Lenf bezlerindeki şişlik halk arasında ilk olarak lenfomayı
akla getiriyor. Ancak boyunda veya vücudun herhangi bir yerinde lenf bezlerinde
yaşanan şişliğin büyük bir çoğunluğu kanser dışı nedenlerden meydana geliyor.
Yine de bu tür şişliklerde zaman kaybetmeden doktora başvurmak hayati önem
taşıyor.
Bu belirtileri
önemseyin
Lenfoma, lenf sisteminin hücrelerinde başlayan bir kanser
türüdür. Lenf sistemi, vücudun enfeksiyon ve hastalıklarla savaşmasına yardımcı
olan bağışıklık sisteminin bir parçasıdır. Lenfomanın en sık görülen belirtisi,
lenf bezindeki şişlik yani lenf bezinin büyümesidir. Fakat lenf dokusu tüm
vücutta bulunduğundan hemen hemen her yerde de başlayabilir. Bu nedenle
hastalığın belirtileri, tutulan bölgeye ve organa göre değişiklik gösterebilir:
•Dalakta büyüme
•Ateş, gece terlemeleri ve nefes darlığı
•Halsizlik, yorgunluk, iştah ve kilo kaybı
•Özellikle kemiklerde ağrı ve karın ağrısı
•Kalıcı öksürük, inatçı kaşıntılar ve cilt döküntüleri
•Alkol tüketiminden sonra lenf bezlerinde ağrı
•Sık sık enfeksiyon geçirmek lenfomada görülebilen belirtiler
arasındadır.
Şişlikten korkmayın ama ihmal de etmeyin
Boyunda 1 cm. kasık bölgesinde ise 2 cm. olan lenf bezleri
normal kabul edilebilir. Bu boyutların üzerinde bir büyümede lenfoma akılda
tutulması gereken bir hastalıktır. İster boyunda ister başka bir bölgede
yaşanan lenf bezi şişliklerinde, hastaların kötü huylu bir tümörü düşünerek
telaşlanması doğaldır. Ancak bu tür büyümelerin büyük bir çoğunluğu kanser dışı
nedenlere bağlıdır. Lenf bezinde lenfoma haricindeki şişlikler; enfeksiyon,
bağışıklık sisteminden kaynaklanan otoimmün hastalıklar, kullanılan bazı
ilaçlar, romatizmal hastalıklar ve lenf dokusunu oluşturan hücrelerin içinde
bazı moleküllerin birikiminden kaynaklanan depo hastalıklardan meydana
gelebilmektedir. Lenf bezlerinde şişlik olması durumunda zaman kaybetmeden
doktora başvurulması ve büyümenin nedeninin belirlenmesi gerekmektedir.
Lenf bezindeki şişlik
ağrımıyorsa
Lenf bezindeki şişliklerin ağrıyla birlikte yaşanması
hastaları daha fazla endişelendirmektedir. Ancak lenf bezi şişliklerinde ağrı
genellikle enfeksiyon kaynaklıdır. Lenfomadaki şişliklerin büyük bir çoğunluğu
ise ağrısızdır. 40 yaş ve üzerinde ortaya çıkan, ağrısız ilerleyen,haftalar
veya aylardır geçmeyen, sert, birbirine yapışık, birden çok ve lastik kıvamında
olan şişlikler lenfoma şüphesini artırmaktadır.
Tedavi hastaya göre
planlanıyor
Lenfoma tedavisinde belirli standartlar olmakla birlikte,
tedavinin planlanmasında hastalığın yaygınlığı, alt tipi, tümörün bazı
biyolojik özellikleri ve kişinin genel sağlığı da dahil olmak üzere dikkate
alınması gereken birçok faktör mevcuttur. Bu nedenle her hastaya göre tedaviyi
bireyselleştirmek gerekebilir. Lenfoma tedavisinde; kemoterapi, akıllı
moleküller denilen hedefe yönelik tedaviler, kök hücre nakli ve radyoterapi
tedavileri uygulanabilmektedir.
Tüm dünyanın covid-19 ile mücadele ettiği bu dönemde Hematoloji – Onkoloji alanında onay alan ilaçları sizler için derledik. Temmuz ve Ağustos ayının en önemli gelişmeleri miyelom, lenfoma ve MDS tedavisinde gerçekleşti.
FDA, nüks veya refrakter multipl miyelomu
olan ve daha öncesinde 1-3 sıra tedavi alan yetişkin hastalar için deksametazon
ile kombinasyon halinde carfilzomib (KYPROLIS, Onyx Pharmaceuticals, Inc.) ve
daratumumab’ı (DARZALEX, Janssen Biotech, Inc.) onayladı (20 Ağustos 2020)
FDA, bir anti-CD38 monoklonal antikoru, bir
proteazom inhibitörü ve bir immünomodülatör ajan dahil olmak üzere daha önce en
az 4 tedavi almış, relaps veya refrakter multipl miyelomlu yetişkin hastalar
için belantamab mafodotin-blmf’yi (Blenrep, GlaxoSmithKline) onayladı (5
Ağustos 2020).
FDA, gerek düşük dereceli lenfomadan
kaynaklanan gerekse otolog kök hücre nakli için uygun olmayan başka türlü
tanımlanmamış nükseden veya refrakter diffüz büyük B hücreli lenfoma (DLBCL)
olan yetişkin hastalar için CD19’a yönelik bir sitolitik antikor olan
tafasitamab-cxix’e (MONJUVI, MorphoSys US Inc.) hızlandırılmış onay Verdi (31
Temmuz 2020).
FDA, BRAF V600 mutasyon pozitif olan, rezekte
edilemeyen (çıkarılamayan) veya metastatik melanomu olan hastalar için
kobimetinib ve vemurafenib ile kombinasyon halinde atezolizumab (Tecentriq,
Genentech, Inc.) tedavisini onayladı (30 Temmuz 2020).
Food and Drug Administration granted
accelerated approval to brexucabtagene autoleucel (TECARTUS, Kite, a Gilead
Company), a CD19-directed genetically modified autologous T cell immunotherapy,
for the treatment of adult patients with relapsed or refractory mantle cell
lymphoma (MCL). More Information. July
24, 2020
FDA nükseden veya refrakter mantle hücre
lenfoması (MHL) olan yetişkin hastaların tedavisi için CD19’a yönelik genetik
olarak modifiye edilmiş bir otolog T hücresi immünoterapisi olan brexucabtagene
otoleucele (TECARTUS, Kite, bir Gilead Company) hızlandırılmış onay Verdi (24
Temmuz 2020)
Food and Drug Administration approved an oral
combination of decitabine and cedazuridine (INQOVI, Astex Pharmaceuticals,
Inc.) for adult patients with myelodysplastic syndromes (MDS) including the
following: More Information. July 7, 2020
FDA, miyelodisplastik sendromlu (MDS)
yetişkin hastalar için oral desitabin ve sedazuridin kombinasyonunu (INQOVI,
Astex Pharmaceuticals, Inc.) onayladı (7 Temmuz 2020).
11 Temmuz’da online olarak “Leukemia&Lymphoma” dergisinde yayınlanan araştırmaya göre, lenfoma mağdurlarının uzun dönemde kronik böbrek yetmezliği (KBY) gelişimi için önemli ölçüde risk altında olduğu bildirildi.
Çalışmada, Washington DC’deki Medstar Washington
Hastane Merkezi’nden ve Sanjal H. Desai ve meslektaşları, lenfoma mağdurlarında
uzun süreli KBY paternlerini tanımlamak için tanı sırasında ve tanı sonrası 1.,
2., 5. ve 10. yıllardaki glomerüler filtrasyon hızlarını (GFR) kaydettiler.
Araştırmacılar 397 hastadan (ortanca yaş, 55,3 yıl;
%54 erkek; % 60 Afrikalı-Amerikalı), %42’sinde hipertansiyon, %15’inde
diyabetes mellitus, % 3’ünde hiperürisemi, % 86’sında kemoterapi alımı ve %14’ünde
tanı sırasında KBY olduğu saptandı. Hastaların yaklaşık 1/3’ünde (% 31) lenfoma
tanısı konulduktan sonraki 10 yıl içinde KBY gelişti. Zamanla KBY gelişme
olasılığında önemli bir artış kaydedildi. Bu oran 1. yılda %23, 10. yılda %41’e
yükseldi. Araştırmacılar, GFR’de yılda 4,6 mL/dak düşüş gözlediler. KBY
gelişiminde yaş, hipertansiyon, hiperürisemi ve diyabet hastalığının (genç
hastalarda) belirleyici olduğu saptandı.
