Kasım ve Aralık 2019 tarihine ait FDA onayları sitemizde yayınlandı. Yılın son iki ayında hematoloji alanındaki en önemli gelişmeler kronik lenfositik lösemi, mantle hücreli lenfoma ve orak hücre anemisinde yaşandı.
FDA,
hastalığı FDA onaylı bir testle tespit edilen, ilk basamakta kullanılan platin
bazlı kemoterapi tedavisinin ilk 16 haftasında progresyon göstermeyen, zararlı
veya şüpheli zararlı germ hattı BRCA mutasyonlu (gBRCAm) metastatik pankreatik
adenokarsinomlu yetişkin hastaların tedavisi için olaparib (LYNPARZA®,
AstraZeneca Pharmaceuticals LP) tedavisini onayladı (27 Aralık 2019)
FDA, metastatik durumda, iki veya daha fazla anti-HER2 bazlı rejim almış olan rezektabl veya metastatik HER2 pozitif meme kanseri olan hastalar için fam-trastuzumab deruxtecan-nxki (ENHERTU®, Daiichi Sankyo) tedavisine hızlandırılmış onay verdi (20 Aralık 2019).
FDA, metastatik durumdaki, önceden programlanmış ölüm reseptörü-1 (PD-1) veya programlanmış ölüm ligandı 1 (PD-L1) inhibitörü ve platin içeren kemoterapi almış olan lokal olarak ilerlemiş veya metastatik ürotelyal kanserli yetişkin hastalar için enfortumab vedotin-ejfv (PADCEV, Astellas Pharma US, Inc.) tedavisine hızlandırılmış onay verdi (18 Aralık 2019).
Metastatik kastrasyona duyarlı prostat kanseri (mCSPC) olan hastalar için FDA enzalutamid (XTANDI, Astellas Pharma Inc.) tedavisini onayladı (16 Aralık 2019)
FDA, atezolizumab (TECENTRIQ, Genentech Inc.) tedavisini, EGFR veya ALK genomik tümörü olmayan metastatik, skuamöz küçük hücreli dışı akciğer kanserli (NSCLC) erişkin hastaların birinci basamak tedavisi için protein bağlı paklitaksel ve karboplatin ile kombinasyon halinde onaylandı (3 Aralık 2019).
FDA, 12 yaş ve üstü orak hücre hastalığı olan yetişkinler ve pediatrik hastalar için voxelotor (Oxbryta, Global Blood Therapeutics) tedavisine hızlandırılmış onay vermiştir (25 Kasım 2019)
FDA, acalabrutinib (CALQUENCE, AstraZeneca) tedavisine kronik lenfositik lösemili (KLL) veya küçük lenfositik lenfomalı (SLL) yetişkinler için onay vermiştir (21 Kasım 2019)
FDA, akut hepatik porfirisi (AHP) olan yetişkinler için givosiran (GIVLAARI, Alnylam Pharmaceuticals, Inc.) tedavisini onayladı (20 Kasım 2019).
FDA, 16 yaş ve üstü orak hücre hastalığı olan yetişkinlerde ve pediatrik hastalarda vazo-okluzif krizlerin sıklığını (VOC) azaltmak için crizanlizumab-tmca (ADAKVEO, Novartis) tedavsini onayladı (15 Kasım 2019).
FDA, zanubrutinib (BRUKINSA, BeiGene, Ltd.) tedavsine en az bir önceden tedavi almış olan erişkin mantle hücreli lenfoma (MCL) hastaları için hızlandırılmış onay vermiştir (14 Kasım 2019).
FDA, düzenli kırmızı kan hücresi transfüzyonu gerektiren beta talasemili erişkin hastalarda aneminin tedavisi için luspatercept-aamt (REBLOZYL, Celgene Corp.) tedavisine onay vermiştir (8 Kasım 2019)
“Kronik miyeloid lösemi”;
kısaltılmış ismi “KML” olarak bilinen kronik başka bir ifade ile uzun sürede ve
yavaş gelişen bir lösemi yani kemik iliğinde üretilen beyaz kan hücrelerinin
kanseri olarak bilinir.
KML’de kemik iliğindeki bir hücrede bulunan iki kromozom (9 ve 22
kromozom) kırılır ve daha sonra Philadelphia kromozomu olarak adlandırılan
karakteristik bir anormal kromozom oluşturmak için birleşir (ilk olarak bu
şehirde tanımlandığı için bu ad verilmiştir). Bu iki kromozomun birleşmesi, bu
kromozomlar üzerinde yer alan ve normalde yer aldıkları hücrenin büyümesinden
sorumlu iki ayrı gen olan BCR ve ABL1’in bir araya getirildiği bir genetik
bilgi alışverişine neden olur. Elde edilen BCR-ABL1 adı verilen yeni anormal
gen, kemik iliği hücreleri içinde oluşan KML hücrelerinin normal kan
hücrelerinden daha hızlı ve daha fazla büyümesine yol açan anormal bir protein
(BCR-ABL1 tirozin kinaz) üretmesine neden olur. Bu protein nedeni ile
hastalıklı hücreler kemik iliğinde aşırı bir şekilde çoğalarak önce kemik
iliğini işgal eder ve normal kan hücrelerinin gelişimini engelleyerek kana
yayılırlar.
Kronik Myeloid Lösemi tanısı almış hastalar ve yakınları için detaylı bir bilgilendirme kitapçığını güncel bilgiler ışığında hazırlayarak size sunuyoruz. Kitaptaki bilgilerin sadece bilgilendirmek amaçlı yazıldığını, herhangi bir tedavi başlangıcı veya ilaç değişikliği konusunda sizi takip eden hematoloji uzmanınızla görüşmeniz gerektiğini özellikle belirtmek istiyoruz.
Hasta
Bilgilendirme Kitapçığının İçerikleri
1. KML nasıl ve neden oluşur?
2. KML hastalığında hangi yakınma ve belirtiler
görülebilir?
New
England Journal of Medicine Tıp dergisinin son sayısında Asciminib isimli yeni
bir TKI ilacının, daha önceden birden fazla TKI almış KML hastalarındaki
sonuçları yayınlandı. Bu çalışmanın özetini sizler için derledik.
“Kronik miyeloid lösemi”; kısaltılmış ismi “KML” olarak
bilinen kronik yani uzun sürede ve yavaş gelişen bir lösemi yani kemik iliğinde
üretilen beyaz kan hücrelerinin kanseri olarak bilinir.
Tedavi seçenekleri arasında:
1. Tirozin
Kinaz İnhibitörleri
2. Kemoterapi
3. Kök Hücre
nakli bulunmaktadır.
Tirozin kinaz inhibitörleri (TKI’ler), KML’li birçok
insan için ilk tercih edilen tedavi yöntemidir. KML’nin tanımlayıcı bir
özelliği olan Philadelphia kromozomu, BCR-ABL1 adı verilen anormal bir protein
üretir. TKI’ler, KML hücrelerinin aşırı artışına yol açan BCR-ABL1’in etkisini
inhibe eder. TKI’leri ile tedavi edilen insanlar genellikle geleneksel
kemoterapi ile tedavi edilenlere göre daha az ve daha hafif yan etkilere sahiptir.
TKI’lerin KML’yi tamamen ortadan kaldırdığı kanıtlanmamış olmasına rağmen, çoğu
insanda hastalığın uzun süreli kontrolünü sağlarlar. Hamilelik veya emzirme
döneminde kullanılması tavsiye edilmez.
Mevcut TKI’ler arasında imatinib (Gleevec), nilotinib (Tasigna),
dasatinib (Sprycel), bosutinib (Bosulif) ve ponatinib (Iclusig) bulunur.
Imatinib “birinci kuşak” olarak isimlendirilen ilk TKI olduğu için hastalığı
takip eden hematoloji uzmanlarının etkinliğini ve ilaca bağlı yan etkilerini en
iyi deneyimledikleri TKI’dir. Dasatinib ve nilotinib ikinci kuşak, ponatinib
ise genellikle diğer TKI’lere cevap vermeyen kişilere ayrılan daha yeni üçüncü
kuşak TKI’dir.
