COVID-19 salgını bunu etkiler mi?

Transplantasyonda önde gelen tıbbi organizasyonlar [Amerikan Transplantasyon ve Hücresel Terapi Derneği (ASTCT), Avrupa Kemik İliği Nakli Derneği, Mayo Kliniği gibi] uygulanacak algoritmalar ile ilgili önerilerini tavsiyelerini gerek kendi sitelerinde gerekse bilimsel yayınlarda yayınladı. Bu öneriler bazı detaylarda farklı olmakla birlikte, sizi takip eden hekimleriniz bu önerileri kendi tecrübeleri ile harmanlayarak gerekli önerileri yapacaktır.

Bu rehberler ışığındaki önerilerimizi şöyle sıralayabiliriz:

1. Remisyonda iseniz ve kök hücre toplanması ve nakli “konsolidasyon” yani pekiştirme tedavisi için programlanmışsa, acil kriz geçene kadar her ikisini de geciktirme konusunda doktorunuzla görüşmenizi öneririz.

2. Kök hücre mobilizasyonu dediğimiz kemik iliğindeki kök hücrelerin kana geçirilmesi sürecine (kemoterapi ve / veya büyüme faktörleri) daha önce başladıysanız, toplamanın devam edip etmeyeceğini doktorunuzla tartışmalısınız

3. Kök hücreleriniz toplansa bile, nakil işleminin geciktirilmesini ya da geciktirilmemesini tartışmalısınız. Eğer geciktirilme kararı verilirse nakil için doğru fırsatı beklerken doktorunuz ayaktan kemoterapiye geri dönmenizi önerebilir.

4. Doktorunuz nükseden hastalığın tedavisi için otolog kök hücre nakli önerdiyse, devam edip etmemeniz konusunda yinebir görüşme yapmalısınız. Alternatif tedaviler olabilir, ancak doktorunuz otolog nakli en iyi seçenek olarak düşünüyorsa, şu anda devam etmenin risklerini ve faydalarını gecikmeye karşı tartmalısınız.

5. Bu konuları özellikle sizi tedavi eden ve bu nedenle hastalık durumunuzu en iyi bilen tedavi ekibinizle yapmak en uygun davranış olacaktır. 

Prof. Dr. H. İsmail SARI

İç Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı

Kaynaklar

1. Terpos E et al. Management of patients with multiple myeloma in the era of COVID-19 pandemic: a consensus paper from the European Myeloma Network (EMN). Leukemia 2020:1-12.

2. Malard F, Mohty M. Management of patients with multiple myeloma during the COVID-19 pandemic. Lancet Haematol 2020:435-437.

3. Al Saleh AS, Sher T, Gertz MA. Multiple Myeloma in the Time of COVID-19. Acta Haematol 2020:1-7.

4. Per Ljungman et al. The Challenge of COVID-19 and Hematopoietic Cell Transplantation; EBMT Recommendations for Management of Hematopoietic Cell Transplant Recipients, Their Donors, and Patients Undergoing CAR T-cell Therapy. Bone Marrow Transplant 2020:1-6.

MULTİPL MİYELOM: HASTALIĞIM KAÇINCI EVREDE?

Miyelom nedir?

Multipl miyelom, kemik iliğinde yapılan plazma hücreleri adı verilen hücrelerde ortaya çıkan bir kanser türüdür. Plazma hücreleri, bağışıklık sisteminde önemli bir rol oynar ve yabancı mikroplarla savaşmak için gerekli antikorları üretir.  Plazma hücreleri anormalleşerek kanser hücresi haline geldiklerinde ve kontrol dışına çıktıklarında, bu hastalığa multipl miyelom adı verilir (Resim 1).

Resim 1. Anormal hale gelmiş plazma hücreleri yani ” miyelom hücreleri” izleniyor.

Miyelom hastalığı bulunan hastalarımız ve yakınlarının en sık sorduğu sorulardan bir tanesi hastalığın kaçıncı evresinde oldukları ve bu hastalıkta evreleme işleminin nasıl yapıldığı konusudur.

Bugün için miyelom hastalığında bilinen 3 evreleme sistemi vardır. Bunlar

  1. Durie-Salmon Evreleme Sistemi
  2. Uluslararası Evreleme Sistemi (International Staging System=ISS)
  3. Revize edilmiş Uluslararası Evreleme Sistemi (Revised International Staging System=R-ISS)

DURIE – SALMON EVRELEME SİSTEMİ

Kan değerimizi gösteren “hemoglobin düzeyi”, hastalığın kemiklere verdiği hasar nedeniyle yükselen “kalsiyum seviyesi”, miyelom hücrelerinin ürettiği “anormal proteinlerin kandaki ve idrardaki miktarı”, kemik lezyonlarının ve kemik erimesinin olup olmaması ve böbrek fonksiyonlarının bir göstergesi olan “kreatinin düzeyi” evreleme için gereklidir.

