Periferik T hücre lenfomalar, kötü tedavi yanıtları ve düşük toplam sağkalım ile karakterize nadir heterojen bir hastalık grubudur. Son on yılda, bu hastalığa yönelik T hücre biyolojisini hedef alan birkaç yeni tedavi nüks hastalarda onaylandı. Pralatreksat, romidepsin, belinostat ve brentuksimab vedotin gibi bu yeni tedaviler dünyada ve ülkemizde de rutin pratikte kullanıma girmeye başladı. Bu gelişmelere rağmen monoterapi sonuçlarının çok yüz güldürücü olmaması nedeniyle bu ajanların yer aldığı kombinasyon tedavilerine hız verildi. Devamını Oku »
Etiket Arşivi: hematoloji denizli
LENFOMA VE BESLENME
İnternette tarama yaparken veya gazete ya da kitap okurken bazı gıdaların kanseri önleyebileceğine ve iyileştirebileceğine yönelik haberlere rastlayabilirsiniz. Günümüzde, bilimsel olarak yiyeceklerin kanseri tedavi edebileceğine dair hiçbir kanıt yoktur. Bu nedenle, okuduğunuz veya dinlediğiniz herhangi bir iddia için mutlaka dikkatli olun. Fakat şu da bir gerçektir ki, sağlıklı bir diyet hastalığınızın iyileşmesinde bazı yararlar sağlayabilir.
SAĞLIKLI DİYET NEDİR?
Sağlıklı bir diyet vücudun büyümesi, onarımı ve iyi çalışması için gerekli olan yapı taşlarını kişiye sunan farklı yiyecek gruplarından oluşur.
Karbonhidratlar (nişastalı gıdalar)
Karbonhidratlar vücudunuzun ana enerji kaynağıdır. Ayrıca, sindirim için çok önemli olan lifleri de sağlarlar. Karbonhidratlar, günlük yiyecek alımının yaklaşık üçte birini oluşturmalıdır. Karbonhidratlardaki gıdalar arasında pirinç, ekmek ve makarna bulunur. Sağlıklı beslenme için kepekli veya tam buğday çeşitlerini seçmek daha uygundur.
Protein
Protein vücudunuzun büyümesi ve onarımı için önemlidir. Lenfoma tedavisi sırasında ve sonrasında vücudunuzun iyileşmesine yardımcı olmak için her zamankinden daha fazla proteine ihtiyacınız olabilir. Et, balık, yumurta, fasulye ve mercimek yüksek protein içeren gıdalardır. Sağlıklı bir seçenek için, yağsız veya az yağlı et tercih edin. Kırmızı et, iyi bir protein kaynağı olduğu kadar iyi bir demir ve çinko kaynağıdır.
Gerek daha önce sitemizde yayınladığımız bir araştırmaya gerekse Dünya Kanser Araştırma Fonu’nun yayınlarına göre, aşırı kırmızı et tüketimi ile lenfoma, miyelom ve diğer bazı kanserler arasında bir bağ olduğu bilinmektedir. Bu nedenle yemekte pişirdiğiniz kırmızı eti kişi başı günde 70 g ile sınırlayın.
Haftada en az 2 porsiyon balık tüketilmesi iyi olur. Bunlardan 1 tanesi somon gibi yağlı bir balık olabilir. Mevcut beslenme rehberleri hamilelerde haftada 2 porsiyondan daha fazla yağlı balık tüketimini önermemektedir.
Süt ürünlerini ve sütten yapılmış yiyecekleri de diyetinize eklemelisiniz. Süt, kemik sağlığı için önemli olan kalsiyum, çinko (yaraların iyileşmesine yardımcı olmak gibi çeşitli fonksiyonlara sahip bir mineral) ve protein sağlar. Süt, yoğurt ve peynir iyi bir süt kaynağıdır. Normalde, sağlıklı bir seçenek için tam yağlı olmayan çeşitleri seçmek ve doymuş yağ oranı yüksek olan tereyağı yerine az yağlı olan seçenekleri kullanmak daha doğrudur. Ancak, kilo almaya çalışıyorsanız, daha yüksek yağlı seçenekleri de tercih edebilirsiniz.
Yağ
Yağ, önemli bir enerji kaynağıdır ve faydalı vitaminler sağlar. Doymamış (“İyi”) yağlar, kalbinizin sağlıklı kalmasını ve kolesterolünüzü düşürmede yardımcı olabilir. Avokado, brezilya fıstığı ve yağlı balık gibi gıdalar doymamış yağ kaynakları için örnektir. Bu iyi yağları günlük diyetiniz için yaptığınız yemeklerde de kullanabilirsiniz.
Doymuş yağ alımını ise sınırlamalısınız. Bu yağ türü, tereyağı, et, kek gibi gıdalarda ve birçok işlenmiş gıdada, örneğin sosis ve cipslerde bulunur. Az miktarda doymuş yağ alabilirsiniz (kadınlar günde en fazla 20 g yemelidir; erkekler günde en fazla 30 g yemelidir). Fazla alınan doymuş yağ kalp hastalığı ve felç gibi hastalık risklerini artırır. Ambalajdaki beslenme bilgilerini kontrol ederek bir üründeki yağ miktarının ne kadar olduğunu görebilirsiniz.
Vitaminler ve mineraller
Meyve ve sebzeler en iyi vitamin ve mineral kaynağıdır. Vitaminler ve minerallerin, bağışıklık sisteminizi, kemiklerinizi, dişlerinizi ve cildi sağlıklı tutmak gibi birçok farklı fonksiyonu vardır. Mineraller dişlerinizin ve kemiklerinizin gücü için önemlidir. Ayrıca, yediğiniz yiyecekleri kullandığınız enerjiye dönüştürmeye de yardımcı olurlar.