New England Journal of Medicine Tıp dergisinin son
sayısında Asciminib isimli yeni bir TKI ilacının, daha önceden birden fazla TKI
almış KML hastalarındaki sonuçları yayınlandı. Bu çalışmanın özetini sizler
için derledik.
GİRİŞ: Asciminib,
BCR-ABL1’i diğer tüm ABL kinaz inhibitörleri için olanlardan farklı bir
mekanizma yoluyla inaktif bir yapıya kilitleyen, BCR-ABL1 proteininin myristoil
bölgesini bağlayan allosterik bir inhibitördür. Asciminib, T315I mutantı dahil
olmak üzere hem doğal hem de mutasyona uğramış BCR-ABL1’i hedefler.
Philadelphia kromozomu pozitif lösemili hastalarda asciminib’in güvenliği ve
antilösemik aktivitesi bilinmemektedir.
YÖNTEMLER: Bu
faz 1, doz yükseltme çalışmasında, önceki en az iki tirozin kinaz inhibitörüne
karşı dirençli veya kabul edilemez yan etkilere sahip olan 141 kronik fazlı 9 akselere
fazlı KML hastası alındı. Birincil amaç, maksimum tolere edilen dozu veya
asciminib’in önerilen dozunu (veya her ikisini) belirlemekti. Asciminib günde
bir veya iki kez uygulandı (10 ila 200 mg dozlarda). Ortanca takip süresi 14
aydı.
BULGULAR: Hastaların
tamamı daha önceden tedavi edilmiş olan hastalar idi ve yaklaşık % 70’i (150
hastanın 105’i) en az üç TKİ almış idi. Maksimum tolere edilen asciminib dozuna
ulaşılmadı. Kronik faz KML hastalarında, hematolojik nüks olan 34’ünde (% 92)
hematolojik tam yanıt alındı. Başlangıçta tam sitogenetik yanıt alınmayan 31 (%
54) hastada tam sitogenetik yanıt elde edildi. Ponatinib’den dirençli veya
kabul edilemez yan etkilere sahip olduğu düşünülen 14 hastanın 8’i (% 57) de
dahil olmak üzere, değerlendirilen hastaların% 48’inde 12 ay boyunca majör moleküler
yanıt elde edildi veya elde edilen majör moleküler yanıt devam etti. Bazal bir
T315I mutasyonu olan 5 hastada (% 28) 12 ay boyunca majör moleküler yanıt elde
edildi veya sürdürüldü. Klinik yanıtlar kalıcıydı ve 44 hastanın 40’ında majör moleküler
yanıt sürdürüldü. Doz sınırlayıcı toksik etkiler olarak lipaz seviyesindeki
asemptomatik yükselmeler ve klinik pankreatit saptandı. Sık görülen advers
olaylar yan etkiler) yorgunluk, baş ağrısı, eklem ağrısı, hipertansiyon ve
trombositopeni oldu.
SONUÇ
Asciminib’in, ponatinib’in başarısız olduğu olgular, T315I
mutasyonu olan ve daha önceden birden fazla TKI almış hastalar da dahil olmak
üzere, TKI’lere karşı dirençli veya kabul edilemez yan etkilere sahip KML’li
hastalarda yararlı olduğu saptanmıştır.
Referans: Hughes
TP et al. Asciminib in Chronic Myeloid Leukemia after ABL Kinase Inhibitor
Failure. N Engl J Med 2019;381(24):2315-2326.
ABD’nin Orlando kentinde devam eden ASH (American Society
of Hematoloji) kongresinde Multiple Miyelomun aşikar hale gelmeden önceki
formları olan MGUS (Monoclonal gammapati of Unknown Significance = Önemi
Bilinmeyen gammapati) ve Smoldering Myelom (İçin için yanan miyelom anlamında
kullanılır) hastalıklarında yapılacak erken tedavinin miyelom hastalığının aşikar
hale gelmeden, başka bir ifade ile henüz oluşmadan yok edilebileceğine dair
önemli bir umut sağladığına yönelik bir çalışma yayınlandı. Bu çalışmanın özet
bilgilerini sizin için derledik.
GİRİŞ: Daratumumab
(DARA), yeni tanı ve relaps multipl miyelom (MM) hastalarında FDA tarafından
onaylanmış bir anti-CD38 monoklonal antikordur. Bu çalışma, yüksek riskli MGUS
(YR-MGUS – önemi bilinmeyen gammapati) veya düşük riskli SMM (DRMM- Smoldering
myelom) hastalarında DARA ile erken tedavi girişiminin, derin tümör yanıtı elde
ederek tümör klonunun ortadan kaldırılmasına yol açacağı ve dolayısıyla MM’ye
ilerlemesinin durdurabileceği varsayımı üzerine gerçekleştirildi. Çalışma,
YR-MGUS ve DR-SMM hastalarında DARA kullanımının etkinliğini ve güvenliğini
değerlendiren tek kollu, bir faz II çalışmadır.
YÖNTEMLER: Çalışmaya
katılan hastalar için aşağıdaki uygunluk kriterleri arandı: 1) YR-MGUS
tanımının karşılanabilmesi için kemik iliği plazma hücrelerinin <%10 ve M proteininin
<3 g/dL olması ve aşağıdaki 3 kriterden en az 2 tanesinin bulunması: Anormal
serum serbest hafif zincir oranı ( SFLC) <0.26 veya> 1.65, M proteini ≥
1.5 g/dL veya IgG dışı M proteininin saptanması veya 2) Aşağıdaki 3 kriterden
birine sahip olan DR-SMM: M proteini ≥3g / dL, ≥10 kemik iliği plazma hücreleri,
serum hafif zincir (Serum Free Light Chain=SFLC) oranı <0.125 veya > 8
olması. DARA (16mg / kg) ilk iki siklus için her hafta, 3-6. sikluslarda 2
haftada bir ve 7-20. sikluslarda ayda bir olmak üzere intravenöz olarak
uygulandı. Bu çalışmanın temel amacı, 20 döngü DARA sonrası VGPR (Çok iyi kısmi
remisyon) veya daha iyi yanıt elde edilen hastaların oranını belirlemekti.
İkincil hedefler arasında VGPR veya daha iyi yanıt elde edilen hastalarda yanıt
süresi, ilaç güvenliği ve MRD (Minimal rezidüel hastalık) negatifliği oranlarını
saptamak yer aldı. Korelatif çalışmalarda ise, immün mikro-çevrede meydana
gelen değişikliklerin değerlendirilmesi, derin sekanslama kullanarak klonal
heterojenitenin değerlendirilmesi ile tedaviye yanıt veya hastalığın
ilerleyişiyle ilişkili genomik sapmaların ilişkisi değerlendirilmesi amaçlandı.
BULGULAR: Bu
çalışmaya Ocak 2018 – Haziran 2019 tarihleri arasında beş merkezin katılımıyla
toplam 31 hasta alındı. Kayıtlı tüm hastaların ortanca yaşı 59 (41-76), 16’sı
erkek (% 52) ve 15’i kadın (% 48) idi. Çalışmaya katılan hastaların çoğunluğu DR-SMM
(n = 29;% 94) ve geri kalan 2 hasta YR-MGUS (% 6) olarak tanı aldı. Yirmi sekiz
hastada tedaviye başlandı ve toksisite değerlendirmesine dâhil edildi. Onbeş
hasta en az 6 siklus DARA aldı (1-19 arası). Grade 3 toksisite nadirdi ve
sadece diyare (n = 1) ve grip benzeri semptomlar (n = 1) dahil olmak üzere 2/28
hastada yaşandı. Herhangi bir derecede izlenen en yaygın toksisiteler;
yorgunluk (n = 13/28, %46), öksürük (n = 11/28, %39), burun tıkanıklığı (n =
10/28, %36), baş ağrısı (n = 8/28, %29), hipertansiyon (n = 8/28, %29), bulantı
(n = 8/28, %29) ve beyaz kan hücresi azalması (n = 8/28, % 29) idi. Çalışma
sonunda tüm hastaların tedaviye devam ettiği ve hiçbirinin toksisite nedeniyle
tedaviyi bırakmadığı görüldü. En iyi toplam yanıtlar değerlendirildiğinde; tam
yanıt (CR) (n = 1,% 3), çok iyi parsiyel yanıt (VGPR) (n = 3,% 11), parsiyel
yanıt (PR) (n = 9,% 32, onaylanmamış 2), minör yanıt (MR) (n = 10,% 36), stabil
hastalık (SD) (n= 5,% 18) idi. Progresif hastalık izlenmedi.. Hastaların%
82’sinde (23/28) minimal veya daha iyi yanıt,% 46’sında (13/28) PR veya daha
iyi yanıt gözlendi. En az 6 siklus ilaç alan 15 hastada yanıt oranları ise
aşağıdaki gibi saptandı: MR veya daha iyi yanıt % 93 (14/15), PR veya daha iyi
yanıt% 73 (11/15) ve VGPR veya daha iyi yanıt % 20 (3/15). Çok iyi yanıta
ortanca ulaşma süresi 3.2 aydı. Ortanca toplam sağkalım ve progresyonsuz
sağkalıma ulaşılmamıştır. Şimdiye kadar hiçbir hastada MM’ye ilerleme
izlenmemiştir.