Araştırmacıların
sunduğu bu bulgular, uzun süreli lenfoma mağdurlarında böbrek fonksiyonunun
izlenmesi gereğini gösterdiği gibi, gelecekte lenfoma yı yenen hastalarda KBY’yi
önleme stratejilerini tanımlamak için planlanacak olan ileriye dönük prospektif
çalışmaların temelini de atmaktadır.
Kaynak:
Desai SH et al. Lymphoma survivors have an increased
long-term risk of chronic kidney disease. Leuk Lymphoma 2020:1-8.
Sanal olarak takip
etme fırsatı bulduğumuz ASCO20’den derlediğimiz çalışmaları aktarmaya devam
ediyoruz. Bilimsel programda sunulan bir çalışmada, yeni tanı konmuş, yüksek
riskli diffüz büyük B hücreli lenfoma (DBBHL) olan hastalar için, standart
tedaviye avadomid eklenmesinin, faz 1 sonuçlarına dayanarak tedavi başarısızlığı
olasılığını azaltabildiği bildirildi.
Yeni tanı konmuş, yüksek
riskli diffüz büyük B hücreli lenfoma (DBBHL) olan hastalar için, standart
tedaviye avadomid eklenmesinin, faz 1 sonuçlarına dayanarak tedavi başarısızlığı
olasılığını azaltabildiği bildirildi.
Avadomid
nedir?
Potansiyel antineoplastik, antianjiyojenik
ve immünomodülatör aktivitelere sahip yeni, küçük moleküllü bir sereblon modüle
edici ajandır. Oral uygulamadan sonra
avadomid, hematopoietik transkripsiyon faktörleri Aiolos ve Ikaros’un Cullin-4
RING E3 ubikitin ligaz kompleksine alınmasını teşvik etmek için sereblona
bağlanır ve modüle eder. Bu bağlanma, Aiolos ve Ikaros’un ubikuitinasyonu ve
hızlı proteazomal degradasyonu ve DDX58 ve IRF7 de dahil olmak üzere interferon
(IFN) uyarılmış genlerin derepresyonu ile sonuçlanır ve bazı tümör hücrelerinin
apoptozuna yol açar. Ek olarak, Aiolos degredasyonu, IL2 geninin derepresyonuna
yol açar, böylece interlökin-2 üretimini, T lenfositlerin kostimülasyonunu ve
IL-2 ile indüklenen T hücresi proliferasyonunu arttırır. Avadomid ayrıca, natural
killer=doğal olarak öldürücü (NK) hücrelerin aktivasyonunu teşvik edebilir ve
bu da potansiyel olarak tümör hücresi öldürmesini güçlendirebilir. Aiolos ve
Ikaros, normal B ve T hücre fonksiyonunda önemli bir rol oynadığı bilinen
transkripsiyonel baskılayıcılardır.
ASCO20 sanal bilimsel kongre programında bir parçası olarak bulguları sunan Washington Üniversitesinden Neha Mehta-Shah tarafından sunulan çalışmada, mevcut rejimin iyi tolere edildiği ve %79’luk bir tam yanıt oranı sağladığı belirtildi
Çalışmada yeni tanı DBBHL tedavisinin
klinik bir zorluk olmaya devam ettiği her 21 günde bir verilen rituksimab, siklofosfamid,
doksorubisin, vinkristin ve prednizon tedavisinden oluşan standart R-CHOP-21 ile özellikle yüksek risk hastalarda % 30 -%
50 arasında tedavi başarısızlık oranı olduğu bildirildi.
Etkinliği artırmak için araştırmacılar,
daha önce relaps veya refrakter DBBHL hastaları için monoterapi olarak
kullanıldığında %11’lik tam yanıt oranı gösteren ve bir sereblon E3 ligaz
modülatörü olan avadomidi denediler.
Mevcut faz 1 verileri, en az
2.0 cm’lik ölçülebilir lezyonları olan yeni tanı konmuş 3-5 arasında Uluslararası
Prognostik İndeks (IPI) skoruna sahip 35 yetişkini DBBHL’li hastayı kapsıyordu.
Spesifik olarak, hastaların %51’inin IPI’si 3 iken, % 49’unun IPI’si 4-5 idi.
Tüm hastalara pegfilgrastim desteğinde
standart R-CHOP ve ayrıca 1-3 mg’dan artan dozlarda oral avadomid verildi.
Tedavi, tolere edildiğinde 21 günde bir altı siklus uygulandı. Tedavi
haftalarında, 7 günün 5’inde avadomid verildi.
Birincil hedefler güvenlik,
tolere edilebilirlik ve tam yanıt oranı idi. İkincil hedefler arasında
biyobelirteçler ve ek etkinlik önlemleri yer alırken, farmakokinetik ve
farmakodinamiği değerlendirmek için keşifsel analizler de yapılmıştır.
Etkililik açısından
değerlendirilebilen 34 hastanın tamamında yanıt oranı %79 ve objektif yanıt
oranı %88 idi. Ortalama 10 aylık takipten sonra, 1 yıllık progresyonsuz
sağkalım oranı %80 idi.
Hastaların çoğu (% 91) altı
tedavi siklusunu tamamladı. Ortalama relatif toplam doz yoğunlukları avadomid
ve R-CHOP-21 için sırasıyla %99 ve %95 idi. Üç hastadan yaklaşık ikisinde (%
66) avadomid kesme gereksinimi ve %9’unda advers etkiler nedeniyle doz azaltımı
gerekli oldu.
Altı hastada sepsis dahil cilt
enfeksiyonlarından kaynaklanan febril nötropeni, hipotansiyonlu febril
nötropeni, febril nötropeni, pnömoni ve bakteriyel hepatik enfeksiyon ile
birlikte görülen nötropeni gibi doz sınırlayıcı toksisiteler meydana geldi. Bu
bulgulara dayanarak, önerilen faz 2 avadomid dozu 3 haftadan 2’sinde 3 mg
olarak belirlenmiştir.
Hastaların yaklaşık %74’ünde
tedavi ile ortaya çıkan grade 3-4 advers olay vardı; bunların en yaygın
olanları nötropeni (% 54), anemi (% 20), lökopeni (% 20), lenfopeni (% 14),
hipofosfatemi (% 14) idi. ) ve febril nötropeni (% 11) idi.
İkinci tedavi siklusu
sırasında, bir hasta eşzamanlı pnömoni nedeniyle öldü. Tedavinin
tamamlanmasından sonra iki hastada kalp yetmezliği gelişti ve her döngüden
sonra toplanan veriler, beş hastada yüksek seviyelerde troponin veya beyin
natriüretik peptit geliştiğini gösterdi.
Akım sitometrik analiz,
avadomidin bellek T hücresi popülasyonlarının genişlemesi ve T hücreleri ve NK
hücrelerinin çoğalmasını içeren proimmünomodülatör etkilere sahip olduğunu
gösterdi. Çalışmada, bu son artışın
büyüklüğünün R-CHOP ve durvalumab’ı içeren önceki çalışmalarda gözlemlenenden
daha büyük olduğunu belirtti.
Çalışmayı ASCO20’de sunan Mehta-Shah,
“progresyonsuz sağkalıma ilişkin bu verileri daha uzun süre takip etmeyi
umuyoruz. Bu çalışmanın sonuçları, daha önce tedavi edilmemiş yaygın büyük B
hücreli lenfoma hastaları için immünokemoterapi ile birlikte sereblon modüle
edici bileşiklerin kullanımının daha fazla araştırılmaya değer olduğunu
göstermektedir.” dedi.
Sanal olarak takip etme fırsatı bulduğumuz ASCO20 kongresinde yayınlanan çalışmaları özetlemeye devam ediyoruz. Bilimsel Programda sunulan bir araştırmada, bağışıklık kontrol noktası inhibitörü (Immün checkpoint inhibitör=ICI) tedavisi ile radyoterapi alan hastaların hematolojik toksisite ve pnömoni için daha büyük bir risk altında olabileceği bildirildi.