Önerilen meyve ve sebze alım miktarı günde en az 5 porsiyon (80g) ‘dur. Bir porsiyon için aşağıdaki örnekleri verebiliriz:
- Bir adet elma
- 1 adet muz veya 1 adet kavun dilimi
- 3 yemek kaşığı havuç, bezelye veya mısır
- 7 küçük (kiraz) domates.
Yeterli vitamin ve mineral alamayacağınızı düşünüyorsanız, doktorunuzla konuşun. Gıda takviyelerini doktorunuza danışmadan almayın. Çünkü kullanacağınız gıda takviyeleri diğer ilaçlarla etkileşim gösterebilir.
Lifler
Lifler, kalbinizin sağlıklı kalmasını ve sindirim sisteminizin iyi çalışmasını sağlar. Meyveler, sebzeler, tahıllar ve patatesler gibi bitkilerden gelen gıdalarda bulunur. Ayrı bir yiyecek grubu olarak sınıflandırılmasa da, her gün 30 g lif tüketmeyi hedeflemelisiniz.
İştahınız iyi ve rahat yemek yiyebiliyorsanız aşağıda verilen “Dengeli Beslenme Piramidi” rehber olarak kullanılabilir. Dengeli beslenme piramidi, çeşitli gıdaların günlük diyetinizi hangi oranda oluşturması gerektiğini gösterir.
- Bol karbonhidratlı (nişastalı) gıdalar
- Bol meyve ve sebze
- Daha az et, balık, yumurta ve bakliyat
- Daha az süt ve diğer süt ürünleri
- En az olarak yağ ve şeker içeren gıdalar.
Lif içeriği yüksek başlıca yiyecekler olarak yulaf ezmesi, bulgur, elma, brokoli, ıspanak, havuç, yeşil erik, bezelye, incir, enginar, armut ve cevizi sayabiliriz. Bu yiyeceklerden çiğ olarak tüketilenleri infeksiyon riski nedeniyle beyaz kürelerinizin düşük olduğu kemoterapi döneminde mümkün olduğu kadar almamaya özen gösterin.
LENFOMA TEDAVİSİ SIRASINDA NASIL BESLENMELİYİM?
Lenfoma tedavisinde sağlıklı bir şekilde ihtiyacınız olan besinlerin alınması önemlidir. Kemoterapiyi tolere etmenize ve infeksiyona karşı korunmanıza yardımcı olabilir. İyi beslenme hem duygusal hem de fiziksel olarak kendinizi iyi hissetmenize yardımcı olabilir. Tedaviniz sırasında yeme ve içme konusunda tavsiye almak için doktorunuzla ve sağlık ekibinden biriyle görüşün. Doktorunuz size gıda takviyeleri verebilir veya bir diyetisyene yönlendirebilir ya da gerekirse diyetisyenle birlikte özel beslenme ihtiyaçlarınıza göre destek verir.
Lenfomalı hastalardaki yeme problemlerini önlemek ve nötropenik (savaşan hücresi düşük) hastaların beslenmesini düzenlemek için bu konuda yayınlanmış rehberler bulunmaktadır. Tedavinin bir yan etkisi olarak ağzınızda yaralar gelişmişse buna yönelik tavsiyeleri uygulamanız gerekir. Diyetinizde herhangi bir değişiklik yapmadan önce mutlaka doktorunuzla görüşmenizi öneririz.
İştah kaybı veya midede dolgunluk hissi
Lenfoma için başlanan bazı ilaçlar ve tedaviler, iştahınızı düşürebilir veya yemek yemeye başladıktan hemen sonra mide dolgunluğu hissetmenize neden olabilir. Bu genelde başlanan kemoterapinin yan etkisi olarak görülür. Bu durum bağırsak lenfomalarında hastalığın kendisine bağlı olarak veya bağırsağa ışın tedavisi (radyoterapi) uygulanmışsa da olabilir.
Yeterince yemek yiyemiyorsanız aşağıdaki ipuçlarını gözden geçirin:
- Yemek öncesi su ya da başka sıvı almak istiyor ve yemek sonrası midede aşırı dolgunluk hissinden kaçınmak istiyorsanız, bu sıvı ya da sıvıları çok olmamak kaydı ile yemekten en az 30 dakika önce içmeye dikkat edin.
- Yemeğinizi daha küçük tabaklarda servis edin.
- Yemek saatleri yerine aç olduğunuzda yemek yeyin.
- Yemek yeme sıklığınızı artırın, küçük atıştırmalıklarla az ve sık sık yiyin.
- Kendisi çok ama vereceği enerji az olan gıdalar (salatalar ve çorbalar) yerine daha yüksek enerjili yiyecekleri (örneğin omlet, peynir gibi) seçmeniz uygun olur.
- Yemeklerinizin içine yüksek enerji veren zeytinyağı, peynir rendesi gibi gıdalar eklemeyi unutmayın.
Kilo kaybı
Tedaviniz sırasında kilo vermeniz durumunda kalori alımını aşağıdaki yollarla arttırabilirsiniz:
- Az yağlı alternatifleri değil tam yağlı seçenekleri (örneğin tam yağlı süt) seçin.
- Makarna veya sebzelere peynir veya kendi hazırladığınız yüksek enerji içeren soslar ekleyin.
- İçecekler ve pudingler için şeker, bal veya şurup ekleyin.
- Diyetinizde ekmek, makarna, patates, sebze ve tereyağı bulunsun.
- Kilo vermeye devam ederseniz, hekiminize mutlaka danışın.
Bulantı ve halsizlik
Mide bulantısı birçok kemoterapi ilacının ortak yan etkisidir. Radyoterapi sırası ve sonrasında da mide bulantısı hissedebilirsiniz.