SONUÇ: DARA,
YR-MGUS ve DR-SMM hastalarında çok iyi tolere edilir. Yanıtlar hastaların
çoğunda görülür ve MM’ye ilerleme kaydedildiği gözlemlenmemiştir. Bu miyelom
öncesi kabul edilen hasta grubuna erken tedavi girişimi umut verici
görünmektedir.
REFERANS: Omar Nadeem et al.A Phase II Study of Daratumumab in Patients with High-Risk MGUS
and Low-Risk Smoldering Multiple Myeloma: First Report of Efficacy and Safety.
Abstract 1898, ASH 2019, Orlando.
Hematoloji Onkoloji grubundaki hastaların tedavisinde kullanılan ilaçlara ait Ağustos – Eylül – Ekim 2019 FDA onayları sitemizde yayınlandı. Son üç ayın en önemli gelişmeleri, hematoloji alanında multipl miyelom ve primer miyelofibroz tedavisinde yaşandı.
FDA, daha öncesinde üç veya daha fazla kemoterapi rejimi
almış, HRD pozitif, ileri over, fallop tüpü veya primer peritoneal kanser
hastaları için niraparib (ZEJULA, Tesaro, Inc.) tedavisini onayladı (23 Ekim
2019)
FDA, daratumumab (DARZALEX, Janssen) tedavisini yeni tanı
almış otolog kök hücre nakli (ASCT) için uygun olan multipl miyelomlu erişkin
hastalar için bortezomib, talidomid ve deksametazon ile kombinasyon halinde onaylamıştır
(26 Eylül 2019)
FDA, 2018’de metastatik olmayan kastrasyon dirençli
prostat kanseri olan hastalar için ilk olarak onaylanan apalutamid (ERLEADA,
Janssen Biotech, Inc) tedavisini metastatik kastrasyon duyarlı prostat kanserli
hastalar için onayladı (17 Eylül 2019)
FDA, MSI-H ve dMMR olmayan, önceki sistemik tedaviden
sonra progresyon gösteren ve cerrahi tedavi veya radyoterapi adayı olmayan
ileri endometriyal kanser için lenvatinib tedavisi ile kombine şekilde pembrolizumab
(KEYTRUDA, Merck) tedavisini onayladı (17 Eylül 2019)
FDA, fedratinib (INREBIC, Impact Biomedicines, Inc.)
tedavisini orta-2 veya yüksek riskli olan primer veya sekonder
(post-polisitemik veya post-trombositemik) miyelofibrozis (MF) hastaları için
onayladı (16 Ağustos 2019).
FDA, entrectinib (ROZLYTREK, Genentech Inc.) tedavisine erişikin
ve 12 yaş üzeri pediatrik hasta grubunda, bilinen kazanılmış dirençli bir
mutasyonu olmaksızın nötrofilik tirozin reseptör kinaz gene füzyonu olan, metastatik
veya cerrahi rezeksiyonu ciddi morbiditeye neden olabilecek ve tedavi sonrası
progresyon gösteren veya standart tedavilere tatmin edici yanıt vermeyen solid
tümörlü hastalar için hızlandırılmış onay vermiştir 15 Ağustos 2019).
FDA, pexidartinib tedavisini tenosnovyal dev hücreli tümör için onayladı (2 Ağutos 2019).
Multipl miyelom, kemik iliğinde yapılan plazma hücreleri adı verilen hücrelerde ortaya çıkan bir kanser türüdür. Plazma hücreleri, bağışıklık sisteminde önemli bir rol oynar ve yabancı mikroplarla savaşmak için gerekli antikorları üretir. Plazma hücreleri anormalleşerek kanser hücresi haline geldiklerinde ve kontrol dışına çıktıklarında, bu hastalığa multipl miyelom adı verilir (Resim 1).
Miyelom hastalığı bulunan hastalarımız ve yakınlarının en sık sorduğu sorulardan bir tanesi hastalığın kaçıncı evresinde oldukları ve bu hastalıkta evreleme işleminin nasıl yapıldığı konusudur.
Bugün
için miyelom hastalığında bilinen 3 evreleme sistemi vardır. Bunlar
Durie-Salmon
Evreleme Sistemi
Uluslararası
Evreleme Sistemi (International Staging System=ISS)
Revize
edilmiş Uluslararası Evreleme Sistemi (Revised International Staging
System=R-ISS)
DURIE – SALMON EVRELEME
SİSTEMİ
Kan değerimizi gösteren “hemoglobin düzeyi”, hastalığın
kemiklere verdiği hasar nedeniyle yükselen “kalsiyum seviyesi”, miyelom
hücrelerinin ürettiği “anormal proteinlerin kandaki ve idrardaki miktarı”,
kemik lezyonlarının ve kemik erimesinin olup olmaması ve böbrek
fonksiyonlarının bir göstergesi olan “kreatinin düzeyi” evreleme için
gereklidir.
Evre
1
Aşağıda sayılan tüm kriterlerin hastada
olması gerekir:
Kan
düzeyini gösteren hemoglobin seviyesi 10.5 g/dL’nin üstündedir.
Kemik
hasarına bağlı olarak yükselen kandaki kalsiyum düzeyi normal sınırlar
içerisindedir.
Kemik
filmlerinde tek bir kemik hasarı görülür veya hiç görülmez.
Miyelom
hücrelerinin ürettiği anormal proteinler olan immungolulin G (IgG immungolulin A
(IgA) antikorlarının kandaki immungolulin G (IgG) için 5 g/dL ve immungolulin A
(IgA) için 3 g/dL’nin altındadır.
Bence-Jones
proteini olarak adlandırılan idrarda saptanan anormal proteinlerin idrardan 24
saatlik atılımının 4 g/dL’nin altındadır.
Başka bir ifade ile
“hastalığın tümör yükü düşüktür”
Evre 2
Evre 1 ve
3’e uymayan kriterler Evre 2 olarak evrelendirilir.
Başka bir ifade ile
“hastalığın tümör yükü orta derecededir”
Evre 3
Aşağıda sayılan kriterlerden en az bir
tanesinin hastada olması gerekir:
Kan
düzeyini gösteren hemoglobin seviyesi 8.5 g/dL veya altındadır.
Kandaki
kalsiyum düzeyi 12 mg/dL’nin üzerindedir.
Kemik filmlerinde üç veya daha fazla alanda
kemik hasarı saptanır.
Miyelom
hücrelerinin ürettiği anormal proteinler olan immungolulin G (IgG immungolulin
A (IgA) antikorlarının kandaki immungolulin G (IgG) için 7 g/dL ve immungolulin
A (IgA) için 5 g/dL’nin üstündedir.
Bence-Jones
proteini olarak adlandırılan idrarda saptanan anormal proteinlerin idrardan 24
saatlik atılımının 12 g/dL’nin üstündedir.