Evre 1

Aşağıda sayılan tüm kriterlerin hastada olması gerekir:

  • Kan düzeyini gösteren hemoglobin seviyesi 10.5 g/dL’nin üstündedir.
  • Kemik hasarına bağlı olarak yükselen kandaki kalsiyum düzeyi normal sınırlar içerisindedir.
  • Kemik filmlerinde tek bir kemik hasarı görülür veya hiç görülmez.
  • Miyelom hücrelerinin ürettiği anormal proteinler olan immungolulin G (IgG immungolulin A (IgA) antikorlarının kandaki immungolulin G (IgG) için 5 g/dL ve immungolulin A (IgA) için 3 g/dL’nin altındadır.
  • Bence-Jones proteini olarak adlandırılan idrarda saptanan anormal proteinlerin idrardan 24 saatlik atılımının 4 g/dL’nin altındadır.

Başka bir ifade ile “hastalığın tümör yükü düşüktür”

Evre 2

Evre 1 ve 3’e uymayan kriterler Evre 2 olarak evrelendirilir.

Başka bir ifade ile “hastalığın tümör yükü orta derecededir”

Evre 3

Aşağıda sayılan kriterlerden en az bir tanesinin hastada olması gerekir:

  • Kan düzeyini gösteren hemoglobin seviyesi 8.5 g/dL veya altındadır.
  • Kandaki kalsiyum düzeyi 12 mg/dL’nin üzerindedir.
  • Kemik filmlerinde üç veya daha fazla alanda kemik hasarı saptanır.
  • Miyelom hücrelerinin ürettiği anormal proteinler olan immungolulin G (IgG immungolulin A (IgA) antikorlarının kandaki immungolulin G (IgG) için 7 g/dL ve immungolulin A (IgA) için 5 g/dL’nin üstündedir.
  • Bence-Jones proteini olarak adlandırılan idrarda saptanan anormal proteinlerin idrardan 24 saatlik atılımının 12 g/dL’nin üstündedir.

Başka bir ifade ile “hastalığın tümör yükü yüksektir”

Böbrek fonksiyonlarını gösteren kan kreatinin düzeyi 2 mg/dL’nin altında ise evrenin yanına A harfi, 2 mg/dL’nin üstünde ise evrenin yanına B harfi eklenir.

Durie – Salmon Evreleme sistemine bir örnek verelim:

Soru

73 yaşında erkek hastaya tetkikler neticesinde multipl miyelom tanısı konulmuş. Miyelom hücrerinin ürettiği anormal IgG yapısındaki antikorların miktarı 4.3 g/dL, Hb düzeyi 10.8 g/dL, kan kalsiyum düzeyi 9.2 mg/dL, idrardaki bence – jones protein miktarı 24 saatte 3.4 g/dL saptanmış ve kemik grafilerinde herhangi bir kemik hasarı bulunmamıştır. Kreatinin düzeyi 1.6 mg/dL olan hastanın evresi kaçtır.

Yanıt

Evre 1’e ait tüm kriterlerin olması ve kreatinin düzeyinin 2 mg/dL altında olması nedeni ile bu hastanın evresi Evre 1’dir.

Öte yandan Durie – Salmon evreleme sisteminin artık kullanılmadığını, şu an için uluslararası evreleme sistemi ve bunun revize edilmiş halinin daha çok kullanıldığını da belirtmemiz gerekir.

ULUSLARARASI EVRELEME SİSTEMİ

Uluslarası evreleme sistemindeki evrelemede hastalığın tümör yükünü gösteren iki biyokimyasal parametreden yararlanılır. Bunlar beta-2 mikroglobulin ve albumindir.

Evre 1

  • Beta-2 mikroglobulin 3.5 mg/dL’nin altındadır.
  • Albumin düzeyi 3.5 g/dL’nin üstündedir.

Başka bir ifade ile “hastalığın tümör yükü düşüktür”

Evre 2

Evre 1 ve 3’e uymayan değerler Evre 2 olarak evrelendirilir.

Başka bir ifade ile “hastalığın tümör yükü orta derecededir”

Evre 3

  • Beta-2 mikroglobulin 5.5 mg/dL’nin üstündedir.

Başka bir ifade ile “hastalığın tümör yükü yüksektir”

REVİZE EDİLMİŞ ULUSLARARASI EVRELEME SİSTEMİ

Bu evreleme sisteminde uluslararası evreleme sistemine ek olarak hastalığın genetik risk faktörleri ve kandaki tümör yükünü gösteren diğer bir gösterge olan LDH düzeyi ilave edilmiştir.

Evre 1

  • Beta-2 mikroglobulin 3.5 mg/dL’nin altındadır.
  • Albumin düzeyi 3.5 g/dL’nin üstündedir.
  • Serum LDH düzeyi laboratuvarın normal değerleri arasındadır.
  • Ya yüksek risk olarak tarif edilen genetik bozukluklar dışında genetik bozukluklar mevcuttur ya da hiç genetik bozukluk saptanmamıştır.

Evre 2

Evre 1 ve 3’e uymayan kriterler Evre 2 olarak evrelendirilir.

Evre 3

  • Beta-2 mikroglobulin 5.5 mg/dL’nin üstündedir.
  • Serum LDH düzeyi normalden yüksektir.
  • Yüksek risk olarak tarif edilen genetik bozukluklar mevcuttur.