ASCO20 Sanal Kongre Bilimsel Programında sunulan bir
araştırmada, bağışıklık kontrol noktası inhibitörü (Immün checkpoint inhibitör=ICI)
tedavisi ile radyoterapi alan hastaların hematolojik toksisite ve pnömoni için
daha büyük bir risk altında olabileceği ancak bu bağlantıyı doğrulamak için
daha fazla araştırmaya ihtiyaç olduğu bildirildi.
Önceki araştırmalar, ICI tedavisi ile birleştirildiğinde,
radyoterapinin T hücresi ve inflamatuar yanıtı artırarak toplam yanıt
olasılığını iyileştirebileceği düşündürmekteydi. Bununla birlikte,
radyoterapinin ICI alan hastalar arasında advers olay (AE) riskini artırıp
artırdığı bilinmemektedir.
Bir grup araştırmacı, radyoterapi eklenmesinin AE riskini
etkileyip etkilemediğini belirlemek için 66 prospektif ICI çalışmasından
toplanan verileri değerlendirdi. Tüm çalışmalar 2019’un sonuna kadar ABD Gıda
ve İlaç İdaresi’ne (FDA) sunuldu.
Analize dahil edilen 30.809 hasta radyoterapi (7835
hasta) alıp almamalarına (22.974 hasta) göre sınıflandırıldı. Radyoterapi alan ve almayan grubun sırasıyla ortalama yaşları
60.5 ve 61.5 yıl, % 63.7’si ve% 61.5’i erkekti ve % 29.4’ü ve% 41.8’i daha önce
0 veya 1 sıra tedavi almıştı. Her iki grupta da en sık rastlanan kanser türü
akciğer kanseri (radyoterapi kolunda % 30.6 ve radyoterapi kolunda% 44.7) idi.
Toplam AE oranı her iki grupta benzerdi. Fakat eğilim
skoru eşleşmesinden sonra, analizler tüm derecedeki nötropeninin (radyoterapi
ile %9.7’ye karşı radyoterapisiz %5.8), trombositopeninin (sırasıyla % 8.2’ye
karşı%3.7) ve yorgunluğun (sırasıyla %50.5’e karşı %48) radyoterapi görenlerde daha
fazla olabileceğini gösterdi.
Endokrinopatiler radyoterapi ile daha az (sırasıyla% 10.7’ye karşı% 12) görülmüştür.
Araştırıcılar temel demografik özelliklerin karşılaştırılabilirliğini, kapsamlı AE profilini ve zamanlamasını belirlemeye yönelik analizlerin devam ettiğini bildirdiler.
Kaynak
Anscher MS, Arora S, Weinstock C, et al. Impact of radiotherapy on risk of adverse events in patients receiving immunotherapy: a U.S. Food and Drug Administration pooled analysis. Presented at: ASCO20 Virtual Scientific Program. J Clin Oncol. 2020;38(suppl):abstr 3018.
Ülkemizde covid 19 salgını yönünden normalleşmenin sağlanmasına yönelik adımlar atılırken, bugünün tarihi olan 04 Haziran 2020 itibari ile tüm dünyada vaka sayısı 6.5 milyonu geçti, ölümler ise 400 bine yaklaştı. Eldeki az sayıdaki veriye rağmen Covid 19 infeksiyonunun kanser hastaları açısından yüksek risk oluşturduğunu biliyoruz. Bu nedenle bu yazımızda bir hematolojik kanser olan ve gerek hastalık şiddeti gerekse hastalık seyrinin hastadan hastaya değişebildiği kronik lenfositik lösemide covid 19 ile ilgili olarak sık sorulan soruları derlemeye çalıştık.
Yaklaşık 1 yıldır KLL
tanısı ile izleniyorum. Doktorum kan değerlerimin iyi olması ve henüz tedavi
başlama kriterlerini sağlamamam nedeni ile tedavisiz izliyor. COVID 19 için ne
kadar risk altındayım? Hastalığı geçirmem durumunda hastalık şiddetim ve hayati
riskim akıllı ilaç veya kemoterapi ile tedavi gören kişilere göre daha az mı
olur?
KLL hastalarında bağışıklık sistemi az ya da çok bozulduğu için infeksiyonlara yakalanma riski artmaktadır. Bu durum teorik olarak covid 19 için de geçerli olmakla birlikte KLL hastalarının covid 19 hastalığına yakalanma riskinin arttığına dair net bir veri yoktur. COVID 19 hastalığı ve KLL birlikteliği için az sayıda olgu yayınlanmıştır. Bugün için aktif tedavi alan ve tedavisiz izlenen hastalardaki covid 19 şiddetini karşılaştırma yapacak kadar olgu bulunmamaktadır. Bununla birlikte akıllı ilaç veya kemoterapi gibi hiç tedavi almamış 4 olgunun hastalık şiddetlerinin ileri derecede olduğu gösterilmiş, fakat bu şiddetin sadece KLL hastalığına mı ya da hastaların ileri yaşta ve ek başka hastalıklarının da olmasına mı bağlı olduğunu kesin olarak söylemek mümkün olmamıştır.
Bu nedenle tedbiri elden bırakmamak, mümkün olduğu kadar
sosyal izolasyona ve hijyen kurallarına dikkat etmek ve maske takmak gerektiğini
söylemek gerekir.
Eldiven takmayla
ilgili çelişkili ifadeler duyuyoruz. Bu konudaki öneriniz nedir?
Bu konuda birden fazla yorum duyma nedeniniz,net ve tek bir
kuralın olmamasına bağlıdır. Eldiven takma olayını kişi bazında değerlendirmek
gerekir. Daha öncesine ait sık ve şiddetli infeksiyon geçiren bir KLL hastası
iseniz, ya da KLL hastası olmayıp KLL hastası olan bir yakınıza ya da kişiye
bakıyorsanız, her iki durumda da dış ortamla çok temasınız var ise temastan
önce ve sonra değiştirmek üzere eldiven takabirsiniz. Bununla birlikte eldiveni
doğru kullanmaz iseniz hem kendinize hem de başkalarına hastalığı geçirme
riskiniz de olabilir. Kendini izole etmiş, sürekli evde kalan bir kişide
eldivene ihtiyaç duyulmaz. Fakat kalabalık bir markete giriş yaptığınızda
sadece o süre içinde eldiven takabilirsiniz. Son olarak kuralına uygun ve sık
el yıkamanın, sosyal mesafeyi koruyarak maske takmanın ve dokunduğumuz herhangi
bir yerden sonra el yıkama imkanımız yoksa elimizi yüzümüze ve ağzımıza
götürmemenin birçok durumda daha koruyucu olduğunu eklemek de gerekir.
Şu önlemleri hiç aklımızdan çıkarmayalım:
Ellerinizi öncelikli olarak sabunlu su veya el
dezenfektanı ile sık sık ve en az 20 saniye ovalayarak yıkayın.
Gözlerinize, burnunuza veya ağzınıza yıkanmamış
ellerle dokunmayın.
Diğer insanlardan en az 1.5 metre uzakta tutun.
Mümkün olduğu kadar izole olmaya çalışın ve diğer insanlarla temas sayınızı
azaltın.
Dışarı çıktığınızda mutlaka maske takın.
Öksürdüğünüzde veya hapşırdığınızda burnunuzu ve
ağzınızı dirseğinizle veya bir mendille örtün.
Çok dokunduğunuz yüzeyleri temizleyin ve
dezenfekte edin.
75 yaşında bir KLL
hastasıyım. Kızım ziyarete gelmek istiyor. Kabul etmeli miyim?
Ne yazık ki hayır. Şu an ki rehberlerin önerisi immün
sisteminiz baskılanmış olduğu ve yüksek risk kabul edilmeniz nedeni ile sosyal
teması yüksek olan kişilerle biraraya gelmeniz doğru olmaz.
Yaklaşık 2 yıldır KLL
hastasıyım ve erken evre olmam nedeni ile tedavi almayıp 3 ayda bir kan
testleri yaptırarak izleniyorum. Pandemi dönemi ve sonrası için takip
aralıklarını açmam konusunda bir öneriniz olur mu?
Özellikle pandemi döneminde çoğu hastane ve doktor
tarafından uygulanan telekonferans yöntemi ile görüşmeyi öneriyoruz. Takip
aralıklarınızın nasıl olacağı konusu hastalığınızın son durumuna ve risk
faktörlerinize göre belirlenmesi gereken bir durum olduğu için bu konuyu
mutlaka doktorunuzla tartışmalısınız. Hastalığı oldukça stabil veya yavaş seyreden
düşük riskli kişilerde pandemi kontrol altına alınana dek takip aralıkları
açılabilir.