Başka bir ifade ile “hastalığın tümör yükü yüksektir”
Böbrek
fonksiyonlarını gösteren kan kreatinin düzeyi 2 mg/dL’nin altında ise evrenin
yanına A harfi, 2 mg/dL’nin üstünde ise evrenin yanına B harfi eklenir.
Durie –
Salmon Evreleme sistemine bir örnek verelim:
Soru
73 yaşında
erkek hastaya tetkikler neticesinde multipl miyelom tanısı konulmuş. Miyelom
hücrerinin ürettiği anormal IgG yapısındaki antikorların miktarı 4.3 g/dL, Hb
düzeyi 10.8 g/dL, kan kalsiyum düzeyi 9.2 mg/dL, idrardaki bence – jones
protein miktarı 24 saatte 3.4 g/dL saptanmış ve kemik grafilerinde herhangi bir
kemik hasarı bulunmamıştır. Kreatinin düzeyi 1.6 mg/dL olan hastanın evresi
kaçtır.
Yanıt
Evre 1’e ait tüm kriterlerin olması ve kreatinin düzeyinin 2 mg/dL altında olması nedeni ile bu hastanın evresi Evre 1’dir.
Öte yandan Durie – Salmon evreleme sisteminin artık kullanılmadığını, şu an için uluslararası evreleme sistemi ve bunun revize edilmiş halinin daha çok kullanıldığını da belirtmemiz gerekir.
ULUSLARARASI EVRELEME
SİSTEMİ
Uluslarası evreleme sistemindeki evrelemede hastalığın
tümör yükünü gösteren iki biyokimyasal parametreden yararlanılır. Bunlar beta-2
mikroglobulin ve albumindir.
Evre
1
Beta-2 mikroglobulin 3.5 mg/dL’nin
altındadır.
Albumin düzeyi 3.5 g/dL’nin üstündedir.
Başka bir ifade ile
“hastalığın tümör yükü düşüktür”
Evre
2
Evre 1 ve
3’e uymayan değerler Evre 2 olarak evrelendirilir.
Başka bir ifade ile
“hastalığın tümör yükü orta derecededir”
Evre
3
Beta-2 mikroglobulin 5.5 mg/dL’nin
üstündedir.
Başka bir ifade ile “hastalığın tümör yükü yüksektir”
REVİZE
EDİLMİŞ ULUSLARARASI EVRELEME SİSTEMİ
Bu evreleme sisteminde uluslararası evreleme
sistemine ek olarak hastalığın genetik risk faktörleri ve kandaki tümör yükünü
gösteren diğer bir gösterge olan LDH düzeyi ilave edilmiştir.
Evre
1
Beta-2 mikroglobulin 3.5 mg/dL’nin
altındadır.
Albumin düzeyi 3.5 g/dL’nin üstündedir.
Serum LDH düzeyi laboratuvarın normal
değerleri arasındadır.
Ya yüksek risk olarak tarif edilen genetik
bozukluklar dışında genetik bozukluklar mevcuttur ya da hiç genetik bozukluk
saptanmamıştır.
Evre 2
Evre 1 ve
3’e uymayan kriterler Evre 2 olarak evrelendirilir.
Evre
3
Beta-2 mikroglobulin 5.5 mg/dL’nin
üstündedir.
Serum LDH düzeyi normalden yüksektir.
Yüksek risk olarak tarif edilen genetik
bozukluklar mevcuttur.
Hastalığın
evresinin tedaviye başlama ve hangi tedavinin seçileceği konusunda bir etkisi
var mıdır?
Multipl miyelom daha önceki yazılarımızda da
belirttiğimiz gibi yavaş seyirli ve sinsi bir hastalıktır. Hastalığın henüz
multipl miyelom haline gelmemiş hali MGUS (İngilizce “Monoklonal Gammapati of
Unknown Significance” isminin baş harflerinin kısaltılmış hali) olarak bilinen ve
Türkçeye “Anlamı Bilinmeyen Monoklonal Gammapati” olarak çevrilen durumdur. Bu
aşamada plazma hücreleri normal halinden kanserli hücre aşamasına dönmüş ama hem
kemik iliğindeki oranı %10’un altında hem de ürettikleri proteinler miyelomun
etkilerini oluşturacak kadar fazla değildir. Bu durum genellikle ilerleyicidir
ve hastalar miyelom formuna dönüşür.
Miyelom hastalığına dönüştükten sonraki ilk
hali smoldering miyelom (smoldering İngilizcede “için için yanan” demektir) yani
henüz multipl miyeloma ait semptomların görülmediği (asemptomatik) formudur. Bu
aşamada miyelom hücrelerinin kemik iliğindeki oranı 10 – 59 arasında
değişmektedir. Bu hücrelerin ürettiği anormal proteinler kanda 3 g/dL’nin
üstündedir. İdrarda 24 saatlik anormal protein miktarı 500 mg/dL’nin
üstündedir. Fakat görüntüleme yöntemlerinde herhangi bir kemik hasarı yoktur ve
miyeloma ait organ hasarını gösterecek laboratuvar değerleri tedavi
gerektirecek aşamaya gelmemiştir.
Son aşama semptomatik multipl miyelom
dediğimiz aşamadır. Kemik iliğinde miyelom hücresi oranı %10’un üzerinde veya
kemik iliği dışında biyopsi ile tanı konmuş “Plazmositom” adını verdiğimiz
miyelom hücrelerinin oluşturduğu bir tümöral kitle mevcuttur. Bunlara ilaveten
aşağıda belirtilen kriterlerden bir tanesinin olması hastalığın semptomatik
miyelom olduğunu ve tedavi edilmesi gerektiğini gösterir. Bu kriterler:
Kemik hasarının laboratuvar göstergesi olan kan
kalsiyum seviyesinin 11 g/dL üzerinde olması
Böbrek fonksiyonlarını gösteren kreatinin
seviyesinin 2 mg/dL üzerinde olması
Kan değerimizi gösteren hemoglobin
seviyesinin 10 g/dL atında olması
Görüntüleme yöntemlerinde bir veya daha fazla
kemik hasarının gösterilmesi
Miyelom hücre oranının kemik iliğinde %60
veya üzerinde olması
Anormal proteinlerin “hafif zincir kısmı”
olarak tarif edilen kappa ve lammbda protein oranının 100 ve üzerinde olması
MR görüntülemesinde 5 mm’den büyük 2 veya
daha fazla kemik hasarının gösterilmesidir.
Hastada, sayılan bu kriterler var ise tedavi
geciktirilmeden başlanmalıdır. Bu kriterler incelendiğinde hastalık evresinin kriterler
içinde yer almadığı görülebilir. Bununla birlikte Durie – Salmon evrelemesinin
3. Aşamasında bulunan hastaların büyük çoğunluğunun da tedavi edilme
kriterlerini karşıladığı görülecektir.
Hastalık evresinin seçilecek tedavi üzerine birebir etkisi olmadığı düşünülebilir. Fakat özellikle revize edilmiş uluslararası evreleme sistemine eklenen genetik bozuklukların niteliği ve hastalığın tümör yükü hem tedaviyi hem de hastalığın gidişatını doğrudan etkilemektedir.
Prof.
Dr. H. İsmail Sarı
İç
Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı
Kaynaklar
Brigle K, Rogers B. Pathobiology and
Diagnosis of Multiple Myeloma. Semin Oncol Nurs 2017;33(3):225-236.
Krishnan A. How to Think About Risk in
Myeloma. Clin Lymphoma Myeloma Leuk 2016;16 Suppl:S135-8.
Rajkumar SV. Updated Diagnostic Criteria and
Staging System for Multiple Myeloma. Am Soc Clin Oncol Educ Book
2016;35:e418-23.
İngilizce “White Blood Cell” (Beyaz kan hücresi) ya da kısaltılmış hali ile “WBC” diye yazılan, tıp dilinde “lökosit” olarak tarif edilen ve halk dilinde ise “akyuvar” ya da “beyaz küre” olarak isimlendirilen hücreler vücudu çeşitli mikroplardan ve zararlı toksinlerden koruyan vücuttaki savunma sistemimizin savaşçı hücreleridir. Beyaz kürelerin en yüksek sayıdan en düşük sayıya göre sıralayacak olursak 5 alt tipi bulunmaktadır. Bunlar 1) Nötrofil 2) Lenfosit 3) Monosit 4) Eozinofil 5) Bazofil’dir (Resim 1).