Hastalığın evresinin tedaviye başlama ve hangi tedavinin seçileceği konusunda bir etkisi var mıdır?

Multipl miyelom daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi yavaş seyirli ve sinsi bir hastalıktır. Hastalığın henüz multipl miyelom haline gelmemiş hali MGUS (İngilizce “Monoklonal Gammapati of Unknown Significance” isminin baş harflerinin kısaltılmış hali) olarak bilinen ve Türkçeye “Anlamı Bilinmeyen Monoklonal Gammapati” olarak çevrilen durumdur. Bu aşamada plazma hücreleri normal halinden kanserli hücre aşamasına dönmüş ama hem kemik iliğindeki oranı %10’un altında hem de ürettikleri proteinler miyelomun etkilerini oluşturacak kadar fazla değildir. Bu durum genellikle ilerleyicidir ve hastalar miyelom formuna dönüşür.

Miyelom hastalığına dönüştükten sonraki ilk hali smoldering miyelom (smoldering İngilizcede “için için yanan” demektir) yani henüz multipl miyeloma ait semptomların görülmediği (asemptomatik) formudur. Bu aşamada miyelom hücrelerinin kemik iliğindeki oranı 10 – 59 arasında değişmektedir. Bu hücrelerin ürettiği anormal proteinler kanda 3 g/dL’nin üstündedir. İdrarda 24 saatlik anormal protein miktarı 500 mg/dL’nin üstündedir. Fakat görüntüleme yöntemlerinde herhangi bir kemik hasarı yoktur ve miyeloma ait organ hasarını gösterecek laboratuvar değerleri tedavi gerektirecek aşamaya gelmemiştir.

Son aşama semptomatik multipl miyelom dediğimiz aşamadır. Kemik iliğinde miyelom hücresi oranı %10’un üzerinde veya kemik iliği dışında biyopsi ile tanı konmuş “Plazmositom” adını verdiğimiz miyelom hücrelerinin oluşturduğu bir tümöral kitle mevcuttur. Bunlara ilaveten aşağıda belirtilen kriterlerden bir tanesinin olması hastalığın semptomatik miyelom olduğunu ve tedavi edilmesi gerektiğini gösterir. Bu kriterler:

  • Kemik hasarının laboratuvar göstergesi olan kan kalsiyum seviyesinin 11 g/dL üzerinde olması
  • Böbrek fonksiyonlarını gösteren kreatinin seviyesinin 2 mg/dL üzerinde olması
  • Kan değerimizi gösteren hemoglobin seviyesinin 10 g/dL atında olması
  • Görüntüleme yöntemlerinde bir veya daha fazla kemik hasarının gösterilmesi
  • Miyelom hücre oranının kemik iliğinde %60 veya üzerinde olması
  • Anormal proteinlerin “hafif zincir kısmı” olarak tarif edilen kappa ve lammbda protein oranının 100 ve üzerinde olması
  • MR görüntülemesinde 5 mm’den büyük 2 veya daha fazla kemik hasarının gösterilmesidir.

Hastada, sayılan bu kriterler var ise tedavi geciktirilmeden başlanmalıdır. Bu kriterler incelendiğinde hastalık evresinin kriterler içinde yer almadığı görülebilir. Bununla birlikte Durie – Salmon evrelemesinin 3. Aşamasında bulunan hastaların büyük çoğunluğunun da tedavi edilme kriterlerini karşıladığı görülecektir.

Hastalık evresinin seçilecek tedavi üzerine birebir etkisi olmadığı düşünülebilir. Fakat özellikle revize edilmiş uluslararası evreleme sistemine eklenen genetik bozuklukların niteliği ve hastalığın tümör yükü hem tedaviyi hem de hastalığın gidişatını doğrudan etkilemektedir.

Prof. Dr. H. İsmail Sarı

İç Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı

Kaynaklar

  1. Brigle K, Rogers B. Pathobiology and Diagnosis of Multiple Myeloma. Semin Oncol Nurs 2017;33(3):225-236.
  2. Krishnan A. How to Think About Risk in Myeloma. Clin Lymphoma Myeloma Leuk 2016;16 Suppl:S135-8.
  3. Rajkumar SV. Updated Diagnostic Criteria and Staging System for Multiple Myeloma. Am Soc Clin Oncol Educ Book 2016;35:e418-23.

BEYAZ KÜRELER (WBC) HAKKINDA SIK SORULAN SORULAR

Beyaz küre nedir?

İngilizce “White Blood Cell” (Beyaz kan hücresi) ya da kısaltılmış hali ile “WBC” diye yazılan, tıp dilinde “lökosit” olarak tarif edilen ve halk dilinde ise “akyuvar” ya da “beyaz küre” olarak isimlendirilen hücreler vücudu çeşitli mikroplardan ve zararlı toksinlerden koruyan vücuttaki savunma sistemimizin savaşçı hücreleridir. Beyaz kürelerin en yüksek sayıdan en düşük sayıya göre sıralayacak olursak 5 alt tipi bulunmaktadır. Bunlar 1) Nötrofil 2) Lenfosit 3) Monosit 4) Eozinofil 5) Bazofil’dir (Resim 1).