Pandemi sürerken KLL
tanısı aldım. Doktorumuz tedavi başlanması gerektiğini söyledi. Tedavim
ertelenebilir mi? Ertelenemeyecek ise alacağım tedavi pandemi öncesi KLL
hastalarına uygulanacak tedavi ile aynı mı olacak?
KLL yavaş seyirli bir kronik lösemi tipidir. Yapılan çalışmalarda başlangıç evresinde olan, kansızlık gelişmeyen, pıhtılaşma hücrelerinde (trombositler) düşüklük gözlenmeyen, lenfosit sayısında çok hızlı bir artış tesbit edilmeyen, dalağı çok büyük olmayan, lenf bezlerinde aşırı büyüme gözlenmeyen, sık ve şiddetli infeksiyon öyküsü olmayan, B semptomları dediğimiz kilo kaybı, gece terlemesi ve ateş yakınmaları olmayan hastalarda tedavi başlanmaz ve “bekle-gör” stratejisi ile hasta bahsedilen kriterlerin gelişimi açısından izlenir. Bu kriterlerin bir veya birkaçı sizde mevcut ise doktorunuz tedavi planlayabilir.
Verilecek tedavi ya da tedaviler her hasta için standart
aynı tedavi değildir. Tedavi tipi, yaşınıza, ek hastalıklarınıza ve KLL için
taşıdığınız genetik risk faktörlerine göre değişir. Düşük risk hastalığı olan
ve takiplerinde hastalıkta yavaş ilerleme göstererek tedavi kriterleri gelişen
hastalarda tedavi her hasta için bireysel olarak değerlendirilerek hekim kararı
ile geciktirilebilir. Fakat yüksek risk hastalığı olan ve hastalığı hızlı
ilerleyen ya da hızlı ilerleme olasılığı yüksek hastalarda geciktirmek doğru
olmayabilir. Unutulmaması gereken nokta, bu kararlar mutlaka sizi takip eden
hekim ve sağlık ekibi ile tartışılarak alınmalıdır.
Öte yandan, tedavi başlama kararı verilirse hekiminiz tedavi
sonrası infeksiyon gelişimi riskini artırabilecek ve covid 19 hasarında önemli
olan sitokin fırtınası durumunu alevlendirebilecek monoklonal antikor (rituximab, obinituzumab)
adı verilen bazı akıllı ilaçların (ibrutinib veya venotoclax gibi diğer akıllı
ilaçlarla birlikte veriliyorsa) verilmesini erteleyebilir. Elbette, yine bu
kararlar mutlaka sizi takip eden hekim ve sağlık ekibi ile tartışılarak
alınmalıdır.
Venotoclax ya da ibrutinib
gibi akıllı ilaç alan, Covid 19 geçirmemiş ve evde izole olan hastalarda ya da
covid 19 testi pozitif olan hastalarda tedaviyi kesmek ya da değiştirmek gerekir
mi?
Covid 19 negatif hastalarda venotoclax ve ibrutinib’in
kesilmesine yönelik bir veri yoktur. Özellikle yüksek risk grubunda olan ve
tedavisi yeni başlayan hastalarda bu ilaçların kesilmesi hastalığı
alevlendirebileceği için devam edilmesi önerilmektedir. Covid 19 pozitif
hastalarda da yine bilimsel veri olmamakla birlikte hafif covid 19 semptomu
olan hastalarda herhangi bir doz veya ilaç değişikliği yapmadan devam edilmesi,
şiddetli semptomları olan hastalarda ise ilacın kesilmesinin hastalık
aktivasyonuna neden olabileceğini göz önünde bulundurarak hastalığın
agresifliği ile ilacın kar-zarar dengesini hesap ederek bireysel bazda karar
verilmesinin uygun olacağını söyleyebiliriz. Her iki durumda da mevcut kararlar
mutlaka sizi takip eden hekim ve sağlık ekibi ile tartışılarak alınmalıdır.
Öte yandan KLL tedavisinde kullanılan bruton kinaz inhibitör
grubu ilaçlar olan ibrutinib ve acalabrutinib gibi akıllı ilaçları farklı
kanserler için kullanan kişilerde covid 19 semptomlarının hafif seyretttiği ve
hastanede yatış sürelerinin daha az olduğu ortaya çıkmıştır. Bu ilaçların covid 19 sırasında görülen ve
hayati risk oluşturan “sitokin fırtınası” durumunu önleyebileceğine yönelik
bazı hipotezler öne sürülmekle birlikte bu konuda yorum yapmak için henüz çok
erken olduğu söylenebilir.
Yaklaşık 2 yıldır KLL
hastasıyım. Erken evre olduğum için hastalığıma yönelik herhangi bir tedavi
almamakla birlikte, sık infeksiyon öyküm ve antikor seviyemde düşüklük olduğu
için koruyuvu olarak aylık antikor (İntravenöz İmmunglobulin=IVIG) tedavisi
almaktayım. IVIG beni covid 19 infeksiyonundan korur mu? Hastaneye gitmeye
korkuyorum. Bu koruyucu tedaviyi almayabilir miyim?
Öncelikle aldığınız koruyucu antikor tedavisinin diğer
solunum yolu infeksiyonlarından korunmak için bağışıklık sisteminizi
güçlendirmek amacı ile verildiğini ve size COVID-19 için herhangi bir koruma
sağlamadığını bilmeniz gerekiyor. Çünkü, şu an covid 19 ile çok sayıda maruz
kalınma durumu olmadığı için bizi bu spesifik virüse karşı savunmak için
verilen immünoglobulinde mevcut antikorlar olmayacaktır.
COVID-19 olmayan hastalarda, sadece hipogamaglobulinemi
(İmmunglobulin G tipindeki antikor düzeyinin düşüklüğü) öyküsü olan ve
potansiyel yararların infüzyon için kliniğe gelme risklerinden daha ağır
bastığı aktif veya tekrarlayan şiddetli enfeksiyonları olan seçilmiş hastalar
için IVIG tedavilerine devam edilmesi önerilmektedir. Bu durumlarda bile,
400-500 mg/dl IgG seviyesini hedefleyen mümkünse (örneğin aylık yerine her 6-8
haftada bir) daha az infüzyon düşünülmelidir.
COVID-19 pozitif olan KLL hastalarında koruyucu IVIG
tedavisine devam edilebilir. COVID-19 ile daha yüksek pıhtı oluşma riski göz
önüne alındığında, hastaların pıhtı ile ilgili yakınmalarının yakından
izlenmesi gerekir.
68 yaşında KLL
hastasıyım. 1 sene önce akıllı ilaç ve kemoterapiden oluşan tedavim tamamlandı.
Bu dönemden beri ilaçsız kontrollerimi yaptırıyorum. Seyehate çıkmak ve
çocuklarımın yanına gitmek istiyorum. Öneriniz nedir?
Daha önce de belirttiğimiz gibi, ister tedavi altında olsun,
ister tedavisi tamamlanmış olsun, isterse henüz tedavi başlanmamış olsun tüm
KLL hastalarında bağışıklık sistemi bozukluğuna bağlı infeksiyon riski
artmıştır. Aynı durum covid 19 için de geçerlidir. Bu nedenle salgının tamamen
ortadan kalkmadığı dönemler için kalabalık ortamda uçak, tren ve gemi
seyahatlerinin sakıncalı olabileceği göz önünde bulundurulmalı ve mümkün olduğu
kadar özel araç tercih edilmelidir. Ziyarete gidilen kişilerin sosyal ortamda
teması fazla ise gidilen yerde de bu riskin artabileceği göz önünde
bulundurulmalıdır.
KLL hastası olarak
yapılacak aşılar konusunda kafam karıştı. Hala grip aşısı yaptırmalı mıyım?
Evet. KLL hastaları yıllık grip aşılarını ve 2 dozluk zatüre
(pnomokok) aşılarını güvenle yaptırabilirler ve yaptırmaları önerilmektedir.
Covid 19 için henüz geliştirilmiş ve rutin uygulamaya geçmiş bir aşı
bulunmamaktadır.
Kaynaklar
1. Jin XH et al. COVID-19
in a patient with chronic lymphocytic leukaemia. Lancet Haematol 2020;7:351-352.
2. Paneesha S et al. Covid-19
infection in therapy-naive patients with B-cell chronic lymphocytic leukemia.