Beyaz küre ne işe yarar?
Bağışıklık sistemimizin hücreleri olan beyaz küreler virüs, bakteri ya da diğer zararlı toksinlere karşı sürekli savaş halindedir ve bu şekilde sağlığımızı tehdit eden yabancı istilalara karşı bizi korurlar (Resim 2).
Beyaz küre değerleri (sayısı) kaç
olmalıdır?
Refereans
aralıkları laboratuvarlara göre değişmekle birlikte bir milimetreküp kanda
yaklaşık 4 bin – 10 bin arasında olmalıdır.
Beyaz küre yüksekliği neden olur?
Sağlıklı
bir insanın 1 mm3 kanında 4 bin ile 10 bin arasında lökosit
bulunur. Tam kan sayımı tetkiki yapılan
bir yetişkinde laboratuvar kâğıdında gösterilen “WBC değerinin mm3’de
10 binden yüksek olması” vücutta beyaz kürelerin yüksek olduğuna
işarettir, tıp dilinde “lökositoz” olarak adlandırılır.
Lökositoz
nedenleri lökosit dediğimiz hücrelerin alt tipleri olan hücrelerin (nötrofil,
eozinofil, bazofil, monosit, lenfosit) yüksekliğine göre değişir. Bununla
birlikte ilk akla gelen nedenleri şöyle sıralayabiliriz:
•
İnfeksiyonlar: Her türlü virüs, bakteri, mantar ve parazit infeksiyonları beyaz
küre yüksekliğine neden olabilir. Buradaki önemli husus, beyaz küre
yüksekliğinin infeksiyona bağlı olduğunu düşünmek için mutlaka bir infeksiyon
nedenli iltihap kaynağı (boğaz infeksiyonu, akciğer infeksiyonu, idrar yolu
infeksiyonu, yumuşak doku infeksiyonu gibi) olmalıdır. İnfeksiyon kaynağı
olmadan görülen beyaz küre yüksekliğinde gereksiz antibiyotik kullanılması hem
antibiyotik direnci gelişmesine hem de hastanın tanısının gecikmesine neden
olur.
•
İnfeksiyon dışı iltihap (inflamasyon) yapan durumlar: Romatizmal hastalıklar,
organ kanserleri, iltihabi bağırsak hastalıkları, infeksiyon dışı deri
iltihapları (dermatit)
•
Dalağın herhangi bir neden sonucu ameliyatla alınması (splenektomi): Aslında
her türlü ameliyat sonrası beyaz küre yüksekliği görülebilir. Dalak ameliyatı
sonrası bu daha belirgin olarak gözükür ve daha uzun sürebilir.
•
Lösemi dışı kemik iliğinin aşırı üretimi ile giden hastalıklar: Bu hastalıklar
tıp dilinde “myeloproliferatif hastalıklar” olarak bilinirler.
•
Kalp krizi
•
Anksiyete ve stres durumları
•
İlaçlar: İster tek doz kullanılsın, ister sürekli olarak kullanılsın çoğu ilaç
beyaz küreleri yükseltebilir. Beyaz küre yüksekliği nedeni ile hekime
başvurduğunuzda mutlaka kullandığınız ilaçları belirtin.
•
“Hemoliz” olarak bilinen kan parçalanması hastalıkları:
•
Hormon bozuklukları
•
Alerjik hastalıklar
Yukarıda
açıklandığı gibi beyaz küre yüksekliğinin infeksiyon dışında birçok nedeni
bulunmaktadır. Tam kan sayımında beyaz küre yüksekliği olan bir hasta paniğe
kapılmadan ilgili hekime başvurmalı ve bu laboratuvar bulgusunun nedenleri
açısından araştırılmalıdır.
Beyaz küre düşüklüğü neden olur?
Hastaların
çoğunun tam kan sayımı tetkikinde gördüğü WBC değeri düşüklüğü, beyaz küre
düşüklüğüne işaret eder ve tıp dilinde bu duruma lökopeni adı verilir. Şu durum
ve hastalıklarda lökopeni oluşabilmektedir:
• Nezle, grip dahil virüslerin yol açtığı
hastalıklar
• Doğuştan kemik iliği yapımının bozuk
olduğu hastalıklar
• Kemik iliğini işgal eden kanserler
• Tıp dilinde “otoimmün” olarak ifade
ettiğimiz, vücudun bağışıklık sisteminin bu hücreleri ve kemik iliğini harap
ettiği durumlar
• Şiddetli ve bakterilerin yol açtığı
infeksiyonlar
• İlaçlar (Hemen her ilaç beyaz küreleri
düşürebilir).
• Vücutta “infeksiyon dışı iltihap” yapan
durumlar
• Romatizmal hastalıklar (Lupus, Romatoid
artrit gibi)
• Beslenme bozuklukları
• Vitamin eksiklikleri
• Radyasyon tedavisi
• Verem (Tüberküloz)
Tam
kan sayımında WBC değeri düşük olan bir hastanın öncelikle panik yapmaması, bu
laboratuvar değerinin lösemi dışında birçok hastalığın bulgusu olabileceğini
bilmesi ve ilgili hekim ya da hekimlerle işbirliği yaparak tüm bu hastalıklar
açısından değerlendirilmesi gerekmektedir.
Beyaz küre yüksekliği ve düşüklüğü lösemi
belirtisi mi?
Lösemilerde
beyaz küre yüksekliği veya tam tersine düşüklüğü izlenebilir. Fakat beyaz küre
yüksekliği veya düşüklüğü tesbit edilen hastalarda tek neden lösemi değildir.
Lösemi dışında da daha önce belirttiğimiz birçok hastalık beyaz kürelerde
düşüklüğe veya yüksekliğe neden olabilir. Hemen hemen tüm lösemi çeşitlerinde
sadece beyaz küre düşüklüğü veya yüksekliği tek laboratuvar bulgusu değildir.
Çoğu lösemi de bunlara ilaveten pıhtılaşma hücrelerinin sayısında ve hemoglobin
dediğimiz kan miktarında da birlikte düşüklük veya yükseklik görülebilir.
Beyaz küre normal, düşük veya yüksek
iken CRP değerinin yüksek olması ne anlama gelir?
CRP
karaciğer tarafından üretilen ve inflamasyon dediğimiz yangı veya iltihap
durumunda yüksekliği tesbit edilen bir proteindir. Her türlü infeksiyon
durumunda, romatizmal hastalıklarda, kronik bağırsak hastalıklarında, kalp
krizinde ve kanserlerde yükselebilir. Özellikle beyaz küre yüksekliği ile
birlikte yüksek bulunması öncelikle infeksiyon durumunu akla getirir.
Beyaz küre ve lenfosit yüksekliği hangi
durumlarda görülür?
Beyaz
küre ve lenfosit yüksekliği daha çok virüslere bağlı oluşan infeksiyonlarda
meydana gelir. Bu nedenle üst solunum yolu infeksiyonu olarak tarif edilen her
türlü nezle ve grip durumunda bu değişiklikler izlenebilir. Bunların dışında
bazı romatimal hastalıklarda, dalağın ameliyatla çıkarılması durumunda, ilaçlar
bağlı ve bazı lösemi tiplerinde yükseklik görülebilir.
Beyaz küre ve trombosit düşüklüğü hangi
durumlarda görülür?
Beyaz
küre ve trombosit düşüklüğünün en sık nedenlerinden bir tanesi üst solunum yolu
infeksiyonu olarak tarif edilen nezle ve grip durumudur. Bunların dışında çoğu
virüslere bağlı infeksiyonlar bu düşüklüğe neden olabilir. Beyaz küre ve
trombosit düşüklüğüne hemoglobin dediğimiz kan miktarının düşüklüğü eşlik
ediyorsa neden daha önemli olabilir. Olası tüm kemik iliği tembellikleri,
lösemiler ve diğer kan hastalıkları açısından araştırılması gerekir.