Resim 1. Beyaz küre alt tipleri

Beyaz küre ne işe yarar?

Bağışıklık sistemimizin hücreleri olan beyaz küreler virüs, bakteri ya da diğer zararlı toksinlere karşı sürekli savaş halindedir ve bu şekilde sağlığımızı tehdit eden yabancı istilalara karşı bizi korurlar (Resim 2).

Resim 2. Mikropları sindirmek üzere işaretleyen bir beyaz küre

Beyaz küre değerleri (sayısı) kaç olmalıdır?

Refereans aralıkları laboratuvarlara göre değişmekle birlikte bir milimetreküp kanda yaklaşık 4 bin – 10 bin arasında olmalıdır.

Beyaz küre yüksekliği neden olur?

Sağlıklı bir insanın 1 mm3 kanında 4 bin ile 10 bin arasında lökosit bulunur.  Tam kan sayımı tetkiki yapılan bir yetişkinde laboratuvar kâğıdında gösterilen “WBC değerinin mm3’de 10 binden yüksek olması” vücutta beyaz kürelerin yüksek olduğuna işarettir, tıp dilinde “lökositoz” olarak adlandırılır.

Lökositoz nedenleri lökosit dediğimiz hücrelerin alt tipleri olan hücrelerin (nötrofil, eozinofil, bazofil, monosit, lenfosit) yüksekliğine göre değişir. Bununla birlikte ilk akla gelen nedenleri şöyle sıralayabiliriz:

• İnfeksiyonlar: Her türlü virüs, bakteri, mantar ve parazit infeksiyonları beyaz küre yüksekliğine neden olabilir. Buradaki önemli husus, beyaz küre yüksekliğinin infeksiyona bağlı olduğunu düşünmek için mutlaka bir infeksiyon nedenli iltihap kaynağı (boğaz infeksiyonu, akciğer infeksiyonu, idrar yolu infeksiyonu, yumuşak doku infeksiyonu gibi) olmalıdır. İnfeksiyon kaynağı olmadan görülen beyaz küre yüksekliğinde gereksiz antibiyotik kullanılması hem antibiyotik direnci gelişmesine hem de hastanın tanısının gecikmesine neden olur.

• İnfeksiyon dışı iltihap (inflamasyon) yapan durumlar: Romatizmal hastalıklar, organ kanserleri, iltihabi bağırsak hastalıkları, infeksiyon dışı deri iltihapları (dermatit)

• Dalağın herhangi bir neden sonucu ameliyatla alınması (splenektomi): Aslında her türlü ameliyat sonrası beyaz küre yüksekliği görülebilir. Dalak ameliyatı sonrası bu daha belirgin olarak gözükür ve daha uzun sürebilir.

• Lösemi: Akut (hızlı seyirli) ve kronik (yavaş seyirli) lösemiler (Resim 3).

Resim 3. Lösemilerde kemik iliğinde çoğalan lösemi hücreleri kana geçer ve tam kan sayımı cihazları bu hücreleri beyaz küre yüksekliği olarak değerlendirir.

• Lösemi dışı kemik iliğinin aşırı üretimi ile giden hastalıklar: Bu hastalıklar tıp dilinde “myeloproliferatif hastalıklar” olarak bilinirler.

• Kalp krizi

• Anksiyete ve stres durumları

• İlaçlar: İster tek doz kullanılsın, ister sürekli olarak kullanılsın çoğu ilaç beyaz küreleri yükseltebilir. Beyaz küre yüksekliği nedeni ile hekime başvurduğunuzda mutlaka kullandığınız ilaçları belirtin.

• “Hemoliz” olarak bilinen kan parçalanması hastalıkları:

• Hormon bozuklukları

• Alerjik hastalıklar

Yukarıda açıklandığı gibi beyaz küre yüksekliğinin infeksiyon dışında birçok nedeni bulunmaktadır. Tam kan sayımında beyaz küre yüksekliği olan bir hasta paniğe kapılmadan ilgili hekime başvurmalı ve bu laboratuvar bulgusunun nedenleri açısından araştırılmalıdır.

Beyaz küre düşüklüğü neden olur?

Hastaların çoğunun tam kan sayımı tetkikinde gördüğü WBC değeri düşüklüğü, beyaz küre düşüklüğüne işaret eder ve tıp dilinde bu duruma lökopeni adı verilir. Şu durum ve hastalıklarda lökopeni oluşabilmektedir:

•         Nezle, grip dahil virüslerin yol açtığı hastalıklar

•         Doğuştan kemik iliği yapımının bozuk olduğu hastalıklar

•         Kemik iliğini işgal eden kanserler

•         Tıp dilinde “otoimmün” olarak ifade ettiğimiz, vücudun bağışıklık sisteminin bu hücreleri ve kemik iliğini harap ettiği durumlar

•         Şiddetli ve bakterilerin yol açtığı infeksiyonlar

•         İlaçlar (Hemen her ilaç beyaz küreleri düşürebilir).