Leuk Res 2020;93:106366.
3. Thibaud S et al. Protective
Role of BTK Inhibitors in Patients with Chronic Lymphocytic Leukemia and
COVID-19. Br J Haematol. 2020 May 20.
Tüm dünyanın covid-19 ile mücadele ettiği bu dönemde Hematoloji – Onkoloji alanında onay alan ilaçları sizler için derledik. Mayıs ayının en önemli gelişmesi cilt altı daratumumab (darzalex faspro) tedavisinin miyelom hastaları için onay alması oldu.
FDA, nivolumab (OPDIVO, Bristol-Myers Squibb
Co.) ve ipilimumab (YERVOY,
Bristol-Myers Squibb Co.) ile birlikte 2 siklus platin-dublet kemoterapi
kombinasyonunu epidermal büyüme faktörü reseptörü (EGFR) veya anaplastik
lenfoma kinaz (ALK) genomik tümör aberasyonları olmayan metastatik veya
tekrarlayan küçük hücreli dışı akciğer kanseri olan hastalar için birinci
basamak tedavi olarak onayladı (26 Mayıs 2020).
FDA, anaplastik lenfoma kinaz (ALK) pozitif
metastatik küçük hücreli dışı akciğer kanseri (NSCLC) olan yetişkin hastalar
için brigatinib (ALUNBRIG, ARIAD Pharmaceuticals Inc.) tedavisini onayladı. (22
Mayıs 2020).
FDA, enzalutamid veya abirateron ile tedaviyi
takiben progresyon gösteren, zararlı veya şüpheli zararlı germ hattı veya
somatik homolog rekombinasyon onarım (HRR) gen mutasyonlu metastatik
kastrasyona dirençli prostat kanseri (mCRPC) olan yetişkin hastalar için
olaparib (LYNPARZA, AstraZeneca Pharmaceuticals, LP) tedavisini onayladı (19
Mayıs 2020).
FDA, yüksek PD-L1 ekspresyonuna sahip metastatik
küçük hücreli dışı akciğer kanseri (NSCLC) olan yetişkin hastaların ilk basamak
tedavisinde atezolizumab (TECENTRIQ®, Genentech Inc.) tedavisini onayladı (18
Mayıs 2020).
FDA, imatinib de dahil olmak üzere 3 veya daha
fazla kinaz inhibitörü ile önceden tedavi görmüş ileri evre gastrointestinal
stromal tümörü (GIST) olan yetişkin hastalar için ripretinib (QINLOCK,
Deciphera Pharmaceuticals, LLC.) tedavisini onayladı (15 Mayıs 2020).
FDA, androjen reseptör yönlü tedavi ve taksan
bazlı kemoterapi alan ile tedavi edilen zararlı BRCA mutasyonu (germ hattı ve /
veya somatik) ilişkili metastatik kastrasyona dirençli prostat kanserine
(mCRPC) sahip hastalar için rucaparib (RUBRACA, Clovis Oncology, Inc.) tedavisi
için hızlandırılmış onay verdi. yönlendirilmiş tedavi ve taksan bazlı kemoterapi
(15 Mayıs 2020).
FDA, pomalidomid (POMALYST, Celgene Corporation)
endikasyonunu, HIV-negatif yetişkin erişkin hastalarda kaposi sarkomu ve yüksek
aktif antiretroviral tedaviye rağmen başarısızlık görülen hastaları da içerecek
şekilde genişletmiştir (14 Mayıs 2020).
FDA, ilk basamak platin tabanlı kemoterapi ile
tam ya da parsiyel yanıt elde edilmiş ve kanseri zararlı veya şüpheli zararlı
BRCA mutasyonu ve/veya genomik instabilite ile tanımlanmış homolog
rekombinasyon eksikliği pozitif durumu ile ilişkili ileri evre epitelyal
ovaryen, fallop tüp kanseri veya primer peritoneal kanseri olan yetişkin
hastaların ilk basamak tedavisi için olaparib (LYNPARZA®, AstraZeneca
Pharmaceuticals, LP) endikasyonunu bevacizumab
kombinasyonunu içine alacak şekilde genişletti (8 Mayıs 2020).
FDA aşağıdaki endikasyonlar için selpercatinib’e
(RETEVMO, Eli Lilly ve Company) hızlandırılmış onay verdi:
• Metastatik RET füzyon pozitif
küçük hücreli dışı akciğer kanseri (KHDAK) olan yetişkin hastalar;
• Sistemik tedavi gerektiren
ileri veya metastatik RET-mutant medüller tiroid kanseri (MTC) olan 12 yaş ve
üstü erişkin ve pediatrik hastalar;
• Sistemik tedavi gerektiren ve
radyoaktif iyot dirençli (radyoaktif iyot uygunsa) ileri veya metastatik RET
füzyon pozitif tiroid kanseri olan ve 12 yaşın üzerindeki yetişkin ve çocuk
hastalar (8 Mayıs 2020).
FDA, tümörleri mezenkimal-epitelyal geçişin
(MET) ekzon 14 atlamasına yol açan bir mutasyona sahip olan metastatik küçük
hücreli dışı akciğer kanseri (KHDAK) olan yetişkin hastalar için capmatinib’e
(TABRECTA, Novartis) hızlandırılmış onay verdi (6 Mayıs 2020
FDA, yeni tanı veya nüks/ dirençli multipl
miyelomlu yetişkin hastalar için daratumumab ve hyaluronidaz-fihj’i (DARZALEX
FASPRO, Janssen Biotech, Inc.), başka bir deyiş ile subkutan (cilt altı)
daratumumabı onaylamıştır (1 Mayıs 2020).
Covid-19 görülen ülke ve bölgelerdeki yeni vakalara ilişkin güncel verilerin derlendiği “Worldometer” internet sitesine göre, dünya genelinde virüs nedeniyle 366 bin 415 kişi yaşamını yitirdi, virüs bulaşan 2 milyon 655 955 kişi iyileşti. Dünya genelinde Covid-19 bulaşan kişi sayısı, 5 milyon 909 bin 677’ye ulaştı. Hematolojik kanserli hastalarda da yavaş yavaş bu konudaki veriler olgunlaşmaya başlıyor. Bu yazımızla birlikte covid 19 pandemisinde hematolojik kanserlere yaklaşım konusundaki yazı dizimize başlıyoruz.
Hastaneye gidiş sıklığınızın azaltılması, damar yolundan verilen ilaçların sıklığının azaltılması veya ağız yolu (oral) ile kullanıma geçilmesi önerileri konusunda doktorunuzla telekonferans yöntemi ile iletişime geçin. Bu konularda sizin için önemli olan riskleri ve dikkat etmeniz gereken durumları en iyi sizi takip eden primer hekiminizin bileceğini aklınızdan çıkarmayın.
Ellerinizi sabun ve suyla her seferinde en az 20 saniye sık sık yıkayın.
Sabun ve su hazır bulunmuyorsa, en az% 60 alkol içeren alkol bazlı el dezenfektanı kullanın.
Burnunuza, gözlerinize ve ağzınıza ellerinizle dokunmaktan kaçının.
Hastalık semptomları gösteren kişilerle aynı ortamda bulunmamaya özen gösterin.
Sosyal mesafeye dikkat edin.
Sosyal toplantıları sınırlayın; 10 veya daha fazla kişiden oluşan toplantılardan kaçının.
Hava sirkülasyonunun zayıf olduğu kalabalık alanlarda maske takın.
Özellikle toplu paylaşım olasılığı yüksek olan ticari havayolu, otöbüs veya yolcu gemisiyle zorunlu olmayan seyahatlerden kaçının.
Zorunlu olmadıkça salgınların olduğu bölgelere seyahat etmekten kaçının.
Her zaman olduğu gibi sıvı alımınızı sürdürün ve doktorunuz tarafından aksi söylenmedikçe periyodik olarak egzersiz yapın; bu kan pıhtılaşması riskini azaltır.
Ateş ve diğer covid 19 semptomları varlığında, hastalığınızın ve tedavinizin mevcut durumuna göre covid 19 dahil olası nedenler ve tedavi yaklaşımı açısından doktorunuzla iletişime geçin.
Öksürüyorsanız veya hapşırıyorsanız, dirseğinizin dolabına veya eliniz yerine bir koruyucuya öksürerek / hapşırırken mikropların yayılmasını kontrol edin. Koruyucuyu hemen tıbbi atık kurallarına uygun olarak atın.