Beyaz küre ve trombosit yüksekliği hangi
durumlarda görülür?
Beyaz
küre ve trombosit yüksekliğinin en sık nedeni vücutta oluşan bir infeksiyon ve
iltihap durumudur. Özellikle bakteri adını verdiğimiz mikroorganizmalarla
oluşan infeksiyonlar (zatüre, idrar yolu infeksiyonu gibi) hem beyaz küreleri
hem de trombosit dediğimiz pıhtılaşma hücreleri artırabilir. Bunların dışında
kronik lösemilerden kronik myeloid lösemide, lösemi dışı kemik iliğin aşırı
çoğalması ile karakterize myeloproliferatif hastalıklarda, bazı romatizmal
hastalıklarda, hemoliz adını verdiğimiz kan parçalanması ile giden durumlarda,
dalağın ameliyatla alınması durumunda, bazı cerrahi operasyonlar sonrasında,
bazı alerjik hastalıklarda bu durum görülebilir.
Beyaz küre yüksekliği belirtileri
nelerdir?
Yine
belirtmek gerekir ki beyaz küre düşüklüğü bir hastalık değil laboratuvar
bulgusudur. Beyaz küre yüksekliğinde izlenecek yol aynı beyaz küre düşüklüğünde
olduğu gibi beyaz küre yüksekliğine neden olan hastalıkları gözden geçirmektir.
Yazının başında belirttiğimiz gibi infeksiyonlar, infeksiyon dışı iltihap yapan
durumlar, dalağın herhangi bir neden sonucu ameliyatla alınması, lösemiler,
lösemi dışı kemik iliğinin aşırı üretimi ile giden hastalıklar, kalp krizi,
anksiyete ve stres durumları, ilaçlar, hemoliz olarak bilinen kan parçalanması
hastalıkları, hormon bozuklukları, alerjik hastalıklar beyaz küre yüksekliğine
neden olabilir.
Bütün
bu nedenler arasında beyaz küre yüksekliğinin de en sık belirtisi infeksiyon
bulguları olarak sayabileceğimiz ateş, üşüme – titreme, öksürük, boğaz ağrısı,
geni akıntısı, balgam, idrar yaparken yanma, ishal, karın ağrısıdır. sık
infeksiyona yakalanma olarak söylenebilir. Cilt ve yumuşak dokudaki iltihap
belirtileri açısından dikkatli olmak gerekebilir. kilo kaybı, gece terlemesi,
vücut ve kemik ağrıları, eklem ağrıları, beyaz küreler ile birlikte pıhtılaşma
hücrelerinin ve alyuvarların düşmesine neden olan hastalıklarda halsizlik,
yorgunluk, vücutta morarma ve kanama izlenebilir.
Beyaz küre düşüklüğü belirtileri
nelerdir?
Öncelikle
belirtmek gerekir ki beyaz küre düşüklüğü bir hastalık değil laboratuvar
bulgusudur. Beyaz küre düşüklüğünde izlenecek yol beyaz küre düşüklüğüne neden
olan hastalıkları gözden geçirmektir. Daha önce belirttiğimiz gibi nezle, grip
dahil virüslerin yol açtığı hastalıklar, doğuştan kemik iliği yapımının bozuk
olduğu hastalıklar, kemik iliğini işgal eden kanserler, tıp dilinde “otoimmün”
olarak ifade ettiğimiz, vücudun bağışıklık sisteminin bu hücreleri ve kemik
iliğini harap ettiği durumlar, şiddetli ve bakterilerin yol açtığı
infeksiyonlar, ilaçlar, vücutta “infeksiyon dışı iltihap” yapan durumlar, kemik
iliği yetmezlikleri (Aplastik anemi, myelodisplastik sendrom), kemoterapiler,
AIDS hastalığına yol açan HIV virüsü, ileri derecede dalak büyüklüğü, lösemiler,
romatizmal hastalıklar (Lupus, Romatoid artrit gibi), beslenme bozuklukları,
vitamin eksiklikleri, radyasyon tedavisi ve verem (Tüberküloz) beyaz küre
düşüklüğüne neden olur.
Bütün
bu nedenler arasında beyaz küre düşüklüğünün en sık belirtisi sık infeksiyona
yakalanma olarak söylenebilir. Bunun dışında altta yatan nedene bağlı olarak
ateş, kilo kaybı, gece terlemesi, vücut ve kemik ağrıları, eklem ağrıları,
beyaz küreler ile birlikte pıhtılaşma hücrelerinin ve alyuvarların düşmesine
neden olan hastalıklarda halsizlik, yorgunluk, vücutta morarma ve kanama
izlenebilir.
Beyaz küre değeri nasıl yükseltilir? Beyaz
küre düşüklüğü tedavisi nedir? Beyaz küre düşüklüğüne ne iyi gelir?
Beyaz
küre nasıl yükseltilir sorusuna yanıt verebilmek için öncelikle beyaz küre
düşüklüğüne hangi durum veya hastalığın yol açtığını saptamak gerekir. Nezle,
grip dahil virüslerin yol açtığı hastalıklarda hastalık iyileştikten sonra
beyaz küre sayısı kendiliğinden normale gelir. Doğuştan kemik iliği yapımının
bozuk olduğu hastalıklarda kök hücreleri uyarıcı ilaç tedavisi veya kök hücre
nakli tedavi seçenekleri arasında yer alır. Kemik iliğini işgal eden organ
kanserleri veya lösemilerde o hastalığa yönelik kemoterapi, hedef tedaviler,
akılllı ilaçlar veya immünoterapi kullanılabilir. Tıp dilinde “otoimmün” olarak
ifade ettiğimiz, vücudun bağışıklık sisteminin bu hücreleri ve kemik iliğini
harap ettiği ve sayısını azalttığı otoimmün hastalıklarda bağışıklık sistemini
baskılayan ilaçlar kullanılır. Bakterilerin yol açtığı infeksiyonlarda uygun
antibiyotik kullanımı ile infeksiyonun düzeltilmesi değerleri normale getirir.
İlaca bağlı beyaz küre düşüklüğünde bu duruma neden olan ilacın geçici ya da
kalıcı olarak kesilmesi değerlerin normale gelmesini sağlar. Kemik iliği
yetmezliklerinde bağışıklık sistemini baskılayıcı ve kemik iliğini uyaran
ilaçların kullanımı ve kök hücre nakli sayılabilecek tedavi seçenekleridir. Dalak
büyümesine bağlı beyaz kürelerin dalak içinde göllenmesine bağlı düşmesi bazen
dalağın alınması ile düzelebilir. İnternette çok sayıda beyaz küreyi
yükseltecek bitkisel tedaviler yazılı olmakla birlikte bilimsel olarak
kanıtlanmış bir yiyecek, gıda takviyesi veya beslenme yöntemi bulunmamaktadır.
Beyaz küre yüksekliği nasıl düşürülür?
Beyaz küre yüksekliği tedavisi nedir? Beyaz küre yüksekliğine ne iyi gelir?
Aynı
beyaz küre düşüklüğü nasıl yükseltilir sorusunda olduğu gibi, beyaz küre
yüksekkliğinin nasıl düşürüleceği sorusuna yanıt verebilmek için beyaz küre
yüksekliğine hangi durum veya hastalığın yol açtığını saptamak gerekir. Eğer
beyaz küre yüksekliğinin sebebi bir iltihap yani vücuttaki herhangi bir yerde
oluşan infeksiyon (zatüre, idrar yolu infeksiyonu gibi) ise uygun antibiyotik
tedavisi ile düşürülebilir. İlaçlara bağlı bir yükseklik ise çoğunlukla ilacın
kesilmesine bağlı normale gelecektir. Sigaraya bağlı olduğu düşünülürse
sigaranın bırakılmasından yaklaşık 6 ay – 2 sene içinde değerler normale gelir.