Bulantıyı önlemek ve gidermek için:
- Doktorunuza danışarak antiemetik (bulantı giderici) alabilirsiniz
- Kraker, kızarmış ekmek veya pilav gibi kuru düz gıdaları tüketin
- Zencefil bulantıyı azaltabilir. Zencefil çayı, zencefilli bisküvi veya kök zencefil gibi zencefilleri diyetinize ekleyin
- Bulantıyı kötüleştirebilecek gıdaların kokusunu en aza indirgemek için yiyecekleri soğuk olarak tüketin veya bir mikrodalga fırında pişirin.
Tat değişimleri
Kemoterapi ve bazı biyolojik lenfoma tedavileri aldığınız gıdaların tadının değişmesine neden olabilir. Çoğu kişi bunu metalik bir tat olarak tarif eder. Yemeğinizin tadını artıracak otlar, baharatlar ve ev yapımı soslar ekleyebilirsiniz. Örneğin bir meyve sosu yaptığınız pudinglerin lezzetlenmesine yardımcı olabilir.
Ev yapımı limonata, zencefilli meyve sularını daha lezzetli bulabilirsiniz. Enerji içeceklerini önermiyoruz. Daha besleyici bir seçenek olan ve protein, vitamin ve minerallerin yanı sıra enerji sağlayan süt temelli içecekleri tüketebilirsiniz.
Birçok kişi lenfoma tedavisi süresince çay ve kahve kullanmak istemez. Çay içilecekse açık çay olarak içebilirsiniz. Kahveyi gündüz bir bardak alabilirsiniz, gece içilirse uykusuzluğa neden olabilir. Yine bitki çaylarını sakinleştirici etkisi ve bağırsak düzenleyici etkisi nedeniyle alabilirsiniz.
Tedaviniz sırasında yemek tadını bozan ağız içinde infeksiyon gelişebilir. Bu nedenle infeksiyondan kaçınmak için ağız bakımınızı yapın. Dişlerinizi yumuşak bir fırça ile düzenli olarak fırçalayın ve alkolsüz antiseptik bir gargara kullanın.
Tedavinizin tat duyusuna etkisi zamanla değişebilir. Tedavinizin başındaki tat değişiklikleri ile tedavinizin ileri döneminde meydana gelen tat değişiklikleri aynı olmayabilir. Bu nedenle başlangıçta beğenmediğiniz ve tat alamadığınız yiyecekler de dahil olmak üzere tedaviniz boyunca farklı gıdalar denemeye devam edin. Tedavinizin bitiminde herşey yolundaysa ve yeni tedavi alamayacaksanız tat duyunuz geri gelecektir.
İshal
İshal, lenfoma hastalığında kullanılan bazı tedavilerin yan etkisi olarak karşınıza çıkabilir. Bu durumu mutlaka doktorunuza veya sağlık ekibine bildirmelisiniz. İshal için aşağıda yazılanlara dikkat etmeniz gerekir:
- Dehidrasyonu (sıvısız kalmayı) önlemek için bol miktarda sıvı tüketin.
- Dehidrasyon bulgularının mutlaka farkında olmalısınız. İdrarınızı eskisine göre daha az ve daha koyu yapmak dehidrasyon bulgusudur.
- Yemeği az az, sık sık yemeye ve sulu yiyecekler almaya özen gösterin.
- İshalinizi yönetmek için diyetinizi değiştirmeniz gerekip gerekmediğini sizi takip eden doktorunuza, diyetisyeninize veya hemşirenize sorun.
Kabızlık
Kabızlık, lenfomada kullanılan bazı tedavilerin (kemoterapi, bulantı giderici ve ağrı kesici ilaçlar) yan etkisidir. Kabızlığı azaltmak için daha önce belirttiğimiz lifli yiyecekleri tüketmeye gayret edin. Bol miktarda sıvı içmek ve hafif veya orta derecede egzersiz yapmak da yardımcı olabilir. Tuvalete çıkmanızı sağlayacak müshil özelliğindeki ilaçları doktorunuza danışın.
LENFOMA VE DİYET HAKKKINDA SIK SORULAN SORULAR
İnternette tarama yaparken veya gazete ya da kitap okurken bazı gıdaların kanseri önleyebileceğine ve iyileştirebileceğine yönelik haberlere rastlayabilirsiniz. Günümüzde, bilimsel olarak yiyeceklerin kanseri tedavi edebileceğine dair hiçbir kanıt yoktur. Bu nedenle, okuduğunuz veya dinlediğiniz herhangi bir iddia için mutlaka dikkatli olun. Fakat şu da bir gerçektir ki, sağlıklı bir diyet hastalığınızın iyileşmesinde bazı yararlar sağlayabilir. Bu bölümde, lenfoma hastalarının veya hasta yakınlarının diyet ve lenfoma hakkında sordukları bazı genel soruları yanıtlıyoruz. Durumunuza özel tavsiyeler için doktorunuzla veya sağlık ekibinizle konuşmayı öneririz.
Tedavi sırasında greyfurt yenebilir mi?
Lenfoma tedavisi görürken greyfurt yemenin tehlikeli olabileceğini duymuş olabilirsiniz. Bazı gıdalar kullanılan ilaçlarla etkileşime girebilir. Bir ilacın etkili olabilmesi için vücuda alındıktan sonra parçalanması ve sonra kan dolaşımına girmesi gerekir. “Enzimler” olarak adlandırılan, özellikle de “CYP3A” olarak bilinen proteinler, bu süreçte önemlidir. Bu tür enzimlerin etkisini bloke eden veya artıran gıdalar, aldığınız ilacın daha az veya daha fazla kan dolaşımına geçmesine neden olabilir.
Greyfurt CYP3A’yi bloke edebilir. Bu nedenle, lenfoma tedavisi sırasında kullanılan bazı ilaçlar ile etkileşime girebileceği için bu konuyu mutlaka doktorunuza danışın. CYP3A’yi engelleyebilecek diğer meyveler arasında bazı portakallar, böğürtlen, nar ve bazı üzüm çeşitlerinin de bulunduğunu unutmamak gerekir.
Yeşil çay lenfoma hastaları için güvenli midir?
Yeşil çay, Çin ve Hindistan’da yetişen bir bitki olan Camellia sinensis’in yapraklarından yapılır. Bilim adamları, yeşil çayın bazı kanserleri önleme ve kanser hücrelerinin büyümesini durdurma potansiyeline sahip olduğunu bildirmişlerdir. Fakat herhangi bir sonuca varmadan önce çok daha fazla araştırmaya ihtiyaç olduğu unutulmamalıdır.
Yeşil çayın kanser tedavisinde yardımcı olup olamayacağına dair çok fazla araştırma yoktur. Kronik lenfositik lösemi (KLL) hastalarında yapılan bir klinik araştırmada kanserli hücrelerin sayısının azaldığı ve yeşil çay içtikten sonra şişmiş lenf bezlerinin büyüklüğünde azalma olduğu gösterilmiştir.
Son zamanlarda, araştırmacılar, yeşil çayın, bortezomib (Velcade®) adı verilen ve myelom ile lenfoma tedavisinde kullanılan bir ilacın çalışmasını engelleyebileceğini bildirmişlerdir. Fakat bu bulgular yalnızca hayvanlar üzerinde yapılan bir araştırmaya aittir ve bunun insanlar için geçerli olup olmadığını anlamak için daha fazla araştırma gerekmektedir.
Lenfoma tedavisi görürken alkol alabilir miyim?
Alkol bazı ilaçlarla etkileşebilir ve onları daha az etkili hale getirebilir. Ayrıca, kemik iliğine de zarar verici etkisi vardır. Bu nedenle tedavi sırası ve sonrasında kullanılmasını önermiyoruz.
Sadece organik gıdaları mı yemeliyim?
Şu anda organik gıdaların kanseri önleyebileceğini veya kanserin tekrarlamasını durdurabileceğini destekleyen önemli bir kanıt bulunmamaktadır.
“Organik” terimi, insan yapımı gübreler ve zirai ilaçların kısıtlı kullanımı ile üretilen yiyecek anlamına gelmektedir. Araştırmalar, organik tahılların, meyve ve sebzelerin, daha yüksek seviyelerde antioksidan aktiviteye sahip bileşikler içerdiğini göstermiştir. Antioksidan dediğimiz bileşikler hücrelere zarar verebilecek serbest radikalleri absorbe eder. Artmış miktarda antioksidanların potansiyel ilave sağlık yararlarına yönelik bir araştırma henüz yapılmamıştır.
Pestisit kalıntıları ve yemlerde kalan herbisitler hakkında endişe duyan insanlar organik gıda yemeyi tercih eder. Bu düzeyler ülkelerin sağlık kuruluşları tarafından yakından izlenmekte ve gözden geçirilmektedir. Örneğin, 2015 yılında Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı (IARC), glifosatı (yaygın olarak ekmekte bulunan bir kalıntı) “olası kanserojen” (potansiyel olarak kanserojen) olarak sınıflandırmıştır. Bu durum, Avrupa Birliği’nin glifosat kullanımını daha da kısıtlamasına yol açmıştır. Fakat unutulmamalıdır ki, gıdalardaki kalıntı seviyeleri, sağlık riski oluşturabilecek maksimum seviyenin çok altında kabul edilir.
Hodgkin dışı lenfoma (Non-Hodgkin Lenfoma) denilen lenfoma türünde böcek ilacı ve herbisitlere maruz kalan işçilerin hastalığa yakalanma riskinde artış olup olmadığına dair çalışmalar yapılmıştır. Sonuçlar çelişkilidir. Bu riskleri netleştirmek için daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır.
Gıda takviyeleri yararlı mı, zararlı mı?
Sağlıklı ve dengeli besleniyorsanız, ilave bir vitamin veya mineral takviyesi almanız gerekmez. Yemek yemekte zorlanıyor iseniz, ek multivitamin ve mineral takviyesi almanız gerekebilir.
Bazı vitaminler ve mineraller yüksek dozlarda alındığında zararlı olabilir ve bazı ilaçlar ve kanser tedavisi ile etkileşim gösterebilir. Herhangi bir takviye almadan önce sizi takip eden doktorunuzla konuşmalısınız.
Bağışıklık sistemim baskılandığında kaçınmam gereken yiyecekler var mı?
Bağışıklık sisteminiz baskılandığında ya da nötropenik duruma geldiğinizde infeksiyonlara karşı savunmasız hale gelirsiniz. İnfeksiyonu önlemek için kaçınmanız gereken yiyecekler hakkında doktorunuzla görüşmeniz en uygunu olacaktır.
Şeker lenfoma hastalığımı kötüleştirebilir mi?
Bazı çalışmalar, kanser hücrelerinin sağlıklı hücrelerden daha hızlı enerji kullandığını göstermektedir. Bununla birlikte, şeker yemenin lenfoma veya herhangi bir kanser türüne yol açtığına dair bir kanıt bulunmamaktadır. Şeker yememenin, lenfomayı iyileştirdiğine ya da tekrarlamasını azalttığına yönelik herhangi bir araştırma da bulunmamaktadır.