•         Vücutta “infeksiyon dışı iltihap” yapan durumlar

•         Kemik iliği yetmezlikleri (Aplastik anemi, myelodisplastik sendrom)

•         Kemoterapiler

•         AIDS hastalığına yol açan HIV virüsü

•         İleri derecede dalak büyüklüğü

Resim 4. İleri derecede dalak büyüklüğü beyaz kürelerin dalak içinde göllenmesine neden olarak dolaşımdaki miktarını azaltabilir.

•         Lösemiler

•         Romatizmal hastalıklar (Lupus, Romatoid artrit gibi)

•         Beslenme bozuklukları

•         Vitamin eksiklikleri

•         Radyasyon tedavisi

•         Verem (Tüberküloz)

Tam kan sayımında WBC değeri düşük olan bir hastanın öncelikle panik yapmaması, bu laboratuvar değerinin lösemi dışında birçok hastalığın bulgusu olabileceğini bilmesi ve ilgili hekim ya da hekimlerle işbirliği yaparak tüm bu hastalıklar açısından değerlendirilmesi gerekmektedir.

Beyaz küre yüksekliği ve düşüklüğü lösemi belirtisi mi?

Lösemilerde beyaz küre yüksekliği veya tam tersine düşüklüğü izlenebilir. Fakat beyaz küre yüksekliği veya düşüklüğü tesbit edilen hastalarda tek neden lösemi değildir. Lösemi dışında da daha önce belirttiğimiz birçok hastalık beyaz kürelerde düşüklüğe veya yüksekliğe neden olabilir. Hemen hemen tüm lösemi çeşitlerinde sadece beyaz küre düşüklüğü veya yüksekliği tek laboratuvar bulgusu değildir. Çoğu lösemi de bunlara ilaveten pıhtılaşma hücrelerinin sayısında ve hemoglobin dediğimiz kan miktarında da birlikte düşüklük veya yükseklik görülebilir.

Beyaz küre normal, düşük veya yüksek iken CRP değerinin yüksek olması ne anlama gelir?

CRP karaciğer tarafından üretilen ve inflamasyon dediğimiz yangı veya iltihap durumunda yüksekliği tesbit edilen bir proteindir. Her türlü infeksiyon durumunda, romatizmal hastalıklarda, kronik bağırsak hastalıklarında, kalp krizinde ve kanserlerde yükselebilir. Özellikle beyaz küre yüksekliği ile birlikte yüksek bulunması öncelikle infeksiyon durumunu akla getirir.

Beyaz küre ve lenfosit yüksekliği hangi durumlarda görülür?

Beyaz küre ve lenfosit yüksekliği daha çok virüslere bağlı oluşan infeksiyonlarda meydana gelir. Bu nedenle üst solunum yolu infeksiyonu olarak tarif edilen her türlü nezle ve grip durumunda bu değişiklikler izlenebilir. Bunların dışında bazı romatimal hastalıklarda, dalağın ameliyatla çıkarılması durumunda, ilaçlar bağlı ve bazı lösemi tiplerinde yükseklik görülebilir.

Beyaz küre ve trombosit düşüklüğü hangi durumlarda görülür?

Beyaz küre ve trombosit düşüklüğünün en sık nedenlerinden bir tanesi üst solunum yolu infeksiyonu olarak tarif edilen nezle ve grip durumudur. Bunların dışında çoğu virüslere bağlı infeksiyonlar bu düşüklüğe neden olabilir. Beyaz küre ve trombosit düşüklüğüne hemoglobin dediğimiz kan miktarının düşüklüğü eşlik ediyorsa neden daha önemli olabilir. Olası tüm kemik iliği tembellikleri, lösemiler ve diğer kan hastalıkları açısından araştırılması gerekir.

Beyaz küre ve trombosit yüksekliği hangi durumlarda görülür?

Beyaz küre ve trombosit yüksekliğinin en sık nedeni vücutta oluşan bir infeksiyon ve iltihap durumudur. Özellikle bakteri adını verdiğimiz mikroorganizmalarla oluşan infeksiyonlar (zatüre, idrar yolu infeksiyonu gibi) hem beyaz küreleri hem de trombosit dediğimiz pıhtılaşma hücreleri artırabilir. Bunların dışında kronik lösemilerden kronik myeloid lösemide, lösemi dışı kemik iliğin aşırı çoğalması ile karakterize myeloproliferatif hastalıklarda, bazı romatizmal hastalıklarda, hemoliz adını verdiğimiz kan parçalanması ile giden durumlarda, dalağın ameliyatla alınması durumunda, bazı cerrahi operasyonlar sonrasında, bazı alerjik hastalıklarda bu durum görülebilir. 

Beyaz küre yüksekliği belirtileri nelerdir?