Grip aşısı ve hastalığınız için gerekli olan aşıların yapılması konusunda doktorunuzdan öneri alın.
Prof. Dr. H. İsmail SARI
İç Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı
Kaynaklar
Seth T, Shankar A, Roy S, Saini D. Hemato- Oncology Care in COVID-19 Pandemic: Crisis within a Crisis. Asian Pac J Cancer Prev 2020;21(5):1173-1175.
Weinkove R et al. Managing haematology and oncology patients during the COVID-19 pandemic: interim consensus guidance. Med J Aust 2020 May 13.
Percival MM et al. Considerations for Managing Patients With Hematologic Malignancy During the COVID-19 Pandemic: The Seattle Strategy. JCO Oncol Pract 2020 May 5.
İngilizce “White Blood Cell” (Beyaz kan hücresi) ya da kısaltılmış hali ile “WBC” diye yazılan, tıp dilinde “lökosit” olarak tarif edilen ve halk dilinde ise “akyuvar” ya da “beyaz küre” olarak isimlendirilen hücreler vücudu çeşitli mikroplardan ve zararlı toksinlerden koruyan vücuttaki savunma sistemimizin savaşçı hücreleridir. Beyaz kürelerin en yüksek sayıdan en düşük sayıya göre sıralayacak olursak 5 alt tipi bulunmaktadır. Bunlar 1) Nötrofil 2) Lenfosit 3) Monosit 4) Eozinofil 5) Bazofil’dir (Resim 1).
Beyaz küre ne işe yarar?
Bağışıklık sistemimizin hücreleri olan beyaz küreler virüs, bakteri ya da diğer zararlı toksinlere karşı sürekli savaş halindedir ve bu şekilde sağlığımızı tehdit eden yabancı istilalara karşı bizi korurlar (Resim 2).
Beyaz küre değerleri (sayısı) kaç
olmalıdır?
Refereans
aralıkları laboratuvarlara göre değişmekle birlikte bir milimetreküp kanda
yaklaşık 4 bin – 10 bin arasında olmalıdır.
Beyaz küre yüksekliği neden olur?
Sağlıklı
bir insanın 1 mm3 kanında 4 bin ile 10 bin arasında lökosit
bulunur. Tam kan sayımı tetkiki yapılan
bir yetişkinde laboratuvar kâğıdında gösterilen “WBC değerinin mm3’de
10 binden yüksek olması” vücutta beyaz kürelerin yüksek olduğuna
işarettir, tıp dilinde “lökositoz” olarak adlandırılır.
Lökositoz
nedenleri lökosit dediğimiz hücrelerin alt tipleri olan hücrelerin (nötrofil,
eozinofil, bazofil, monosit, lenfosit) yüksekliğine göre değişir. Bununla
birlikte ilk akla gelen nedenleri şöyle sıralayabiliriz:
•
İnfeksiyonlar: Her türlü virüs, bakteri, mantar ve parazit infeksiyonları beyaz
küre yüksekliğine neden olabilir. Buradaki önemli husus, beyaz küre
yüksekliğinin infeksiyona bağlı olduğunu düşünmek için mutlaka bir infeksiyon
nedenli iltihap kaynağı (boğaz infeksiyonu, akciğer infeksiyonu, idrar yolu
infeksiyonu, yumuşak doku infeksiyonu gibi) olmalıdır. İnfeksiyon kaynağı
olmadan görülen beyaz küre yüksekliğinde gereksiz antibiyotik kullanılması hem
antibiyotik direnci gelişmesine hem de hastanın tanısının gecikmesine neden
olur.
•
İnfeksiyon dışı iltihap (inflamasyon) yapan durumlar: Romatizmal hastalıklar,
organ kanserleri, iltihabi bağırsak hastalıkları, infeksiyon dışı deri
iltihapları (dermatit)
•
Dalağın herhangi bir neden sonucu ameliyatla alınması (splenektomi): Aslında
her türlü ameliyat sonrası beyaz küre yüksekliği görülebilir. Dalak ameliyatı
sonrası bu daha belirgin olarak gözükür ve daha uzun sürebilir.
•
Lösemi dışı kemik iliğinin aşırı üretimi ile giden hastalıklar: Bu hastalıklar
tıp dilinde “myeloproliferatif hastalıklar” olarak bilinirler.
•
Kalp krizi
•
Anksiyete ve stres durumları
•
İlaçlar: İster tek doz kullanılsın, ister sürekli olarak kullanılsın çoğu ilaç
beyaz küreleri yükseltebilir. Beyaz küre yüksekliği nedeni ile hekime
başvurduğunuzda mutlaka kullandığınız ilaçları belirtin.
•
“Hemoliz” olarak bilinen kan parçalanması hastalıkları:
•
Hormon bozuklukları
•
Alerjik hastalıklar
Yukarıda
açıklandığı gibi beyaz küre yüksekliğinin infeksiyon dışında birçok nedeni
bulunmaktadır. Tam kan sayımında beyaz küre yüksekliği olan bir hasta paniğe
kapılmadan ilgili hekime başvurmalı ve bu laboratuvar bulgusunun nedenleri
açısından araştırılmalıdır.
Beyaz küre düşüklüğü neden olur?
Hastaların
çoğunun tam kan sayımı tetkikinde gördüğü WBC değeri düşüklüğü, beyaz küre
düşüklüğüne işaret eder ve tıp dilinde bu duruma lökopeni adı verilir. Şu durum
ve hastalıklarda lökopeni oluşabilmektedir:
• Nezle, grip dahil virüslerin yol açtığı
hastalıklar
• Doğuştan kemik iliği yapımının bozuk
olduğu hastalıklar
• Kemik iliğini işgal eden kanserler
• Tıp dilinde “otoimmün” olarak ifade
ettiğimiz, vücudun bağışıklık sisteminin bu hücreleri ve kemik iliğini harap
ettiği durumlar
• Şiddetli ve bakterilerin yol açtığı
infeksiyonlar
• İlaçlar (Hemen her ilaç beyaz küreleri
düşürebilir).
• Vücutta “infeksiyon dışı iltihap” yapan
durumlar
• Romatizmal hastalıklar (Lupus, Romatoid
artrit gibi)
• Beslenme bozuklukları
• Vitamin eksiklikleri
• Radyasyon tedavisi
• Verem (Tüberküloz)
Tam
kan sayımında WBC değeri düşük olan bir hastanın öncelikle panik yapmaması, bu
laboratuvar değerinin lösemi dışında birçok hastalığın bulgusu olabileceğini
bilmesi ve ilgili hekim ya da hekimlerle işbirliği yaparak tüm bu hastalıklar
açısından değerlendirilmesi gerekmektedir.
Beyaz küre yüksekliği ve düşüklüğü lösemi
belirtisi mi?
Lösemilerde
beyaz küre yüksekliği veya tam tersine düşüklüğü izlenebilir. Fakat beyaz küre
yüksekliği veya düşüklüğü tesbit edilen hastalarda tek neden lösemi değildir.
Lösemi dışında da daha önce belirttiğimiz birçok hastalık beyaz kürelerde
düşüklüğe veya yüksekliğe neden olabilir. Hemen hemen tüm lösemi çeşitlerinde
sadece beyaz küre düşüklüğü veya yüksekliği tek laboratuvar bulgusu değildir.
Çoğu lösemi de bunlara ilaveten pıhtılaşma hücrelerinin sayısında ve hemoglobin
dediğimiz kan miktarında da birlikte düşüklük veya yükseklik görülebilir.
Beyaz küre normal, düşük veya yüksek
iken CRP değerinin yüksek olması ne anlama gelir?
CRP
karaciğer tarafından üretilen ve inflamasyon dediğimiz yangı veya iltihap
durumunda yüksekliği tesbit edilen bir proteindir. Her türlü infeksiyon
durumunda, romatizmal hastalıklarda, kronik bağırsak hastalıklarında, kalp
krizinde ve kanserlerde yükselebilir. Özellikle beyaz küre yüksekliği ile
birlikte yüksek bulunması öncelikle infeksiyon durumunu akla getirir.
Beyaz küre ve lenfosit yüksekliği hangi
durumlarda görülür?
Beyaz
küre ve lenfosit yüksekliği daha çok virüslere bağlı oluşan infeksiyonlarda
meydana gelir. Bu nedenle üst solunum yolu infeksiyonu olarak tarif edilen her
türlü nezle ve grip durumunda bu değişiklikler izlenebilir. Bunların dışında
bazı romatimal hastalıklarda, dalağın ameliyatla çıkarılması durumunda, ilaçlar
bağlı ve bazı lösemi tiplerinde yükseklik görülebilir.
Beyaz küre ve trombosit düşüklüğü hangi
durumlarda görülür?
Beyaz
küre ve trombosit düşüklüğünün en sık nedenlerinden bir tanesi üst solunum yolu
infeksiyonu olarak tarif edilen nezle ve grip durumudur. Bunların dışında çoğu
virüslere bağlı infeksiyonlar bu düşüklüğe neden olabilir. Beyaz küre ve
trombosit düşüklüğüne hemoglobin dediğimiz kan miktarının düşüklüğü eşlik
ediyorsa neden daha önemli olabilir. Olası tüm kemik iliği tembellikleri,
lösemiler ve diğer kan hastalıkları açısından araştırılması gerekir.
Beyaz küre ve trombosit yüksekliği hangi
durumlarda görülür?
Beyaz
küre ve trombosit yüksekliğinin en sık nedeni vücutta oluşan bir infeksiyon ve
iltihap durumudur. Özellikle bakteri adını verdiğimiz mikroorganizmalarla
oluşan infeksiyonlar (zatüre, idrar yolu infeksiyonu gibi) hem beyaz küreleri
hem de trombosit dediğimiz pıhtılaşma hücreleri artırabilir. Bunların dışında
kronik lösemilerden kronik myeloid lösemide, lösemi dışı kemik iliğin aşırı
çoğalması ile karakterize myeloproliferatif hastalıklarda, bazı romatizmal
hastalıklarda, hemoliz adını verdiğimiz kan parçalanması ile giden durumlarda,
dalağın ameliyatla alınması durumunda, bazı cerrahi operasyonlar sonrasında,
bazı alerjik hastalıklarda bu durum görülebilir.
Beyaz küre yüksekliği belirtileri
nelerdir?
Yine
belirtmek gerekir ki beyaz küre düşüklüğü bir hastalık değil laboratuvar
bulgusudur. Beyaz küre yüksekliğinde izlenecek yol aynı beyaz küre düşüklüğünde
olduğu gibi beyaz küre yüksekliğine neden olan hastalıkları gözden geçirmektir.
Yazının başında belirttiğimiz gibi infeksiyonlar, infeksiyon dışı iltihap yapan
durumlar, dalağın herhangi bir neden sonucu ameliyatla alınması, lösemiler,
lösemi dışı kemik iliğinin aşırı üretimi ile giden hastalıklar, kalp krizi,
anksiyete ve stres durumları, ilaçlar, hemoliz olarak bilinen kan parçalanması
hastalıkları, hormon bozuklukları, alerjik hastalıklar beyaz küre yüksekliğine
neden olabilir.
Bütün
bu nedenler arasında beyaz küre yüksekliğinin de en sık belirtisi infeksiyon
bulguları olarak sayabileceğimiz ateş, üşüme – titreme, öksürük, boğaz ağrısı,
geni akıntısı, balgam, idrar yaparken yanma, ishal, karın ağrısıdır. sık
infeksiyona yakalanma olarak söylenebilir. Cilt ve yumuşak dokudaki iltihap
belirtileri açısından dikkatli olmak gerekebilir. kilo kaybı, gece terlemesi,
vücut ve kemik ağrıları, eklem ağrıları, beyaz küreler ile birlikte pıhtılaşma
hücrelerinin ve alyuvarların düşmesine neden olan hastalıklarda halsizlik,
yorgunluk, vücutta morarma ve kanama izlenebilir.
Beyaz küre düşüklüğü belirtileri
nelerdir?
Öncelikle
belirtmek gerekir ki beyaz küre düşüklüğü bir hastalık değil laboratuvar
bulgusudur. Beyaz küre düşüklüğünde izlenecek yol beyaz küre düşüklüğüne neden
olan hastalıkları gözden geçirmektir. Daha önce belirttiğimiz gibi nezle, grip
dahil virüslerin yol açtığı hastalıklar, doğuştan kemik iliği yapımının bozuk
olduğu hastalıklar, kemik iliğini işgal eden kanserler, tıp dilinde “otoimmün”
olarak ifade ettiğimiz, vücudun bağışıklık sisteminin bu hücreleri ve kemik
iliğini harap ettiği durumlar, şiddetli ve bakterilerin yol açtığı
infeksiyonlar, ilaçlar, vücutta “infeksiyon dışı iltihap” yapan durumlar, kemik
iliği yetmezlikleri (Aplastik anemi, myelodisplastik sendrom), kemoterapiler,
AIDS hastalığına yol açan HIV virüsü, ileri derecede dalak büyüklüğü, lösemiler,
romatizmal hastalıklar (Lupus, Romatoid artrit gibi), beslenme bozuklukları,
vitamin eksiklikleri, radyasyon tedavisi ve verem (Tüberküloz) beyaz küre
düşüklüğüne neden olur.
Bütün
bu nedenler arasında beyaz küre düşüklüğünün en sık belirtisi sık infeksiyona
yakalanma olarak söylenebilir. Bunun dışında altta yatan nedene bağlı olarak
ateş, kilo kaybı, gece terlemesi, vücut ve kemik ağrıları, eklem ağrıları,
beyaz küreler ile birlikte pıhtılaşma hücrelerinin ve alyuvarların düşmesine
neden olan hastalıklarda halsizlik, yorgunluk, vücutta morarma ve kanama
izlenebilir.
Beyaz küre değeri nasıl yükseltilir? Beyaz
küre düşüklüğü tedavisi nedir? Beyaz küre düşüklüğüne ne iyi gelir?
Beyaz
küre nasıl yükseltilir sorusuna yanıt verebilmek için öncelikle beyaz küre
düşüklüğüne hangi durum veya hastalığın yol açtığını saptamak gerekir. Nezle,
grip dahil virüslerin yol açtığı hastalıklarda hastalık iyileştikten sonra
beyaz küre sayısı kendiliğinden normale gelir. Doğuştan kemik iliği yapımının
bozuk olduğu hastalıklarda kök hücreleri uyarıcı ilaç tedavisi veya kök hücre
nakli tedavi seçenekleri arasında yer alır. Kemik iliğini işgal eden organ
kanserleri veya lösemilerde o hastalığa yönelik kemoterapi, hedef tedaviler,
akılllı ilaçlar veya immünoterapi kullanılabilir. Tıp dilinde “otoimmün” olarak
ifade ettiğimiz, vücudun bağışıklık sisteminin bu hücreleri ve kemik iliğini
harap ettiği ve sayısını azalttığı otoimmün hastalıklarda bağışıklık sistemini
baskılayan ilaçlar kullanılır. Bakterilerin yol açtığı infeksiyonlarda uygun
antibiyotik kullanımı ile infeksiyonun düzeltilmesi değerleri normale getirir.
İlaca bağlı beyaz küre düşüklüğünde bu duruma neden olan ilacın geçici ya da
kalıcı olarak kesilmesi değerlerin normale gelmesini sağlar. Kemik iliği
yetmezliklerinde bağışıklık sistemini baskılayıcı ve kemik iliğini uyaran
ilaçların kullanımı ve kök hücre nakli sayılabilecek tedavi seçenekleridir. Dalak
büyümesine bağlı beyaz kürelerin dalak içinde göllenmesine bağlı düşmesi bazen
dalağın alınması ile düzelebilir. İnternette çok sayıda beyaz küreyi
yükseltecek bitkisel tedaviler yazılı olmakla birlikte bilimsel olarak
kanıtlanmış bir yiyecek, gıda takviyesi veya beslenme yöntemi bulunmamaktadır.
Beyaz küre yüksekliği nasıl düşürülür?
Beyaz küre yüksekliği tedavisi nedir? Beyaz küre yüksekliğine ne iyi gelir?
Aynı
beyaz küre düşüklüğü nasıl yükseltilir sorusunda olduğu gibi, beyaz küre
yüksekkliğinin nasıl düşürüleceği sorusuna yanıt verebilmek için beyaz küre
yüksekliğine hangi durum veya hastalığın yol açtığını saptamak gerekir. Eğer
beyaz küre yüksekliğinin sebebi bir iltihap yani vücuttaki herhangi bir yerde
oluşan infeksiyon (zatüre, idrar yolu infeksiyonu gibi) ise uygun antibiyotik
tedavisi ile düşürülebilir. İlaçlara bağlı bir yükseklik ise çoğunlukla ilacın
kesilmesine bağlı normale gelecektir. Sigaraya bağlı olduğu düşünülürse
sigaranın bırakılmasından yaklaşık 6 ay – 2 sene içinde değerler normale gelir.
Romatizmal bir hastalığa bağlı ise uygun romatizmalar ilaçlar ile romatizma
kontrol altına alınırsa beyaz küreler de normal değerlerine gelir. Eğer beyaz
küre yüksekliğinin nedeni hematolojik bir hastalık veya kanser ise (lösemi,
lenfoma, miyeloma, myeloproliferatif hastalıklar) bu hastalıklara özel
kemoterapi yada akıllı ilaçlarla hastalık kontrol altına alınarak beyaz küreler
normale getirilebilir. Anksiyete ve stres durumuna bağlı beyaz küre
yüksekliğinde mümkün olduğu kadar stresten uzaklaşılmalı ve uygun tedaviler
psikiyatristler tarafından başlanmalıdır. Kalp krizi durumunda kriz tedavi
edilip iyileştikten sonra beyaz küreler belirli bir zaman dilimi içinde normale
döner. İnternette çok sayıda beyaz küreyi düşürecek bitkisel tedaviler yazılı
olmakla birlikte bilimsel olarak kanıtlanmış bir yiyecek, gıda takviyesi veya
beslenme yöntemi bulunmamaktadır.
Beyaz küre iğnesi nedir?
Beyaz
küre iğnesi kemik iliğindeki kök hücrelerin çoğalmasını ve olgunlaşarak kemik
iliğinden kana geçişini artıran bir tedavidir. Tıbbi ismi “Granulosit Koloni
Stimule Edici Faktör” (G-CSF) olarak bilinir. Beyaz küreleri geçici olarak
yükseltmeyi sağlar. Kanser hastalarında kemoterapi sonrası düşen beyaz
kürelerin hızlıca yükseltilmesinde kullanılabileceği gibi, kök hücre verecek
kişilerde kök hücrelerin kemik iliğinden kana geçişini sağlayarak rahatlıkla
kandan kök hücre toplanabilmesi için de kullanılır. Bu nedenle “Kök Hücre
Aşısı” olarak da bilinir.
Beyaz küre – kanser bağlantısı var
mıdır?
Beyaz küre düşüklüğü ve yüksekliği ile kanser oluşumu arasında direkt bir bağlantı veya ilişki bulunmamaktadır. Fakat hematolojik kanserler dediğimiz lösemi, lenfoma ve miyelom hastalığında ve bazı organ kanserlerinde beyaz küre düşüklüğü veye yüksekliği görülebilir.
Beyaz küre değerleri yaşa göre değişir
mi? Yenidoğanda beyaz küre sayısı nasıldır?
Beyaz
küre değerleri yaşa göre değişir. Özellikle hayatın ilk yıllarında normale göre
biraz yükselmekle birlikte 18 yaşından sonra genellikle bir mm3
kanda 4 bin-10 bin arasında seyreder. Doğumdan sonra ilk haftalarda yenidoğan
bebeklerde beyaz küre sayısı ve beyaz küre alt tip hücresi olan lenfosit sayısı
yüksektir. Beş – altı yaşlarında beyaz küre sayısı normale dönerken lenfosit
oranı düşer ve nötrofil dediğimiz hücreler en fazla sayıda olur.
Beyaz küre yüksekliği veya düşüklüğü hamilelikte
farklılık gösterir mi?
Gebelikte
beyaz küre sayısı genelde normal olmakla birlikte herhangi bir infeksiyon
olmadan yüksek de bulunabilir. Genelde bir mm3 kanda 13.000 – 15.000
civarında seyredebilir. Bu durumda mutlaka bu duruma herhangi bir infeksiyonun
eşlik edip etmediği beyaz kürelerdeki bu artışın herhangi bir kan hastalığına
bağlı olup olmadığı incelenmelidir. Doğum sırası ve sonrasında bu artış daha
fazla olabilir. Doğumdan sonraki ilk 2 hafta içinde genellikle normale döner.
Referanslar
1. Martin S. Blumenreich. The White
Blood Cell and Differential Count. Clinical Methods: The History, Physical, and
Laboratory Examinations. 3rd edition.
Lenf bezlerindeki şişlik halk arasında ilk olarak lenfomayı akla getiriyor. Ancak boyunda veya vücudun her hangi bir yerinde lenf bezlerinde yaşanan şişliğin büyük bir çoğunluğu kanser dışı nedenlerden meydana geliyor. Yine de bu tür şişliklerde zaman kaybetmeden doktora başvurmak hayati önem taşıyor. 15 Eylül “Dünya Lenfoma Farkındalık Günü” nedeniyle tedavi edilebilir bir hastalık olan lenfoma hakkında kısa bir hatırlatma yapmak istedik.
Bu belirtilere dikkat edin
Lenfoma, lenf sisteminin hücrelerinde başlayan kanserdir. Lenf sistemi, vücudun enfeksiyon ve hastalıklarla savaşmasına yardımcı olan bağışıklık sisteminin bir parçasıdır. Lenfomanın en sık görülen belirtisi lenf bezindeki şişlik yani lenf bezinin büyümesidir. Fakat, lenf dokusu tüm vücutta bulunduğundan hemen hemen her yerde de başlayabilir Bu nedenle, hastalığın belirtileri tutulan bölgeye ve organa göre değişiklik gösterebilir:
Dalakta
büyüme
Ateş,
gece terlemeleri ve nefes darlığı
Halsizlik,
yorgunluk, iştah ve kilo
kaybı
Özellikle
kemiklerde ağrı ve karın ağrısı
Kalıcı
öksürük, inatçı kaşıntılar ve cilt döküntüleri
Alkol
tüketiminden sonra lenf bezlerinde ağrı
Sık
enfeksiyonlar lenfomada görülebilen belirtiler arasındadır.
Şişlikten korkmayın ama ihmal de etmeyin
Boyunda 1 cm. kasık bölgesinde ise 2 cm. olan lenf bezleri normal kabul edilebilir. Bu boyutların üzerinde bir büyümede lenfoma akılda tutulması gereken bir hastalıktır. İster boyunda ister başka bir bölgede yaşanan lenf bezi şişliklerinde, hastaların kötü huylu bir tümörü düşünerek telaşlanması doğaldır. Ancak bu tür büyümelerin büyük bir çoğunluğu kanser dışı nedenlere bağlıdır. Lenf bezinde lenfoma haricindeki şişlikler; enfeksiyon, bağışıklık sisteminden kaynaklanan otoimmün hastalıklar, kullanılan bazı ilaçlar, romatizmal hastalıklar ve lenf dokusunu oluşturan hücrelerin içinde bazı moleküllerin birikiminden kaynaklanan depo hastalıklardan kaynaklanabilmektedir. Lenf bezlerinde yaşanan şişliklerin zaman kaybetmeden doktora başvurarak büyümenin nedeninin belirlenmesi gerekmektedir.
Lenf bezindeki şişlik ağrımıyorsa
Lenf bezindeki şişliklerin ağrıyla birlikte yaşanması hastaları daha fazla endişelendirmektedir. Ancak lenf bezi şişliklerinde ağrı genellikle enfeksiyon kaynaklıdır. Lenfomadaki şişliklerin büyük bir çoğunluğu ise ağrısızdır. 40 yaş ve üzerinde ortaya çıkan, ağrısız ilerleyen, haftalar veya aylardır geçmeyen, sert, birbirine yapışık, birden çok ve lastik kıvamında olan şişlikler lenfoma şüphesini artırmaktadır.
Tedavi hastaya göre planlanıyor
Lenfoma tedavisinde belirli standartlar olmakla birlikte tedavinin planlanmasında hastalığın yaygınlığı, alt tipi, tümörün bazı biyolojik özellikleri ve kişinin genel sağlığı da dahil olmak üzere dikkate alınması gereken birçok faktör mevcuttur. Bu nedenle her hastaya göre tedaviyi bireyselleştirmek gerekebilir. Lenfoma tedavisinde; kemoterapi, akıllı moleküller denilen hedefe yönelik tedaviler, kök hücre nakli ve radyoterapi tedavileri uygulanabilmektedir.