Romatizmal bir hastalığa bağlı ise uygun romatizmalar ilaçlar ile romatizma
kontrol altına alınırsa beyaz küreler de normal değerlerine gelir. Eğer beyaz
küre yüksekliğinin nedeni hematolojik bir hastalık veya kanser ise (lösemi,
lenfoma, miyeloma, myeloproliferatif hastalıklar) bu hastalıklara özel
kemoterapi yada akıllı ilaçlarla hastalık kontrol altına alınarak beyaz küreler
normale getirilebilir. Anksiyete ve stres durumuna bağlı beyaz küre
yüksekliğinde mümkün olduğu kadar stresten uzaklaşılmalı ve uygun tedaviler
psikiyatristler tarafından başlanmalıdır. Kalp krizi durumunda kriz tedavi
edilip iyileştikten sonra beyaz küreler belirli bir zaman dilimi içinde normale
döner. İnternette çok sayıda beyaz küreyi düşürecek bitkisel tedaviler yazılı
olmakla birlikte bilimsel olarak kanıtlanmış bir yiyecek, gıda takviyesi veya
beslenme yöntemi bulunmamaktadır.
Beyaz küre iğnesi nedir?
Beyaz
küre iğnesi kemik iliğindeki kök hücrelerin çoğalmasını ve olgunlaşarak kemik
iliğinden kana geçişini artıran bir tedavidir. Tıbbi ismi “Granulosit Koloni
Stimule Edici Faktör” (G-CSF) olarak bilinir. Beyaz küreleri geçici olarak
yükseltmeyi sağlar. Kanser hastalarında kemoterapi sonrası düşen beyaz
kürelerin hızlıca yükseltilmesinde kullanılabileceği gibi, kök hücre verecek
kişilerde kök hücrelerin kemik iliğinden kana geçişini sağlayarak rahatlıkla
kandan kök hücre toplanabilmesi için de kullanılır. Bu nedenle “Kök Hücre
Aşısı” olarak da bilinir.
Beyaz küre – kanser bağlantısı var
mıdır?
Beyaz küre düşüklüğü ve yüksekliği ile kanser oluşumu arasında direkt bir bağlantı veya ilişki bulunmamaktadır. Fakat hematolojik kanserler dediğimiz lösemi, lenfoma ve miyelom hastalığında ve bazı organ kanserlerinde beyaz küre düşüklüğü veye yüksekliği görülebilir.
Beyaz küre değerleri yaşa göre değişir
mi? Yenidoğanda beyaz küre sayısı nasıldır?
Beyaz
küre değerleri yaşa göre değişir. Özellikle hayatın ilk yıllarında normale göre
biraz yükselmekle birlikte 18 yaşından sonra genellikle bir mm3
kanda 4 bin-10 bin arasında seyreder. Doğumdan sonra ilk haftalarda yenidoğan
bebeklerde beyaz küre sayısı ve beyaz küre alt tip hücresi olan lenfosit sayısı
yüksektir. Beş – altı yaşlarında beyaz küre sayısı normale dönerken lenfosit
oranı düşer ve nötrofil dediğimiz hücreler en fazla sayıda olur.
Beyaz küre yüksekliği veya düşüklüğü hamilelikte
farklılık gösterir mi?
Gebelikte
beyaz küre sayısı genelde normal olmakla birlikte herhangi bir infeksiyon
olmadan yüksek de bulunabilir. Genelde bir mm3 kanda 13.000 – 15.000
civarında seyredebilir. Bu durumda mutlaka bu duruma herhangi bir infeksiyonun
eşlik edip etmediği beyaz kürelerdeki bu artışın herhangi bir kan hastalığına
bağlı olup olmadığı incelenmelidir. Doğum sırası ve sonrasında bu artış daha
fazla olabilir. Doğumdan sonraki ilk 2 hafta içinde genellikle normale döner.
Referanslar
1. Martin S. Blumenreich. The White
Blood Cell and Differential Count. Clinical Methods: The History, Physical, and
Laboratory Examinations. 3rd edition.
Lenf bezlerindeki şişlik halk arasında ilk olarak lenfomayı akla getiriyor. Ancak boyunda veya vücudun her hangi bir yerinde lenf bezlerinde yaşanan şişliğin büyük bir çoğunluğu kanser dışı nedenlerden meydana geliyor. Yine de bu tür şişliklerde zaman kaybetmeden doktora başvurmak hayati önem taşıyor. 15 Eylül “Dünya Lenfoma Farkındalık Günü” nedeniyle tedavi edilebilir bir hastalık olan lenfoma hakkında kısa bir hatırlatma yapmak istedik.
Bu belirtilere dikkat edin
Lenfoma, lenf sisteminin hücrelerinde başlayan kanserdir. Lenf sistemi, vücudun enfeksiyon ve hastalıklarla savaşmasına yardımcı olan bağışıklık sisteminin bir parçasıdır. Lenfomanın en sık görülen belirtisi lenf bezindeki şişlik yani lenf bezinin büyümesidir. Fakat, lenf dokusu tüm vücutta bulunduğundan hemen hemen her yerde de başlayabilir Bu nedenle, hastalığın belirtileri tutulan bölgeye ve organa göre değişiklik gösterebilir:
Dalakta
büyüme
Ateş,
gece terlemeleri ve nefes darlığı
Halsizlik,
yorgunluk, iştah ve kilo
kaybı
Özellikle
kemiklerde ağrı ve karın ağrısı
Kalıcı
öksürük, inatçı kaşıntılar ve cilt döküntüleri
Alkol
tüketiminden sonra lenf bezlerinde ağrı
Sık
enfeksiyonlar lenfomada görülebilen belirtiler arasındadır.
Şişlikten korkmayın ama ihmal de etmeyin
Boyunda 1 cm. kasık bölgesinde ise 2 cm. olan lenf bezleri normal kabul edilebilir. Bu boyutların üzerinde bir büyümede lenfoma akılda tutulması gereken bir hastalıktır. İster boyunda ister başka bir bölgede yaşanan lenf bezi şişliklerinde, hastaların kötü huylu bir tümörü düşünerek telaşlanması doğaldır. Ancak bu tür büyümelerin büyük bir çoğunluğu kanser dışı nedenlere bağlıdır. Lenf bezinde lenfoma haricindeki şişlikler; enfeksiyon, bağışıklık sisteminden kaynaklanan otoimmün hastalıklar, kullanılan bazı ilaçlar, romatizmal hastalıklar ve lenf dokusunu oluşturan hücrelerin içinde bazı moleküllerin birikiminden kaynaklanan depo hastalıklardan kaynaklanabilmektedir. Lenf bezlerinde yaşanan şişliklerin zaman kaybetmeden doktora başvurarak büyümenin nedeninin belirlenmesi gerekmektedir.
Lenf bezindeki şişlik ağrımıyorsa
Lenf bezindeki şişliklerin ağrıyla birlikte yaşanması hastaları daha fazla endişelendirmektedir. Ancak lenf bezi şişliklerinde ağrı genellikle enfeksiyon kaynaklıdır. Lenfomadaki şişliklerin büyük bir çoğunluğu ise ağrısızdır. 40 yaş ve üzerinde ortaya çıkan, ağrısız ilerleyen, haftalar veya aylardır geçmeyen, sert, birbirine yapışık, birden çok ve lastik kıvamında olan şişlikler lenfoma şüphesini artırmaktadır.
Tedavi hastaya göre planlanıyor
Lenfoma tedavisinde belirli standartlar olmakla birlikte tedavinin planlanmasında hastalığın yaygınlığı, alt tipi, tümörün bazı biyolojik özellikleri ve kişinin genel sağlığı da dahil olmak üzere dikkate alınması gereken birçok faktör mevcuttur. Bu nedenle her hastaya göre tedaviyi bireyselleştirmek gerekebilir. Lenfoma tedavisinde; kemoterapi, akıllı moleküller denilen hedefe yönelik tedaviler, kök hücre nakli ve radyoterapi tedavileri uygulanabilmektedir.
Hematoloji Onkoloji grubundaki hastaların tedavisinde kullanılan ilaçlara ait Mayıs – Haziran – Temmuz 2019 FDA onayları sitemizde yayınlandı. Son üç ayın en önemli gelişmeleri, hematoloji alanında multiple myelom, lenfoma, kronik lenfositik lösemi ve akut lösemi tedavisinde yaşandı.