Yine belirtmek gerekir ki beyaz küre düşüklüğü bir hastalık değil laboratuvar bulgusudur. Beyaz küre yüksekliğinde izlenecek yol aynı beyaz küre düşüklüğünde olduğu gibi beyaz küre yüksekliğine neden olan hastalıkları gözden geçirmektir. Yazının başında belirttiğimiz gibi infeksiyonlar, infeksiyon dışı iltihap yapan durumlar, dalağın herhangi bir neden sonucu ameliyatla alınması, lösemiler, lösemi dışı kemik iliğinin aşırı üretimi ile giden hastalıklar, kalp krizi, anksiyete ve stres durumları, ilaçlar, hemoliz olarak bilinen kan parçalanması hastalıkları, hormon bozuklukları, alerjik hastalıklar beyaz küre yüksekliğine neden olabilir.

Bütün bu nedenler arasında beyaz küre yüksekliğinin de en sık belirtisi infeksiyon bulguları olarak sayabileceğimiz ateş, üşüme – titreme, öksürük, boğaz ağrısı, geni akıntısı, balgam, idrar yaparken yanma, ishal, karın ağrısıdır. sık infeksiyona yakalanma olarak söylenebilir. Cilt ve yumuşak dokudaki iltihap belirtileri açısından dikkatli olmak gerekebilir. kilo kaybı, gece terlemesi, vücut ve kemik ağrıları, eklem ağrıları, beyaz küreler ile birlikte pıhtılaşma hücrelerinin ve alyuvarların düşmesine neden olan hastalıklarda halsizlik, yorgunluk, vücutta morarma ve kanama izlenebilir.

Beyaz küre düşüklüğü belirtileri nelerdir?

Öncelikle belirtmek gerekir ki beyaz küre düşüklüğü bir hastalık değil laboratuvar bulgusudur. Beyaz küre düşüklüğünde izlenecek yol beyaz küre düşüklüğüne neden olan hastalıkları gözden geçirmektir. Daha önce belirttiğimiz gibi nezle, grip dahil virüslerin yol açtığı hastalıklar, doğuştan kemik iliği yapımının bozuk olduğu hastalıklar, kemik iliğini işgal eden kanserler, tıp dilinde “otoimmün” olarak ifade ettiğimiz, vücudun bağışıklık sisteminin bu hücreleri ve kemik iliğini harap ettiği durumlar, şiddetli ve bakterilerin yol açtığı infeksiyonlar, ilaçlar, vücutta “infeksiyon dışı iltihap” yapan durumlar, kemik iliği yetmezlikleri (Aplastik anemi, myelodisplastik sendrom), kemoterapiler, AIDS hastalığına yol açan HIV virüsü, ileri derecede dalak büyüklüğü, lösemiler, romatizmal hastalıklar (Lupus, Romatoid artrit gibi), beslenme bozuklukları, vitamin eksiklikleri, radyasyon tedavisi ve verem (Tüberküloz) beyaz küre düşüklüğüne neden olur.

Bütün bu nedenler arasında beyaz küre düşüklüğünün en sık belirtisi sık infeksiyona yakalanma olarak söylenebilir. Bunun dışında altta yatan nedene bağlı olarak ateş, kilo kaybı, gece terlemesi, vücut ve kemik ağrıları, eklem ağrıları, beyaz küreler ile birlikte pıhtılaşma hücrelerinin ve alyuvarların düşmesine neden olan hastalıklarda halsizlik, yorgunluk, vücutta morarma ve kanama izlenebilir.

Beyaz küre değeri nasıl yükseltilir? Beyaz küre düşüklüğü tedavisi nedir? Beyaz küre düşüklüğüne ne iyi gelir?

Beyaz küre nasıl yükseltilir sorusuna yanıt verebilmek için öncelikle beyaz küre düşüklüğüne hangi durum veya hastalığın yol açtığını saptamak gerekir. Nezle, grip dahil virüslerin yol açtığı hastalıklarda hastalık iyileştikten sonra beyaz küre sayısı kendiliğinden normale gelir. Doğuştan kemik iliği yapımının bozuk olduğu hastalıklarda kök hücreleri uyarıcı ilaç tedavisi veya kök hücre nakli tedavi seçenekleri arasında yer alır. Kemik iliğini işgal eden organ kanserleri veya lösemilerde o hastalığa yönelik kemoterapi, hedef tedaviler, akılllı ilaçlar veya immünoterapi kullanılabilir. Tıp dilinde “otoimmün” olarak ifade ettiğimiz, vücudun bağışıklık sisteminin bu hücreleri ve kemik iliğini harap ettiği ve sayısını azalttığı otoimmün hastalıklarda bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar kullanılır. Bakterilerin yol açtığı infeksiyonlarda uygun antibiyotik kullanımı ile infeksiyonun düzeltilmesi değerleri normale getirir. İlaca bağlı beyaz küre düşüklüğünde bu duruma neden olan ilacın geçici ya da kalıcı olarak kesilmesi değerlerin normale gelmesini sağlar. Kemik iliği yetmezliklerinde bağışıklık sistemini baskılayıcı ve kemik iliğini uyaran ilaçların kullanımı ve kök hücre nakli sayılabilecek tedavi seçenekleridir. Dalak büyümesine bağlı beyaz kürelerin dalak içinde göllenmesine bağlı düşmesi bazen dalağın alınması ile düzelebilir. İnternette çok sayıda beyaz küreyi yükseltecek bitkisel tedaviler yazılı olmakla birlikte bilimsel olarak kanıtlanmış bir yiyecek, gıda takviyesi veya beslenme yöntemi bulunmamaktadır.