Eğer kilo kaybediyorsanız, şeker iyi bir enerji kaynağıdır. Enerji açığını kapatmanıza ve kilo almanıza yardımcı olabilir. Yeme zorluklarınız yoksa yukarıda verilen dengeli beslenme tablosundaki miktar kadar şeker tüketebilirsiniz.
Aşırı miktarlarda şeker tüketmek, çeşitli kanser türlerinin gelişimiyle bağlantılı olan obezite de dahil olmak üzere bazı sağlık risklerine yol açabilir.
Ekinezya çayı bana yardımcı olabilir mi?
Ekinezya (Echinacea purpurea), Papatyagiller (Asteraceae) familyasına ait bir bitki türüdür. Kuzey Amerika’da yetişen bir bitkidir.
Ülkemizde de bolca bulunan şifalı bitkiler arasındadır. İnternette ve çeşitli kaynaklarda Ekinezya’nın bağışıklık sistemini güçlendirdiğine, kansere karşı kullanılabileceğine, kemoterapi ve/veya radyoterapiye bağlı oluşan yan etkileri düzeltebileceğine yönelik değerlendirmeler olmakla birlikte bu bitki türü ile çalışmalar devam etmektedir. Bu yazı yazılırken bunu destekleyecek herhangi bir bilimsel araştırmaya rastlanmamıştır.
Dışarıda yemek yiyebilir miyim?
Eğer yemek yeme konusunda iştahsızlık, bulantı, kusma gibi yakınmalarınız nedeniyle yeme zorluğu yaşıyorsanız bu durum sizi endişelendirebilir.
Beyaz küre sayınız düşükse yani nötropenikseniz dışarıda yemek yerken yiyecek güvenliği ile ilgili doktorunuzun verdiği önerilere mutlaka dikkat edin. Bu konuya “Nötropenik Hastalarda İnfeksiyon Riski” başlığı altında detaylı olarak değineceğiz. Fakat ana başlıklarla şu konulara dikkat etmek gerektiğini hatırlatıyoruz:
Dışarıdan yiyecek alırken:
- Son kullanma tarihine dikkat edin.
- Açılmış veya hasarlı olan paketlerdeki yiyecekleri almayın.
- Paketlenmemiş hiçbir yiyeceği kullanmayın.
- Aşırı doldurulmuş bir dondurucuda saklanan yiyecekleri satın almayın. Aşırı yükleme, dondurucunun sıcaklığını artırarak infeksiyon açısından yiyecek güvenliğini riske sokabilir.
- Üretim tarihi yakın olan dondurulmuş yiyecekleri alın. Uzun yolculuğa çıkarsanız, bu malzemeleri serin tutmak için soğutucu poşetleri veya buz paketleri kullanın.
- Çiğ eti ayrı alışveriş torbasında saklayın.
- Alışveriş yaptıktan ve yiyeceğinizi poşete koyduktan sonra ellerinizi yıkayın.
Soğutulmuş ve dondurulmuş gıdaların saklanması:
- Buzdolabınızı ve dondurucunuzun ideal sıcaklığında kalmasına özen gösterin. Bu konuda cihazınızın el kitabına göz atabilir ve buzdolabının içindeki sıcaklığı kontrol etmek için bir termometre kullanabilirsiniz. Genel olarak, buzdolabı sıcaklığı 0 ° C ile 5 ° C arasında olmalıdır. Dondurucu sıcaklığı -18 ° C olmalıdır.
- Buzdolabınızın ve derin dondurucunun aşırı dolu olmasını önleyin, çünkü bu genel sıcaklığı artırabilir.
- Üretici rehberini izleyerek buzdolabınızın iç kısmını ve dışını düzenli olarak temizleyin.
- Toplu yemek yapıyorsanız ve yiyecekleri dondurucuda saklıyorsanız, yiyecekleri koyduğunuz tarihe göre etiketleyin.
- Öğeleri aşağıda gösterildiği gibi buzdolabınızdaki doğru raflara koyarak çiğ yiyeceklerin diğer gıdaları kirletmesini önleyin.
HAZIR YİYECEKLER
|
Tereyağı/margarin, pişmiş etler, kapalı tenceredeki yemek artıkları, paketlenmiş yiyecekler
|
Çiğ et, tavuk ve balık
|
Sebze ve meyveler
|
Lenfoma tedavisi görürken diyet yapılabilir mi?
Genellikle, tedavi sırasında kilo vermeye çalışmamanız gerekir. Çünkü bunu yapmak, bağışıklık sisteminizin güçsüzleşmesine yol açabilir. Tedavi için verilen kortizon (steroid) iştahınızı tetikler ve sıvı tutulmasına yol açarak kilo almaya neden olabilir. Kortizon almayı bıraktıktan sonra kilonuz normale dönmelidir.
Tedavi bittikten sonra da beslenmeme dikat etmeli miyim?
Sağlıklı bir diyet lenfoma tedavisi sırasında olduğu kadar tedavi tamamlandıktan sonra da önemlidir. İyi beslenmenin faydaları şunlardır:
- Fiziksel ve zihinsel olarak iyi hissetmenize yardımcı olur.
- İnfeksiyon riskini azaltır.
- Enerjinizi ve dayanıklılığınızı arttırır.
- Diğer kanser türlerinin riskini azaltmaya yardımcı olur.
Sağlık ve umutla kalın…
Prof. Dr. H. İsmail Sarı
İç Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı
KAYNAKLAR:
- National Cancer Institute. 2016. Nutrition therapy in cancer care.
- Cancer Research UK. 2015. Food controversies.
- National Cancer Institute. 2014. Common cancer myths and misconceptions.
- National Cancer Institute. 2011. Agricultural health study.
- Kim, H et al. Inhibitory effects of fruit juices on cyp3a activity. Drug metabolism and disposition, 2006. 34: 521-523.
KRONİK HASTALIKLAR KANSER RİSKİNİ ARTIRIYOR
Araştırma, 31 Ocak’ta British Medical Journal adlı Tıp Dergisinde yayınlandı. Araştırmada, artmış kronik hastalık riskinin karaciğer, mesane, böbrek, mide, ağız ve kalınbağırsak kanser riskinde artışa neden olduğu gösterildi. Bu risk kötü yaşam tarzına bağlı elde edilen risk ile eşit bulundu. Bu nedenle araştırmacılar, “kronik hastalıkların veya bu hastalıklara ait biyolojik değişikliklerin en az sigara, alkol, düzensiz ve hatalı beslenme, obesite, hareketsizlik ve spor yapmamak gibi 5 kötü yaşam tarzı kadar bu kanserlerin nedeninde önemli bir rol oynayabileceğini” öne sürdüler.
Sigara, alkol, düzensiz ve hatalı beslenme, obesite, hareketsizlik ve spor yapmamak gibi 5 kötü yaşam tarzının kanserin önlenebilir nedenlerinden olduğu bilinmektedir. Araştırmacılar, kronik hastalıklara sahip olmanın da kanser gelişiminde risk faktörü olduğu bilinen kötü yaşam tarzı kadar katkısı olduğunu, bu nedenle kronik hastalıkların “gözden kaçırılmış bir kanser risk faktörü” olduğunu belirtmektedir.
400.000’den fazla erkek ve kadın üzerinde yapılan bir çalışmada, beş yaygın kronik hastalığın ve/veya bu hastalığa ait bazı belirteçlerin pozitif olmasının, yeni kanser vakalarının beşte birine ve kanser ölümlerinin üçte birinden fazlasına katkıda bulunduğunu ortaya koydu. Bu gözlemsel çalışmada standart tıbbi taramaya tabi tutulmuş kanser öyküsü olmayan 405.878 kişiden gelen veriler incelendi. Araştırmacılar, dünyadaki hastalık yükünün çoğunu oluşturan beş yaygın kronik hastalığın etkisini değerlendirdi. Hastalar yaklaşık 9 yıl takip edildi. Şeker hastalığı (diyabet), akciğer hastalığı; kalp hastalıkları, kronik böbrek hastalığı ve gut hastalığı olan ya da bu hastalıkların tanısında kullanılan tetkiklerin pozitif olduğu hastalarda, kanser görülme sıklığının ve kansere bağlı ölümlerin arttığı ve bu nedenle yaşam sürelerinin erkeklerde yaklaşık 13 yıl, kadınlarda ise 15 yıl ömrü kısaldığı bildirildi.
Araştırma, 31 Ocak’ta British Medical Journal adlı Tıp Dergisinde yayınlandı. Araştırmada, artmış kronik hastalık riskinin karaciğer, mesane, böbrek, mide, ağız ve kalınbağırsak kanser riskinde artışa neden olduğu gösterildi. Bu risk kötü yaşam tarzına bağlı elde edilen risk ile eşit bulundu. Bu nedenle araştırmacılar, “kronik hastalıkların veya bu hastalıklara ait biyolojik değişikliklerin en az 5 kötü yaşam tarzı kadar bu kanserlerin nedeninde önemli bir rol oynayabileceğini” öne sürdüler.
Mevcut kanser önleme stratejileri yaşam tarzı risk faktörlerine odaklanıyor ve kronik hastalıkları önlenebilir kanser risk faktörleri olarak görmüyor. Gelecekteki kanser görülme sıklığını ve kansere bağlı ölümleri tahmin etmek istiyorsak mutlaka kronik hastalıkların görülme hızını göz önünde bulundurmalı ve bunların tedavisine yoğunlaşmalıyız. Kronik hastalıkların başarılı bir şekilde kontrol altında tutulması veya tamamen tedavi edilmesi kanseri önlemede ve yaşam süresini uzatmada en etkili yol olacaktır.
Çalışmada, ayrıca, egzersizin kronik hastalıklar ve bunların belirteçlerinde düzelme sağladığı gösterildi. Düzelme sağlanan hastalarda ise kanser riski yaklaşık % 40 azalmıştır. Bu nedenle, siz değerli okuyucularıma, kanser ve diğer kronik hastalıkların riskini azaltmak için fiziksel aktiviteyi etkin, ucuz ve güvenli bir önleyici strateji olarak gördüğümü de özellikle ifade etmek istiyorum.
Sağlık ve umutla kalın…
Kaynak: Tu H ve ark. Cancer risk associated with chronic diseases and disease markers: prospective cohort study. BMJ 2018;360:134.
Prof. Dr. H. İsmail SARI
İç Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı
OCAK 2018 FDA ONAYLARI
- FDA, kendisinin onayladığı bir test ile, tümörün dirençli olmayan epidermal büyüme faktörü reseptörüne (EGFR) sahip olduğu metastatik küçük hücreli dışı akciğer kanseri (KHDAK) hastalarının birinci basamak tedavisinde afatinibin (Gilotrif, Boehringer Ingelheim Pharmaceutical, Inc.) genişletilmiş endikasyonunu onayladı (12 Ocak 2018)
- FDA, bir poli (ADP-riboz) polimeraz (PARP) inhibitörü olan olaparib tabletlerinin (Lynparza, AstraZeneca Pharmaceuticals LP) hasar verici veya şüphe edilen hasar verici germline BRCA mutasyonlu (gBRCAm), HER2-negatif metastatik meme kanseri hastaların tedavisinde kemoterapi ile birlikte kullanılmasını onaylamıştır (12 Ocak 2018).
- FDA, erişkinlerde ön bağırsak, midgut ve arka planda nöroendokrin tümörler de dahil olmak üzere somatostatin reseptör pozitif gastroenteropankreatik nöroendokrin tümörlerin (GEP-NET’ler) tedavisinde radyoaktif işaretlenmiş bir somatostatin analoğu olan Lutetium Lu 177 dotatate’i (LUTATHERA, Advanced Accelerator Applications USA, Inc.) onayladı (26 Ocak 2018).
KLL HASTALARINDA IBRUTİNİB TEDAVİSİNİN YÖNETİMİ
İbrutinib, yüksek riskli ve relaps/refrakter kronik lenfositik lösemi (KLL) hastaları için umut vaat eden bir tedavidir. Nispeten sağlıklı genç hastalarda yapılan klinik çalışmalarda ibrutinib iyi tolere edilmiştir. Bununla birlikte, toplumda kullanımı yaygınlaştıkça, tüm advers olay profili ortaya çıkmış ve başlangıçta beklenenden daha zorlayıcı olduğu ispatlanmıştır. Toplum tabanlı kullanım ile ilgili yayınlarda tedavinin ilk yılında kesilme oranları %40 gibi yüksek bir oranda tahmin edilmektedir. Blood dergisinin son sayısında yayınlanan “How I treat” serisinde ibrutinib başlanan KLL hastalarının değerlendirilmesi ve yönetimi ile birlikte, ibrutinib toksisitesinin nasıl azaltılacağı ve yönetileceğine dair bilgilere de yer veriliyor. Derlemede tartışılan başlıca konuları; kanama riski, özellikle atriyal fibrilasyon olmak üzere kardiyak komplikasyonlar, ilaç etkileşimleri ve enfeksiyonlar olarak sıralayabiliriz. Keyifli okumalar…
KADINLARDA KANSIZLIK PIHTILAŞMA BOZUKLUĞUNUN HABERCİSİ OLABİLİR!
KADINLARDA KANSIZLIK PIHTILAŞMA BOZUKLUĞUNUN HABERCİSİ OLABİLİR!
“Yapılan araştırmalar aşırı adet kanaması nedeni ile hekime başvuran hastaların %14’ünde bir pıhtılaşma bozukluğu olduğunu göstermiştir. Bu bozukluk kanda trombosit denilen pıhtılaşma hücrelerinin düşüklüğüne ya da işlev bozukluğuna bağlı olabileceği gibi, kanın pıhtılaşmasını sağlayan bazı proteinlerin eksikliğine bağlı da olabilir.”
Kansızlık nedir?
Dünya sağlık örgütü kriterlerine göre kanda hemoglobin (alyuvarlar içinde oksijen taşıyan protein) düzeyinin erkeklerde 13 g/dL, kadınlarda 12 g/dL altında olmasına kansızlık (anemi) adı verilir.
En sık kansızlık nedeni hangisidir?
Yine Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünya nüfusunun yüzde 30’unu etkileyen demir eksikliğine bağlı kansızlık (demir eksikliği anemisi) bugün için kansızlığın en sık görülen nedenidir. Demir eksikliği anemisi bir hastalık olmayıp, altta yatan başka bir hastalığa bağlı görülen laboratuvar bulgusudur. Bu durumun doğru tedavisi için öncelikle doğru teşhis konması ve altta yatan hastalığın aydınlatılması gerekir.
Demir eksikliği kadınlarda niçin sık görülüyor?
Demir eksikliği genellikle kan kaybına, beslenme bozukluğuna veya besinlerle alınan demirin emilmesinde görülen bozukluklara bağlıdır. Demir eksikliği riski en fazla olanlar; bebekler, küçük çocuklar, kadınlar ve kronik hastalığa sahip kişilerdir.
Demir eksikliğine bağlı kansızlık özellikle kadınlarda erkeklere göre daha sık (5-10 kat) görülür. Çünkü kadınlar demir depoları açısından daha şansızdır. Bunun en önemli nedeni ise her ay düzenli olarak tekrarlanan adet kanamaları nedeniyle kaybedilen kan ve demir miktarının vücut tarafından yerine konulamamasıdır. Yine doğum sırasındaki kan kaybına bağlı ve gebelik aralıklarının sık olması ve bu sebeple demir ihtiyacının artması nedeniyle demir eksikliği gelişebilir.
Aşırı adet kanamaları pıhtılaşma bozukluğuna bağlı olabilir mi?
Toplumdaki 10 kadından birinde aşırı adet kanamaları görülür. Bir haftadan uzun süren, pıhtı içeren ve genelde bu süre içinde 10 taneden fazla ped kullanımının olduğu kanamalar için aşırı adet kanaması tanımını kullanabiliriz.
Hormonal bozukluklara, spiral kullanımına, rahim içindeki “miyom” adı verilen iyi huylu kitlelere bağlı olabilir. Bu nedenle bu durumdaki bir hastanın öncelikle bir kadın doğum uzmanına yönlendirilmesi uygun olur. Jinekolojik muayenesinde problem saptanmayan ve bahsettiğimiz nedenlere bağlı kanaması olmayan hastalarda ise mutlaka pıhtılaşma bozuklukları açısından hastanın taranması gerekir.
Yapılan araştırmalar aşırı adet kanaması nedeni ile hekime başvuran hastaların %14’ünde bir pıhtılaşma bozukluğu olduğunu göstermiştir. Bu bozukluk kanda trombosit denilen pıhtılaşma hücrelerinin düşüklüğüne ya da işlev bozukluğuna bağlı olabileceği gibi, kanın pıhtılaşmasını sağlayan bazı proteinlerin eksikliğine bağlı da olabilir.
Pıhtılaşma faktörü eksikliği veya trombosit işlev bozukluğuna bağlı aşırı adet kanaması olan hastalarda adet döneminde kullanılan bazı ilaçlar ile kanama miktarı azaltılarak demir eksikliğinin oluşması ya da tekrarlaması önlenebilir.
Sağlık ve umutla kalın.
Prof. Dr. H. İsmail Sarı
İç Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı
BU BENİM HİKÂYEM
KIRMIZI ET KANSER RİSKİNİ ARTIRIYOR MU?
“Kırmızı – beyaz et tüketimi ve kanser gelişme riski açısından bilimsel tıp literatürü incelendiğinde çok sayıda araştırmanın olduğunu görüyoruz. Bu konuda yapılan araştırmaların en büyüğü İtalya’lı bilim adamlarından geldi.”
İnternette kırmızı ve beyaz et tüketiminin yararları ve zararları konusunda çok yazıya rastlarız. Et besin deposudur. Vücut için gerekli olan çoğu yapıtaşını, vitaminleri et tüketiminden sağlarız. Tüm organların düzenli çalışabilmesine yönelik yararları bulunmaktadır. Bununla birlikte kolesterol ve tansiyon yüksekliğine yol açabilme olasılığı, kalp damar hastalıklarının sebepleri arasında gösterildiğini de akılda tutmak gerekir.
Et tüketiminde hangi türün (kırmızı mı, beyaz mı?) daha fazla tüketilmesi gerektiği en çok tartışılan konular arasındadır. Bu yazımızda, mevcut tartışmaya kanserler açısından ve özellikle hematolojik kanser türlerinden olan lenfoma ve miyelom için dahil olacağız.
Kırmızı et tüketimi ve kanser gelişme riski açısından bilimsel tıp literatürü incelendiğinde çok sayıda araştırmanın olduğunu görüyoruz. Bu konuda yapılan araştırmaların en büyüğü İtalya’lı bilim adamlarından geldi. Floransa Kanser Araştırma ve Önleme Enstitüsünde yapılan ve daha önce bu konuda yapılan tüm çalışmaların analiz edildiği son araştırmada, çok sayıda lenfoma ve miyeloma hastası et tüketim miktarları ve türleri açısından tarandı. Yaklaşık 16.500 lenfoma ve 3700 miyelom hastası üzerinde yapılan araştırmada kırmızı et tüketen hastalarda bu hastalıklara yakalanma riskinin beyaz et tüketenlere göre daha fazla olduğu tesbit edildi. Sonuç olarak, çalışmanın araştırmacıları, kırmızı et tüketiminin azaltılarak beyaz et ve deniz ürünleri tüketiminin artırılmasını bu hastalıklara yakalanma riskini azaltmak için öneriyorlar.
Sağlık ve umutla kalın…
Prof. Dr. H. İsmail SARI
İç Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı
KAYNAK: Caini S, Masala G, Gnagnarella P, Ermini I, Russell-Edu W, Palli D, Gandini S. Food of animal origin and risk of non-Hodgkin lymphoma and multiple myeloma: A review of the literature and meta-analysis. Crit Rev Oncol Hematol 2016;100:16-24.
IMMUNE CHECKPOINT İNHİBİTÖRLERİNİN YAN ETKİLERİ
“İmmune Checkpoint İnhibitörleri” gerek onkolojik gerekse hematolojik kanserlerin tedavisinde önümüzdeki yıllar için büyük umut vaat etmektedir. Diğer taraftan özellikle immün sistem ilişkili yan etkileri kullanımlarını sınırlamaktadır. New England Journal of Medicine dergisinde yayınlanan derleme ilaçların mevcut yan etkilerine göz atıyor. Hematoloji yan dal asistanlarımız ve uzmanlarımıza keyifli okumalar diliyorum…
GASTRİK BYPASS AMELİYATI: KANSIZLIK RİSKİ İÇİN TAKVİYE GEREKLİ Mİ?
“Stanford Üniversitesinde yapılan araştırmada 10 yıl boyunca obesite için gastrik bypass ameliyatı olan hastalar tarandı. Ameliyat öncesi hastaların sadece %20’sinde kansızlık mevcut iken, yıllar içinde bu oranın artarak %47 seviyesine yükseldiği görüldü.”
Roux-en-Y Gastric Bypass (mide baypası) obezite cerrahisinin “altın standart” ameliyatı olarak uzun yıllardır uygulanmaktadır. Mineral ve vitamin eksiklikleri en sık görülen yan etkilerdir. Uzun dönemde anemi riskinin olup olmadığı, anemi için ek takviye gerekip gerekmediği tartışma ve merak konusu olmuştur.
Bu konudaki klinik araştırma ünlü bir cerrahi tıp dergisi olan “JAMA Surgery” dergisinde yayınlandı. Stanford Üniversitesinde yapılan araştırmada 10 yıl boyunca obesite için gastrik bypass ameliyatı olan hastalar tarandı. Ameliyat öncesi hastaların sadece %20’sinde kansızlık mevcut iken, yıllar içinde bu oranın artarak %47 seviyesine yükseldiği görüldü.
10 yılın sonunda anemi nedenleri gözden geçirildiğinde, başlıca anemi nedenlerinin demir, vitamin B12 ve folat eksikliğine bağlı olduğu belirlendi. Nadir olarak bakır, vitamin A ve selenyum eksikliği ve ameliyat yerinde oluşan ülserlerden kanama da nadir olan diğer kansızlık nedenleri olarak saptandı. Araştırmayı yapan bilim adamları, gastrik bypass sonrası gelişen aneminin düzeltilmesi için, hastaların yakın takip edilerek anemiye neden olan vitamin ve mineral eksikliğinin tesbit edilmesini ve buna göre takviye verilmesinin önemli olduğunu özellikle belirtiyorlar.
Sağlık ve umutla kalın…
Prof. Dr. H. İsmail SARI