FDA, ileri özofageal skuamöz hücre kanseri
için pembrolizumab tedavisini onayladı (30 Temmuz 2019).
FDA, metastatik olmayan kastrasyon dirençli
prostat kanseri için darolutamid (NUBEQA, Bayer HealthCare Pharmaceuticals
Inc.) tedavisini onayladı (30 Temmuz 2019).
FDA, relaps
refrakter multipl miyelomlu (RRMM) yetişkin hastaların tedavisi için, en az
dört tedavi almış ve hastalığı en az iki proteazom inhibitörü, en az iki
immünomodülatör ajan ve bir anti-CD38 monoklonal antikoru dahil olmak üzere
diğer birkaç tedavi formuna dirençli olan yetişkin hastaların tedavisinde
ağızdan alınan selinexor tabletlere hızlandırılmış onay vermiştir (3 Temmuz
2019).
FDA, otolog kök hücre nakli için uygun
olmayan yeni tanı multipl miyelom hastaları için daratumumab (DARZALEX, Janssen
Biotech, Inc.) tedavisini lenalidomid ve deksametazon ile kombinasyon tedavisi
şeklinde onayladı (27 Haziran 2019).
FDA, daha öncesinde en az bir sıra tedavi
almış ve platin tedavisi sırasında veya sonrasında progresyon olan metastatik
küçük hücreli akciğer kanserinde pembrolizumab (KEYTRUDA, Merck) tedavisine
hızlandırılmış onay verdi (17 Haziran 2019).
FDA, pembrolizumab (KEYTRUDA, Merck) tedavisini
metastatik ya da rezekte edilemeyen, tekrarlayan baş ve boyun skuamöz hücreli
karsinomalı (HNSCC) hastaların birinci basamak tedavisi için onayladı (10
Haziran 2019).
FDA, daha öncesinden en az iki sıra tedavi
almış, relaps-refrakter diffüz büyük b hücreli lenfoma (başka türlü
sınıflandırılamayan) hastalarında, CD79b hedefli antikor ilaç konjugesi olan polatuzumab
vedotin-piiq (POLIVY, Genentech, Inc.) tedavisine bendamustin ve rituksimab
kombinasyonu ile birlikte hızlandırılmış onay vermiştir (10 Haziran 2019).
FDA, FDA onaylı bir test tarafından tespit
edilen bir FLT3 mutasyonuna sahip relaps veya refrakter akut miyeloid lösemi
(AML) olan yetişkin hastalar için gilteritinib (XOSPATA, Astellas Pharma US,
Inc.) tedavisinin etiketlemesinde genel sağkalım verilerinin eklenmesini
onayladı (29 Mayıs 2019).
FDA, lenalidomid (REVLIMID, Celgene Corp.)
tedavisini önceden tedavi almış foliküler lenfoma (FL) ve yine daha önce tedavi
edilmiş marjinal zon lenfoma (MZL) hastaları için rituximab ile kombinasyon
halinde kullanılmasını onayladı (28 Mayıs 2019)
FDA, alpelisib (PIQRAY, Novartis
Pharmaceuticals Corporation) tedavsini fulvestrant ile kombinasyon şeklinde,
endokrin temelli bir rejim sırası veya sonrasında progresyon gelişen, FDA
onaylı bir test tarafından PIK3CA mutasyonu gösterilen, HER-2 negatif, hormon
reseptörü pozitif ilerlemiş veya metastatik meme kanserinde onayladı (24 Mayıs
2019).
FDA, ruxolitinib (JAKAFI, Incyte Corporation)
tedavisini 12 yaş ve üstü pediatrik ve yetişkin hastalarda steroid-refrakter
akut graft versus-host hastalığı (GVHD) için onayladı (24 Mayıs 2019).
FDA, 1 aylık ve daha büyük pediatrik
hastalarda semptomatik venöz tromboembolizmin (VTE) tekrarını azaltmak için
dalteparin sodyum (FRAGMIN, Pfizer, Inc.) tedavvisini onayladı (16 Mayıs 2019).
FDA, kronik lenfositik lösemili (KLL) veya
küçük lenfositik lenfomalı (SLL) erişkin hastalar için venetoclax (VENCLEXTA,
AbbVie Inc. ve Genentech Inc.) tedavisini onayladı (15 Mayıs 2019).
FDA, avelumab (BAVENCIO, EMD Serono, Inc.)
tedavisinin ileri evre renal hücreli karsinomalı (RCC) hastaların birinci
basamak tedavisi için axitinib ile birlikte kullanılmasını onayladı (14 Mayıs
2019).
FDA, ramucirumab (CYRAMZA, Eli Lilly ve
Company) tedavisini >400 ng / mL alfa fetoproteine (AFP) sahip olan ve daha
önce sorafenib ile tedavi edilen hastalarda hepatoselüler karsinom (HCC) tedavisi
için tek ajan olarak kullanımını onayladı (10 Mayıs 2019).
FDA, neoadjuvan taksan ve trastuzumab bazlı
tedaviden sonra kalıntı invaziv hastalığı olan HER2-pozitif erken meme kanseri
(EBC) olan hastaların adjuvan tedavisi için ado-trastuzumab emtansin (KADCYLA,
Genentech, Inc.) tedavisini onayladı (3 Mayıs 2019).
FDA, ivosidenib (TIBSOVO, Agios
Pharmaceuticals, Inc.) tedavisini, yoğun indüksiyon tedavisine engel teşkil
eden komorbiditelere sahip, 75 yaş ve üstünde olan, IDH1 mutasyonu FDA onaylı
bir test tarafından gösterilmiş, yeni tanı almış akut miyeloid lösemi (AML) hastaları
için onayladı (2 Mayıs 2019).
ABD Gıda ve İlaç İdaresi (FDA), relaps refrakter multipl
miyelomlu (RRMM) yetişkin hastaların tedavisi için, en az dört tedavi almış ve
hastalığı en az iki proteazom inhibitörü, en az iki immünomodülatör ajan ve bir
anti-CD38 monoklonal antikoru dahil olmak üzere diğer birkaç tedavi formuna dirençli
olan yetişkin hastaların tedavisinde ağızdan alınan selinexor tabletlere
hızlandırılmış onay vermiştir.
İlacın etki mekanizmasının XPO1 adı verilen taşıyıcı bir
proteinin baskılanarak tümör oluşumunu engelleyen proteinlerde çekirdek içinde
artma ve kanser yapan proteinlerde ise azalma sağlanması şeklinde olduğu
belirtiliyor.
Multipl miyelom, plazma hücrelerinde başlayan (antikor
üreten beyaz kan hücreleri) kanserdir ve ayrıca “plazma hücreli miyelom” olarak
da adlandırılabilir. Anormal plazma hücreleri kemik iliğinde çoğalır ve vücudun
birçok kemiğinde tümörler oluşturur. Daha fazla antikor yapıldığı için kanın durağanlaşmasına
neden olabilir ve kemik iliğinin yeteri kadar sağlıklı kan hücreleri yapmasını
engelleyebilir. Multipl miyelomun kesin nedenleri bilinmemektedir, ancak yaşlı
bireylerde daha fazla görülür.
Deksametazon ile kombinasyon halinde Selinexor ile tedavi
edilen RRMM’li 83 hastada etkinlik değerlendirilmiş ve çalışmanın sonunda,
toplam cevap oranı % 25.3 olarak ölçülmüştür. İlaç tedavisine verilen ortanca yanıt
süresi 3.8 ay olarak saptanmıştır.
Selinexor tabletlerini deksametazon ile birlikte alan
hastaların ortak yan etkileri arasında düşük beyaz kan hücresi sayısı
(lökopeni), bir tür beyaz kan hücresi olan nötrofil sayısının düşmesi (nötropeni),
düşük trombosit sayısı (trombositopeni) ve kansızlık anemi) sayılabilir.
Hastalarda tedavi sırasında ayrıca kusma, bulantı, yorgunluk, ishal, ateş,
iştah ve kilo kaybı, kabızlık, üst solunum yolu enfeksiyonları ve düşük kan
sodyum düzeyleri (hiponatremi) olabileceği de bildirilmiştir.