Beyaz küre yüksekliği nasıl düşürülür? Beyaz küre yüksekliği tedavisi nedir? Beyaz küre yüksekliğine ne iyi gelir?

Aynı beyaz küre düşüklüğü nasıl yükseltilir sorusunda olduğu gibi, beyaz küre yüksekkliğinin nasıl düşürüleceği sorusuna yanıt verebilmek için beyaz küre yüksekliğine hangi durum veya hastalığın yol açtığını saptamak gerekir. Eğer beyaz küre yüksekliğinin sebebi bir iltihap yani vücuttaki herhangi bir yerde oluşan infeksiyon (zatüre, idrar yolu infeksiyonu gibi) ise uygun antibiyotik tedavisi ile düşürülebilir. İlaçlara bağlı bir yükseklik ise çoğunlukla ilacın kesilmesine bağlı normale gelecektir. Sigaraya bağlı olduğu düşünülürse sigaranın bırakılmasından yaklaşık 6 ay – 2 sene içinde değerler normale gelir. Romatizmal bir hastalığa bağlı ise uygun romatizmalar ilaçlar ile romatizma kontrol altına alınırsa beyaz küreler de normal değerlerine gelir. Eğer beyaz küre yüksekliğinin nedeni hematolojik bir hastalık veya kanser ise (lösemi, lenfoma, miyeloma, myeloproliferatif hastalıklar) bu hastalıklara özel kemoterapi yada akıllı ilaçlarla hastalık kontrol altına alınarak beyaz küreler normale getirilebilir. Anksiyete ve stres durumuna bağlı beyaz küre yüksekliğinde mümkün olduğu kadar stresten uzaklaşılmalı ve uygun tedaviler psikiyatristler tarafından başlanmalıdır. Kalp krizi durumunda kriz tedavi edilip iyileştikten sonra beyaz küreler belirli bir zaman dilimi içinde normale döner. İnternette çok sayıda beyaz küreyi düşürecek bitkisel tedaviler yazılı olmakla birlikte bilimsel olarak kanıtlanmış bir yiyecek, gıda takviyesi veya beslenme yöntemi bulunmamaktadır.

Beyaz küre iğnesi nedir?

Beyaz küre iğnesi kemik iliğindeki kök hücrelerin çoğalmasını ve olgunlaşarak kemik iliğinden kana geçişini artıran bir tedavidir. Tıbbi ismi “Granulosit Koloni Stimule Edici Faktör” (G-CSF) olarak bilinir. Beyaz küreleri geçici olarak yükseltmeyi sağlar. Kanser hastalarında kemoterapi sonrası düşen beyaz kürelerin hızlıca yükseltilmesinde kullanılabileceği gibi, kök hücre verecek kişilerde kök hücrelerin kemik iliğinden kana geçişini sağlayarak rahatlıkla kandan kök hücre toplanabilmesi için de kullanılır. Bu nedenle “Kök Hücre Aşısı” olarak da bilinir.

Beyaz küre – kanser bağlantısı var mıdır?

Beyaz küre düşüklüğü ve yüksekliği ile kanser oluşumu arasında direkt bir bağlantı veya ilişki bulunmamaktadır. Fakat hematolojik kanserler dediğimiz lösemi, lenfoma ve miyelom hastalığında ve bazı organ kanserlerinde beyaz küre düşüklüğü veye yüksekliği görülebilir.

Beyaz küre değerleri yaşa göre değişir mi? Yenidoğanda beyaz küre sayısı nasıldır?

Beyaz küre değerleri yaşa göre değişir. Özellikle hayatın ilk yıllarında normale göre biraz yükselmekle birlikte 18 yaşından sonra genellikle bir mm3 kanda 4 bin-10 bin arasında seyreder. Doğumdan sonra ilk haftalarda yenidoğan bebeklerde beyaz küre sayısı ve beyaz küre alt tip hücresi olan lenfosit sayısı yüksektir. Beş – altı yaşlarında beyaz küre sayısı normale dönerken lenfosit oranı düşer ve nötrofil dediğimiz hücreler en fazla sayıda olur.

Beyaz küre yüksekliği veya düşüklüğü hamilelikte farklılık gösterir mi?

Gebelikte beyaz küre sayısı genelde normal olmakla birlikte herhangi bir infeksiyon olmadan yüksek de bulunabilir. Genelde bir mm3 kanda 13.000 – 15.000 civarında seyredebilir. Bu durumda mutlaka bu duruma herhangi bir infeksiyonun eşlik edip etmediği beyaz kürelerdeki bu artışın herhangi bir kan hastalığına bağlı olup olmadığı incelenmelidir. Doğum sırası ve sonrasında bu artış daha fazla olabilir. Doğumdan sonraki ilk 2 hafta içinde genellikle normale döner.

Referanslar

1. Martin S. Blumenreich. The White Blood Cell and Differential Count. Clinical Methods: The History, Physical, and Laboratory Examinations. 3rd edition.

Prof. Dr. H. İsmail SARI

İç Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı

LENF BEZİNDEKİ ŞİŞLİĞİ İHMAL ETMEYİN!

Lenf bezlerindeki şişlik halk arasında ilk olarak lenfomayı akla getiriyor. Ancak boyunda veya vücudun her hangi bir yerinde lenf bezlerinde yaşanan şişliğin büyük bir çoğunluğu kanser dışı nedenlerden meydana geliyor. Yine de bu tür şişliklerde zaman kaybetmeden doktora başvurmak hayati önem taşıyor. 15 Eylül “Dünya Lenfoma Farkındalık Günü” nedeniyle tedavi edilebilir bir hastalık olan lenfoma hakkında kısa bir hatırlatma yapmak istedik.

Bu belirtilere dikkat edin

Lenfoma, lenf sisteminin hücrelerinde başlayan kanserdir. Lenf sistemi, vücudun enfeksiyon ve hastalıklarla savaşmasına yardımcı olan bağışıklık sisteminin bir parçasıdır. Lenfomanın en sık görülen belirtisi lenf bezindeki şişlik yani lenf bezinin büyümesidir. Fakat, lenf dokusu tüm vücutta bulunduğundan hemen hemen her yerde de başlayabilir Bu nedenle, hastalığın belirtileri tutulan bölgeye ve organa göre değişiklik gösterebilir:

  • Dalakta büyüme
  • Ateş,  gece terlemeleri ve nefes darlığı
  • Halsizlik, yorgunluk, iştah ve kilo kaybı
  • Özellikle kemiklerde ağrı ve karın ağrısı
  • Kalıcı öksürük, inatçı kaşıntılar ve cilt döküntüleri
  • Alkol tüketiminden sonra lenf bezlerinde ağrı
  • Sık enfeksiyonlar lenfomada görülebilen belirtiler arasındadır.

Şişlikten korkmayın ama ihmal de etmeyin

Boyunda 1 cm. kasık bölgesinde ise 2 cm. olan lenf bezleri normal kabul edilebilir. Bu boyutların üzerinde bir büyümede lenfoma akılda tutulması gereken bir hastalıktır. İster boyunda ister başka bir bölgede yaşanan lenf bezi şişliklerinde, hastaların kötü huylu bir tümörü düşünerek telaşlanması doğaldır. Ancak bu tür büyümelerin büyük bir çoğunluğu kanser dışı nedenlere bağlıdır. Lenf bezinde lenfoma haricindeki şişlikler; enfeksiyon, bağışıklık sisteminden kaynaklanan otoimmün hastalıklar, kullanılan bazı ilaçlar, romatizmal hastalıklar ve lenf dokusunu oluşturan hücrelerin içinde bazı moleküllerin birikiminden kaynaklanan depo hastalıklardan kaynaklanabilmektedir. Lenf bezlerinde yaşanan şişliklerin zaman kaybetmeden doktora başvurarak büyümenin nedeninin belirlenmesi gerekmektedir.

Lenf bezindeki şişlik ağrımıyorsa

Lenf bezindeki şişliklerin ağrıyla birlikte yaşanması hastaları daha fazla endişelendirmektedir. Ancak lenf bezi şişliklerinde ağrı genellikle enfeksiyon kaynaklıdır. Lenfomadaki şişliklerin büyük bir çoğunluğu ise ağrısızdır.  40 yaş ve üzerinde ortaya çıkan, ağrısız ilerleyen,  haftalar veya aylardır geçmeyen, sert, birbirine yapışık, birden çok ve lastik kıvamında olan şişlikler lenfoma şüphesini artırmaktadır.

Tedavi hastaya göre planlanıyor

Lenfoma tedavisinde belirli standartlar olmakla birlikte tedavinin planlanmasında hastalığın yaygınlığı, alt tipi, tümörün bazı biyolojik özellikleri ve kişinin genel sağlığı da dahil olmak üzere dikkate alınması gereken birçok faktör mevcuttur. Bu nedenle her hastaya göre tedaviyi bireyselleştirmek gerekebilir. Lenfoma tedavisinde; kemoterapi, akıllı moleküller denilen hedefe yönelik tedaviler, kök hücre nakli ve radyoterapi tedavileri uygulanabilmektedir.

Kaynaklar

  1. https://www.cancer.gov/types/lymphoma
  2. https://www.uptodate.com/contents/hodgkin-lymphoma-in-adults-beyond-the-basics
  3. https://www.lls.org/sites/default/files/file_assets/lymphomaguide.pdf
  4. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK385269/
  5. https://www.cancer.org/cancer/non-hodgkin-lymphoma.html
  6. https://www.mayoclinic.org/diseases-conditions/non-hodgkins-lymphoma/symptoms-causes/syc-20375680

Prof. Dr. H. İsmail SARI

İç Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı