Anasayfa » Etiket: lenfoma

Etiket Arşivi: lenfoma

PERİFERİK T HÜCRE LENFOMALARDA KOMBİNASYON TEDAVİLERİNİN GELECEĞİ

Periferik T hücre lenfomalar, kötü tedavi yanıtları ve düşük toplam sağkalım ile karakterize nadir heterojen bir hastalık grubudur. Son on yılda, bu hastalığa yönelik T hücre biyolojisini hedef alan birkaç yeni tedavi nüks hastalarda onaylandı. Pralatreksat, romidepsin, belinostat ve brentuksimab vedotin gibi bu yeni tedaviler dünyada ve ülkemizde de rutin pratikte kullanıma girmeye başladı. Bu gelişmelere rağmen monoterapi sonuçlarının çok yüz güldürücü olmaması nedeniyle bu ajanların yer aldığı kombinasyon tedavilerine hız verildi. Devamını Oku »

LENFOMA VE BESLENME

İnternette tarama yaparken veya gazete ya da kitap okurken bazı gıdaların kanseri önleyebileceğine ve iyileştirebileceğine yönelik haberlere rastlayabilirsiniz. Günümüzde, bilimsel olarak yiyeceklerin kanseri tedavi edebileceğine dair hiçbir kanıt yoktur. Bu nedenle, okuduğunuz veya dinlediğiniz herhangi bir iddia için mutlaka dikkatli olun. Fakat şu da bir gerçektir ki, sağlıklı bir diyet hastalığınızın iyileşmesinde bazı yararlar sağlayabilir.

SAĞLIKLI DİYET NEDİR?

Sağlıklı bir diyet vücudun büyümesi, onarımı ve iyi çalışması için gerekli olan yapı taşlarını kişiye sunan farklı yiyecek gruplarından oluşur.

Karbonhidratlar (nişastalı gıdalar)

Karbonhidratlar vücudunuzun ana enerji kaynağıdır. Ayrıca, sindirim için çok önemli olan lifleri de sağlarlar.  Karbonhidratlar, günlük yiyecek alımının yaklaşık üçte birini oluşturmalıdır. Karbonhidratlardaki gıdalar arasında pirinç, ekmek ve makarna bulunur. Sağlıklı beslenme için kepekli veya tam buğday çeşitlerini seçmek daha uygundur.

Protein

Protein vücudunuzun büyümesi ve onarımı için önemlidir. Lenfoma tedavisi sırasında ve sonrasında vücudunuzun iyileşmesine yardımcı olmak için her zamankinden daha fazla proteine ​​ihtiyacınız olabilir. Et, balık, yumurta, fasulye ve mercimek yüksek protein içeren gıdalardır. Sağlıklı bir seçenek için, yağsız veya az yağlı et tercih edin. Kırmızı et, iyi bir protein kaynağı olduğu kadar iyi bir demir ve çinko kaynağıdır.

Gerek daha önce sitemizde yayınladığımız bir araştırmaya gerekse Dünya Kanser Araştırma Fonu’nun yayınlarına göre, aşırı kırmızı et tüketimi ile lenfoma, miyelom ve diğer bazı kanserler arasında bir bağ olduğu bilinmektedir. Bu nedenle yemekte pişirdiğiniz kırmızı eti kişi başı günde 70 g ile sınırlayın.

Haftada en az 2 porsiyon balık tüketilmesi iyi olur. Bunlardan 1 tanesi somon gibi yağlı bir balık olabilir. Mevcut beslenme rehberleri hamilelerde haftada 2 porsiyondan daha fazla yağlı balık tüketimini önermemektedir.

Süt ürünlerini ve sütten yapılmış yiyecekleri de diyetinize eklemelisiniz. Süt, kemik sağlığı için önemli olan kalsiyum, çinko (yaraların iyileşmesine yardımcı olmak gibi çeşitli fonksiyonlara sahip bir mineral) ve protein sağlar. Süt, yoğurt ve peynir iyi bir süt kaynağıdır. Normalde, sağlıklı bir seçenek için tam yağlı olmayan çeşitleri seçmek ve doymuş yağ oranı yüksek olan tereyağı yerine az yağlı olan seçenekleri kullanmak daha doğrudur. Ancak, kilo almaya çalışıyorsanız, daha yüksek yağlı seçenekleri de tercih edebilirsiniz.

Yağ

Yağ, önemli bir enerji kaynağıdır ve faydalı vitaminler sağlar. Doymamış (“İyi”) yağlar, kalbinizin sağlıklı kalmasını ve kolesterolünüzü düşürmede yardımcı olabilir. Avokado, brezilya fıstığı ve yağlı balık gibi gıdalar doymamış yağ kaynakları için örnektir. Bu iyi yağları günlük diyetiniz için yaptığınız yemeklerde de kullanabilirsiniz.

Doymuş yağ alımını ise sınırlamalısınız. Bu yağ türü, tereyağı, et, kek gibi gıdalarda ve birçok işlenmiş gıdada, örneğin sosis ve cipslerde bulunur. Az miktarda doymuş yağ alabilirsiniz (kadınlar günde en fazla 20 g yemelidir; erkekler günde en fazla 30 g yemelidir). Fazla alınan doymuş yağ kalp hastalığı ve felç gibi hastalık risklerini artırır. Ambalajdaki beslenme bilgilerini kontrol ederek bir üründeki yağ miktarının ne kadar olduğunu görebilirsiniz.

Vitaminler ve mineraller

Meyve ve sebzeler en iyi vitamin ve mineral kaynağıdır. Vitaminler ve minerallerin, bağışıklık sisteminizi, kemiklerinizi, dişlerinizi ve cildi sağlıklı tutmak gibi birçok farklı fonksiyonu vardır. Mineraller dişlerinizin ve kemiklerinizin gücü için önemlidir. Ayrıca, yediğiniz yiyecekleri kullandığınız enerjiye dönüştürmeye de yardımcı olurlar.

Önerilen meyve ve sebze alım miktarı günde en az 5 porsiyon (80g) ‘dur. Bir porsiyon için aşağıdaki örnekleri verebiliriz:

  • Bir adet elma
  • 1 adet muz veya 1 adet kavun dilimi
  • 3 yemek kaşığı havuç, bezelye veya mısır
  • 7 küçük (kiraz) domates.

Yeterli vitamin ve mineral alamayacağınızı düşünüyorsanız, doktorunuzla konuşun. Gıda takviyelerini doktorunuza danışmadan almayın. Çünkü kullanacağınız gıda takviyeleri diğer ilaçlarla etkileşim gösterebilir.

Lifler

Lifler, kalbinizin sağlıklı kalmasını ve sindirim sisteminizin iyi çalışmasını sağlar. Meyveler, sebzeler, tahıllar ve patatesler gibi bitkilerden gelen gıdalarda bulunur. Ayrı bir yiyecek grubu olarak sınıflandırılmasa da, her gün 30 g lif tüketmeyi hedeflemelisiniz.

İştahınız iyi ve rahat yemek yiyebiliyorsanız aşağıda verilen “Dengeli Beslenme Piramidi” rehber olarak kullanılabilir. Dengeli beslenme piramidi, çeşitli gıdaların günlük diyetinizi hangi oranda oluşturması gerektiğini gösterir.

  • Bol karbonhidratlı (nişastalı) gıdalar
  • Bol meyve ve sebze
  • Daha az et, balık, yumurta ve bakliyat
  • Daha az süt ve diğer süt ürünleri
  • En az olarak yağ ve şeker içeren gıdalar.

Lif içeriği yüksek başlıca yiyecekler olarak yulaf ezmesi, bulgur, elma, brokoli, ıspanak, havuç, yeşil erik, bezelye, incir, enginar, armut ve cevizi sayabiliriz. Bu yiyeceklerden çiğ olarak tüketilenleri infeksiyon riski nedeniyle beyaz kürelerinizin düşük olduğu kemoterapi döneminde mümkün olduğu kadar almamaya özen gösterin.

LENFOMA TEDAVİSİ SIRASINDA NASIL BESLENMELİYİM?

Lenfoma tedavisinde sağlıklı bir şekilde ihtiyacınız olan besinlerin alınması önemlidir. Kemoterapiyi tolere etmenize ve infeksiyona karşı korunmanıza yardımcı olabilir. İyi beslenme hem duygusal hem de fiziksel olarak kendinizi iyi hissetmenize yardımcı olabilir. Tedaviniz sırasında yeme ve içme konusunda tavsiye almak için doktorunuzla ve sağlık ekibinden biriyle görüşün. Doktorunuz size gıda takviyeleri verebilir veya bir diyetisyene yönlendirebilir ya da gerekirse diyetisyenle birlikte özel beslenme ihtiyaçlarınıza göre destek verir.

Lenfomalı hastalardaki yeme problemlerini önlemek ve nötropenik (savaşan hücresi düşük) hastaların beslenmesini düzenlemek için bu konuda yayınlanmış rehberler bulunmaktadır. Tedavinin bir yan etkisi olarak ağzınızda yaralar gelişmişse buna yönelik tavsiyeleri uygulamanız gerekir. Diyetinizde herhangi bir değişiklik yapmadan önce mutlaka doktorunuzla görüşmenizi öneririz.

İştah kaybı veya midede dolgunluk hissi

Lenfoma için başlanan bazı ilaçlar ve tedaviler, iştahınızı düşürebilir veya yemek yemeye başladıktan hemen sonra mide dolgunluğu hissetmenize neden olabilir. Bu genelde başlanan kemoterapinin yan etkisi olarak görülür. Bu durum bağırsak lenfomalarında hastalığın kendisine bağlı olarak veya bağırsağa ışın tedavisi (radyoterapi) uygulanmışsa da olabilir.

Yeterince yemek yiyemiyorsanız aşağıdaki ipuçlarını gözden geçirin:

  • Yemek öncesi su ya da başka sıvı almak istiyor ve yemek sonrası midede aşırı dolgunluk hissinden kaçınmak istiyorsanız, bu sıvı ya da sıvıları çok olmamak kaydı ile yemekten en az 30 dakika önce içmeye dikkat edin.
  • Yemeğinizi daha küçük tabaklarda servis edin.
  • Yemek saatleri yerine aç olduğunuzda yemek yeyin.
  • Yemek yeme sıklığınızı artırın, küçük atıştırmalıklarla az ve sık sık yiyin.
  • Kendisi çok ama vereceği enerji az olan gıdalar (salatalar ve çorbalar) yerine daha yüksek enerjili yiyecekleri (örneğin omlet, peynir gibi) seçmeniz uygun olur.
  • Yemeklerinizin içine yüksek enerji veren zeytinyağı, peynir rendesi gibi gıdalar eklemeyi unutmayın.

 

Kilo kaybı

Tedaviniz sırasında kilo vermeniz durumunda kalori alımını aşağıdaki yollarla arttırabilirsiniz:

  • Az yağlı alternatifleri değil tam yağlı seçenekleri (örneğin tam yağlı süt) seçin.
  • Makarna veya sebzelere peynir veya kendi hazırladığınız yüksek enerji içeren soslar ekleyin.
  • İçecekler ve pudingler için şeker, bal veya şurup ekleyin.
  • Diyetinizde ekmek, makarna, patates, sebze ve tereyağı bulunsun.
  • Kilo vermeye devam ederseniz, hekiminize mutlaka danışın.

Bulantı ve halsizlik

Mide bulantısı birçok kemoterapi ilacının ortak yan etkisidir. Radyoterapi sırası ve sonrasında da mide bulantısı hissedebilirsiniz.

Bulantıyı önlemek ve gidermek için:

  • Doktorunuza danışarak antiemetik (bulantı giderici) alabilirsiniz
  • Kraker, kızarmış ekmek veya pilav gibi kuru düz gıdaları tüketin
  • Zencefil bulantıyı azaltabilir. Zencefil çayı, zencefilli bisküvi veya kök zencefil gibi zencefilleri diyetinize ekleyin
  • Bulantıyı kötüleştirebilecek gıdaların kokusunu en aza indirgemek için yiyecekleri soğuk olarak tüketin veya bir mikrodalga fırında pişirin.

Tat değişimleri

Kemoterapi ve bazı biyolojik lenfoma tedavileri aldığınız gıdaların tadının değişmesine neden olabilir. Çoğu kişi bunu metalik bir tat olarak tarif eder. Yemeğinizin tadını artıracak otlar, baharatlar ve ev yapımı soslar ekleyebilirsiniz. Örneğin bir meyve sosu yaptığınız pudinglerin lezzetlenmesine yardımcı olabilir.

Ev yapımı limonata, zencefilli meyve sularını daha lezzetli bulabilirsiniz. Enerji içeceklerini önermiyoruz. Daha besleyici bir seçenek olan ve protein, vitamin ve minerallerin yanı sıra enerji sağlayan süt temelli içecekleri tüketebilirsiniz.

Birçok kişi lenfoma tedavisi süresince çay ve kahve kullanmak istemez. Çay içilecekse açık çay olarak içebilirsiniz. Kahveyi gündüz bir bardak alabilirsiniz, gece içilirse uykusuzluğa neden olabilir. Yine bitki çaylarını sakinleştirici etkisi ve bağırsak düzenleyici etkisi nedeniyle alabilirsiniz.

Tedaviniz sırasında yemek tadını bozan ağız içinde infeksiyon gelişebilir. Bu nedenle infeksiyondan kaçınmak için ağız bakımınızı yapın. Dişlerinizi yumuşak bir fırça ile düzenli olarak fırçalayın ve alkolsüz antiseptik bir gargara kullanın.

Tedavinizin tat duyusuna etkisi zamanla değişebilir. Tedavinizin başındaki tat değişiklikleri ile tedavinizin ileri döneminde meydana gelen tat değişiklikleri aynı olmayabilir. Bu nedenle başlangıçta beğenmediğiniz ve tat alamadığınız yiyecekler de dahil olmak üzere tedaviniz boyunca farklı gıdalar denemeye devam edin. Tedavinizin bitiminde herşey yolundaysa ve yeni tedavi alamayacaksanız tat duyunuz geri gelecektir.

İshal

İshal, lenfoma hastalığında kullanılan bazı tedavilerin yan etkisi olarak karşınıza çıkabilir. Bu durumu mutlaka doktorunuza veya sağlık ekibine bildirmelisiniz. İshal için aşağıda yazılanlara dikkat etmeniz gerekir:

  • Dehidrasyonu (sıvısız kalmayı) önlemek için bol miktarda sıvı tüketin.
  • Dehidrasyon bulgularının mutlaka farkında olmalısınız. İdrarınızı eskisine göre daha az ve daha koyu yapmak dehidrasyon bulgusudur.
  • Yemeği az az, sık sık yemeye ve sulu yiyecekler almaya özen gösterin.
  • İshalinizi yönetmek için diyetinizi değiştirmeniz gerekip gerekmediğini sizi takip eden doktorunuza, diyetisyeninize veya hemşirenize sorun.

Kabızlık

Kabızlık, lenfomada kullanılan bazı tedavilerin (kemoterapi, bulantı giderici ve ağrı kesici ilaçlar) yan etkisidir. Kabızlığı azaltmak için daha önce belirttiğimiz lifli yiyecekleri tüketmeye gayret edin. Bol miktarda sıvı içmek ve hafif veya orta derecede egzersiz yapmak da yardımcı olabilir. Tuvalete çıkmanızı sağlayacak müshil özelliğindeki ilaçları doktorunuza danışın.

LENFOMA VE DİYET HAKKKINDA SIK SORULAN SORULAR

İnternette tarama yaparken veya gazete ya da kitap okurken bazı gıdaların kanseri önleyebileceğine ve iyileştirebileceğine yönelik haberlere rastlayabilirsiniz. Günümüzde, bilimsel olarak yiyeceklerin kanseri tedavi edebileceğine dair hiçbir kanıt yoktur. Bu nedenle, okuduğunuz veya dinlediğiniz herhangi bir iddia için mutlaka dikkatli olun. Fakat şu da bir gerçektir ki, sağlıklı bir diyet hastalığınızın iyileşmesinde bazı yararlar sağlayabilir. Bu bölümde, lenfoma hastalarının veya hasta yakınlarının diyet ve lenfoma hakkında sordukları bazı genel soruları yanıtlıyoruz. Durumunuza özel tavsiyeler için doktorunuzla veya sağlık ekibinizle konuşmayı öneririz.

Tedavi sırasında greyfurt yenebilir mi?

Lenfoma tedavisi görürken greyfurt yemenin tehlikeli olabileceğini duymuş olabilirsiniz. Bazı gıdalar kullanılan ilaçlarla etkileşime girebilir. Bir ilacın etkili olabilmesi için vücuda alındıktan sonra parçalanması ve sonra kan dolaşımına girmesi gerekir. “Enzimler” olarak adlandırılan, özellikle de “CYP3A” olarak bilinen proteinler, bu süreçte önemlidir. Bu tür enzimlerin etkisini bloke eden veya artıran gıdalar, aldığınız ilacın daha az veya daha fazla kan dolaşımına geçmesine neden olabilir.

Greyfurt CYP3A’yi bloke edebilir. Bu nedenle, lenfoma tedavisi sırasında kullanılan bazı ilaçlar ile etkileşime girebileceği için bu konuyu mutlaka doktorunuza danışın.  CYP3A’yi engelleyebilecek diğer meyveler arasında bazı portakallar, böğürtlen, nar ve bazı üzüm çeşitlerinin de bulunduğunu unutmamak gerekir.

Yeşil çay lenfoma hastaları için güvenli midir?

Yeşil çay, Çin ve Hindistan’da yetişen bir bitki olan Camellia sinensis’in yapraklarından yapılır. Bilim adamları, yeşil çayın bazı kanserleri önleme ve kanser hücrelerinin büyümesini durdurma potansiyeline sahip olduğunu bildirmişlerdir. Fakat herhangi bir sonuca varmadan önce çok daha fazla araştırmaya ihtiyaç olduğu unutulmamalıdır.

 

Yeşil çayın kanser tedavisinde yardımcı olup olamayacağına dair çok fazla araştırma yoktur. Kronik lenfositik lösemi (KLL) hastalarında yapılan bir klinik araştırmada kanserli hücrelerin sayısının azaldığı ve yeşil çay içtikten sonra şişmiş lenf bezlerinin büyüklüğünde azalma olduğu gösterilmiştir.

Son zamanlarda, araştırmacılar, yeşil çayın, bortezomib (Velcade®) adı verilen ve myelom ile lenfoma tedavisinde kullanılan bir ilacın çalışmasını engelleyebileceğini bildirmişlerdir. Fakat bu bulgular yalnızca hayvanlar üzerinde yapılan bir araştırmaya aittir ve bunun insanlar için geçerli olup olmadığını anlamak için daha fazla araştırma gerekmektedir.

Lenfoma tedavisi görürken alkol alabilir miyim?

Alkol bazı ilaçlarla etkileşebilir ve onları daha az etkili hale getirebilir. Ayrıca, kemik iliğine de zarar verici etkisi vardır. Bu nedenle tedavi sırası ve sonrasında kullanılmasını önermiyoruz.

Sadece organik gıdaları mı yemeliyim?

Şu anda organik gıdaların kanseri önleyebileceğini veya kanserin tekrarlamasını durdurabileceğini destekleyen önemli bir kanıt bulunmamaktadır.

“Organik” terimi, insan yapımı gübreler ve zirai ilaçların kısıtlı kullanımı ile üretilen yiyecek anlamına gelmektedir. Araştırmalar, organik tahılların, meyve ve sebzelerin, daha yüksek seviyelerde antioksidan aktiviteye sahip bileşikler içerdiğini göstermiştir. Antioksidan dediğimiz bileşikler hücrelere zarar verebilecek serbest radikalleri absorbe eder. Artmış miktarda antioksidanların potansiyel ilave sağlık yararlarına yönelik bir araştırma henüz yapılmamıştır.

Pestisit kalıntıları ve yemlerde kalan herbisitler hakkında endişe duyan insanlar organik gıda yemeyi tercih eder. Bu düzeyler ülkelerin sağlık kuruluşları tarafından yakından izlenmekte ve gözden geçirilmektedir. Örneğin, 2015 yılında Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı (IARC), glifosatı (yaygın olarak ekmekte bulunan bir kalıntı) “olası kanserojen” (potansiyel olarak kanserojen) olarak sınıflandırmıştır. Bu durum, Avrupa Birliği’nin glifosat kullanımını daha da kısıtlamasına yol açmıştır. Fakat unutulmamalıdır ki, gıdalardaki kalıntı seviyeleri, sağlık riski oluşturabilecek maksimum seviyenin çok altında kabul edilir.

Hodgkin dışı lenfoma (Non-Hodgkin Lenfoma) denilen lenfoma türünde böcek ilacı ve herbisitlere maruz kalan işçilerin hastalığa yakalanma riskinde artış olup olmadığına dair çalışmalar yapılmıştır. Sonuçlar çelişkilidir. Bu riskleri netleştirmek için daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır.

Gıda takviyeleri yararlı mı, zararlı mı?

Sağlıklı ve dengeli besleniyorsanız, ilave bir vitamin veya mineral takviyesi almanız gerekmez. Yemek yemekte zorlanıyor iseniz, ek multivitamin ve mineral takviyesi almanız gerekebilir.

Bazı vitaminler ve mineraller yüksek dozlarda alındığında zararlı olabilir ve bazı ilaçlar ve kanser tedavisi ile etkileşim gösterebilir. Herhangi bir takviye almadan önce sizi takip eden doktorunuzla konuşmalısınız.

Bağışıklık sistemim baskılandığında kaçınmam gereken yiyecekler var mı?

Bağışıklık sisteminiz baskılandığında ya da nötropenik duruma geldiğinizde infeksiyonlara karşı savunmasız hale gelirsiniz. İnfeksiyonu önlemek için kaçınmanız gereken yiyecekler hakkında doktorunuzla görüşmeniz en uygunu olacaktır.

Şeker lenfoma hastalığımı kötüleştirebilir mi?

Bazı çalışmalar, kanser hücrelerinin sağlıklı hücrelerden daha hızlı enerji kullandığını göstermektedir. Bununla birlikte, şeker yemenin lenfoma veya herhangi bir kanser türüne yol açtığına dair bir kanıt bulunmamaktadır. Şeker yememenin, lenfomayı iyileştirdiğine ya da tekrarlamasını azalttığına yönelik herhangi bir araştırma da bulunmamaktadır.

Eğer kilo kaybediyorsanız, şeker iyi bir enerji kaynağıdır. Enerji açığını kapatmanıza ve kilo almanıza yardımcı olabilir. Yeme zorluklarınız yoksa yukarıda verilen dengeli beslenme tablosundaki miktar kadar şeker tüketebilirsiniz.

Aşırı miktarlarda şeker tüketmek, çeşitli kanser türlerinin gelişimiyle bağlantılı olan obezite de dahil olmak üzere bazı sağlık risklerine yol açabilir.

Ekinezya çayı bana yardımcı olabilir mi?

Ekinezya (Echinacea purpurea), Papatyagiller (Asteraceae) familyasına ait bir bitki türüdür. Kuzey Amerika’da yetişen bir bitkidir.

Ülkemizde de bolca bulunan şifalı bitkiler arasındadır. İnternette ve çeşitli kaynaklarda Ekinezya’nın bağışıklık sistemini güçlendirdiğine, kansere karşı kullanılabileceğine, kemoterapi ve/veya radyoterapiye bağlı oluşan yan etkileri düzeltebileceğine yönelik değerlendirmeler olmakla birlikte bu bitki türü ile çalışmalar devam etmektedir. Bu yazı yazılırken bunu destekleyecek herhangi bir bilimsel araştırmaya rastlanmamıştır.

Dışarıda yemek yiyebilir miyim?

Eğer yemek yeme konusunda iştahsızlık, bulantı, kusma gibi yakınmalarınız nedeniyle yeme zorluğu yaşıyorsanız bu durum sizi endişelendirebilir.

Beyaz küre sayınız düşükse yani nötropenikseniz dışarıda yemek yerken yiyecek güvenliği ile ilgili doktorunuzun verdiği önerilere mutlaka dikkat edin. Bu konuya “Nötropenik Hastalarda İnfeksiyon Riski” başlığı altında detaylı olarak değineceğiz. Fakat ana başlıklarla şu konulara dikkat etmek gerektiğini hatırlatıyoruz:

Dışarıdan yiyecek alırken:

  • Son kullanma tarihine dikkat edin.
  • Açılmış veya hasarlı olan paketlerdeki yiyecekleri almayın.
  • Paketlenmemiş hiçbir yiyeceği kullanmayın.
  • Aşırı doldurulmuş bir dondurucuda saklanan yiyecekleri satın almayın. Aşırı yükleme, dondurucunun sıcaklığını artırarak infeksiyon açısından yiyecek güvenliğini riske sokabilir.
  • Üretim tarihi yakın olan dondurulmuş yiyecekleri alın. Uzun yolculuğa çıkarsanız, bu malzemeleri serin tutmak için soğutucu poşetleri veya buz paketleri kullanın.
  • Çiğ eti ayrı alışveriş torbasında saklayın.
  • Alışveriş yaptıktan ve yiyeceğinizi poşete koyduktan sonra ellerinizi yıkayın.

Soğutulmuş ve dondurulmuş gıdaların saklanması:

  • Buzdolabınızı ve dondurucunuzun ideal sıcaklığında kalmasına özen gösterin. Bu konuda cihazınızın el kitabına göz atabilir ve buzdolabının içindeki sıcaklığı kontrol etmek için bir termometre kullanabilirsiniz. Genel olarak, buzdolabı sıcaklığı 0 ° C ile 5 ° C arasında olmalıdır. Dondurucu sıcaklığı -18 ° C olmalıdır.
  • Buzdolabınızın ve derin dondurucunun aşırı dolu olmasını önleyin, çünkü bu genel sıcaklığı artırabilir.
  • Üretici rehberini izleyerek buzdolabınızın iç kısmını ve dışını düzenli olarak temizleyin.
  • Toplu yemek yapıyorsanız ve yiyecekleri dondurucuda saklıyorsanız, yiyecekleri koyduğunuz tarihe göre etiketleyin.
  • Öğeleri aşağıda gösterildiği gibi buzdolabınızdaki doğru raflara koyarak çiğ yiyeceklerin diğer gıdaları kirletmesini önleyin.

 

 

HAZIR YİYECEKLER

 

Tereyağı/margarin, pişmiş etler,

kapalı tenceredeki yemek artıkları, paketlenmiş yiyecekler

 

 

Çiğ et, tavuk ve balık

 

 

Sebze ve meyveler

 

 

Lenfoma tedavisi görürken diyet yapılabilir mi?

Genellikle, tedavi sırasında kilo vermeye çalışmamanız gerekir. Çünkü bunu yapmak, bağışıklık sisteminizin güçsüzleşmesine yol açabilir. Tedavi için verilen kortizon (steroid) iştahınızı tetikler ve sıvı tutulmasına yol açarak kilo almaya neden olabilir. Kortizon almayı bıraktıktan sonra kilonuz normale dönmelidir.

Tedavi bittikten sonra da beslenmeme dikat etmeli miyim?

Sağlıklı bir diyet lenfoma tedavisi sırasında olduğu kadar tedavi tamamlandıktan sonra da önemlidir. İyi beslenmenin faydaları şunlardır:

  • Fiziksel ve zihinsel olarak iyi hissetmenize yardımcı olur.
  • İnfeksiyon riskini azaltır.
  • Enerjinizi ve dayanıklılığınızı arttırır.
  • Diğer kanser türlerinin riskini azaltmaya yardımcı olur.

Sağlık ve umutla kalın…

Prof. Dr. H. İsmail Sarı

İç Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı

KAYNAKLAR:

  1. National Cancer Institute. 2016. Nutrition therapy in cancer care.
  2. Cancer Research UK. 2015. Food controversies.
  3. National Cancer Institute. 2014. Common cancer myths and misconceptions.
  4. National Cancer Institute. 2011. Agricultural health study.
  5. Kim, H et al. Inhibitory effects of fruit juices on cyp3a activity. Drug metabolism and disposition, 2006. 34: 521-523.

 

KIRMIZI ET KANSER RİSKİNİ ARTIRIYOR MU?

“Kırmızı – beyaz et tüketimi ve kanser gelişme riski açısından bilimsel tıp literatürü incelendiğinde çok sayıda araştırmanın olduğunu görüyoruz. Bu konuda yapılan araştırmaların en büyüğü İtalya’lı bilim adamlarından geldi.”

 

 

İnternette kırmızı ve beyaz et tüketiminin yararları ve zararları konusunda çok yazıya rastlarız. Et besin deposudur. Vücut için gerekli olan çoğu yapıtaşını, vitaminleri et tüketiminden sağlarız. Tüm organların düzenli çalışabilmesine yönelik yararları bulunmaktadır. Bununla birlikte kolesterol ve tansiyon yüksekliğine yol açabilme olasılığı, kalp damar hastalıklarının sebepleri arasında gösterildiğini de akılda tutmak gerekir.

Et tüketiminde hangi türün (kırmızı mı, beyaz mı?) daha fazla tüketilmesi gerektiği en çok tartışılan konular arasındadır. Bu yazımızda, mevcut tartışmaya kanserler açısından ve özellikle hematolojik kanser türlerinden olan lenfoma ve miyelom için dahil olacağız.

Kırmızı et tüketimi ve kanser gelişme riski açısından bilimsel tıp literatürü incelendiğinde çok sayıda araştırmanın olduğunu görüyoruz. Bu konuda yapılan araştırmaların en büyüğü İtalya’lı bilim adamlarından geldi. Floransa Kanser Araştırma ve Önleme Enstitüsünde yapılan ve daha önce bu konuda yapılan tüm çalışmaların analiz edildiği son araştırmada, çok sayıda lenfoma ve miyeloma hastası et tüketim miktarları ve türleri açısından tarandı. Yaklaşık 16.500 lenfoma ve 3700 miyelom hastası üzerinde yapılan araştırmada kırmızı et tüketen hastalarda bu hastalıklara yakalanma riskinin beyaz et tüketenlere göre daha fazla olduğu tesbit edildi. Sonuç olarak, çalışmanın araştırmacıları, kırmızı et tüketiminin azaltılarak beyaz et ve deniz ürünleri tüketiminin artırılmasını bu hastalıklara yakalanma riskini azaltmak için öneriyorlar.

 

Sağlık ve umutla kalın…

 

Prof. Dr. H. İsmail SARI

İç Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı

 

KAYNAK: Caini S, Masala G, Gnagnarella P, Ermini I, Russell-Edu W, Palli D, Gandini S. Food of animal origin and risk of non-Hodgkin lymphoma and multiple myeloma: A review of the literature and meta-analysis. Crit Rev Oncol Hematol 2016;100:16-24.

HEMATOLOJİK KANSERLERDE OMEGA-3 TAKVİYESİ: YARARLI MI, ZARARLI MI?

Değerli internet kullanıcıları;

Hematolojik kanserler; kan, kemik iliği ve lenf bezi kaynaklı tümörlere verilen isimdir. Gerek onkolojik gerekse hematolojik kanser tedavisinde en sık kullanılan tedavi şekillerinden birisi kemoterapidir. Gerek tedavi sırasında, gerekse tedaviden sonra hastaların en çok sorduğu soru ise gıda takviyelerinin kullanılıp kullanılamayacağı konusudur. Öncelikle şunu söylemeliyiz ki, doğru olan bu besinleri kullanıp kullanmamayı sizi takip eden hekiminize veya ilgili hekime danışmaktır. Bu yazımızda, hematolojik kanserlerde, gıda takviyelerinden biri olan omega-3 yağ asitleri (internette balık yağı olarak daha fazla rastlarsınız) takviyesine bilimsel ve güncel veriler ışığında göz atacağız.

Omega-3 yağ asitleri, doymamış yağ asitleri olarak bilinir. Vücut için gerekli olup insan vücudunda üretilemediğinden gıdalardan elde edilir. Soğuk sularda yaşayan yağlı balıklar, ton balığı, uskumru, sardalya ve hamsi tüketerek omega-3 yağ asitlerini alabiliriz. Bunlar dışında omega-3 yağ asitleri keten tohumu, ada çayı yağı, kivi, semizotunda en az balık yağındaki kadar bulunurlar. Daha az oranlarda ise ceviz, badem, fındık, soya filizi, kuru fasulye, soya fasulyesi, nohut, mısır, mısır unu, çörek otu yağı, kanola yağı, soya yağı, tatlı patates, marul, lahana, brokoli ve diğer yeşil yapraklı sebzelerde bulunurlar. Vücudun omega-3 yağ asidine ihtiyacı daha anne karnında başlar, çocukluk, ergenlik, yetişkinlik ve yaşlılık boyunca bu ihtiyaç devam eder.

Erken Evre Kronik Lenfositik Lösemide Omega-3 Yağ Asitleri Kullanılabilir mi?

Kronik Lenfositik lösemi bağışıklık sistemimizde önemli yeri olan lenfosit isimli hücrelerin aşırı çoğalması ile oluşan, oldukça yavaş seyirli bir hastalıktır. Genelde 60-80 yaş aralığında görülür. Çoğu zaman hastanın hiçbir yakınması yok iken tesadüfi olarak başka bir nedenle yaptırdığı kan sayımı tahlilinde ortaya çıkar. Yavaş seyirli olması, ileri yaşlarda görünmesi nedeniyle erken evre ve yakınması olmayan hastalarda tedavinin herhangi bir yararı gösterilemediği için tedavisiz izlenebilir.

Tedavisiz izlenen erken evre kronik lenfositik lösemi hastalarında destek besinlerin kullanıp kullanılmayacağı ile ilgili klinik araştırma ABD’de bulunan Marshall Üniversitesinde yapıldı. Yaklaşık 3 ay boyunca omega-3 yağ asidi kullanan hastaların 3. ay sonunda hastalık aktivitesi ile ilgili olan bazı değerlerin düzeldiği saptandı. En önemli bulgulardan birisi ise kullanılan omega-3’ün, hastalığın tedavisinde kullanılan kemoterapinin hücreler üzerindeki duyarlılığını arttırdığı görüldü.

Omega-3 Yağ Asitlerinin Lenfoma ve Diğer Lösemi Tiplerinde Kullanım Yeri Var mı?

Omega-3 yağ asitlerinin hematolojik kanserlerde kullanımı ile ilgili diğer bir araştırma 2017 yılının sonunda yayınlandı. Lösemi ve lenfomalı hastalarda yapılan bu klinik araştırmada, kemoterapi sırasında omega-3 yağ asitlerinin kullanımının hastalığa bağlı gelişen iltihap parametrelerinde düzelme sağladığı saptandı.

Omega-3 Yağ Asitlerinin Yan Etkisi Var mı?

Omega-3 asitlerinin en sık görülen yan etkileri ciltte döküntü, tat duyusunun bozulması, bel-sırt bölgesinde ağrı, hazımsızlık-mide yakınmaları ve grip benzeri semptomlardır. Bunların yanında nadir olarak kanama bozukluğu, kalp ağrısı, uykusuzluk, depresyon belirtileri görülebilir.

Sonuç olarak, omega-3 yağ asitlerinin öncelikle doğal yollarla yani yazının başında verdiğimiz besinlerin tüketilerek alınmasını tavsiye ediyoruz. Hematolojik kanserlerin rutin tedavisinde bulunmadığını hatırlatıyoruz. Fakat sizi takip eden hekime danışarak, yakın doktor gözetiminde, ilaç etkileşimi ve yan etkileri göz önünde bulundurularak bir seçenek olarak kullanılabileceğini de belirtmek istiyoruz.

Sağlık ve umut dolu günler diliyoruz…

KAYNAKLAR

  1. Valentine RC & Valentine DL (2004) Progress in Lipid Research 43:383-402 Omega-3 fatty acids in cellular membranes: a unified concept
  2. Fahrmann JF. Inhibition of nuclear factor kappa B activation in early-stage chronic lymphocytic leukemia by omega-3 fatty acids. Cancer Invest. 2013 Jan;31(1):24-38.
  3. Chagas TR. Oral fish oil positively influences nutritional-inflammatory risk in patients with haematological malignancies during chemotherapy with an impact on long-term survival: a randomised clinical trial. J Hum Nutr Diet 2017;30(6):681-692.

 

Prof. Dr. H. İsmail SARI

İç Hastalıkları ve Hematoloji (Kan Hastalıkları) Uzmanı

Adres: Sırakapılar Mah. Saltak Cad. No: 50 Yeşil Apt. Merkezefendi/DENİZLİ

Telefon: 0 555 011 6460 – 0 258 261 6460

E-mail: profdrhisari@gmail.com

Facebook: https://www.facebook.com/profdrhisari

Twitter: https://twitter.com/profdrhisari

GÜNLÜK YARIM SAAT YÜRÜYÜŞ KANSER RİSKİNİ AZALTIYOR: HAYDİ DOĞA YÜRÜYÜŞÜNE!

Modern toplum yaşantısı teknolojiyi, gökdelenleri, alışveriş merkezlerini, otobanları yaşamımıza sokarak, bizi çevre kirliliği, gürültü, yaşam kaygısı ve stresle baş başa bıraktı. Hâlbuki birkaç dakika için bile olsa insanlardan olabildiğince kopup tamamen doğayla bütünleşmek gibisi var mı? Sadece ayağınızın altında hışırdayan çimenle, güneşle, rüzgârla, doğayla ve en önemlisi yaşama sevinciniz ile baş başa kalmak…  Devamını Oku »

NEDEN KANSERE YAKALANDIM?

Neden ben? Niçin bu hastalık beni buldu?

Kansere yakalanan kişinin en çok sorduğu sorudur yukarıda yazdıklarımız. Bugün için kanser nedeni tam olarak bilinmese de suçlanan pek çok neden var. Aslında vücudumuzda her gün milyonlarca kanser hücresi oluşuyor. Fakat vücudun bağışıklık sistemi bu hücreleri kısa süre içinde kanser haline gelmeden yok ediyor. Bağışıklık sisteminin çeşitli nedenlerle işlevselliğinin bozulması, bu dengeyi bozarak kansere yol açabiliyor. Bu nedenleri önlenebilir ve önlenemeyen olmak üzere iki başlık altında toplayabiliriz. Şimdi bu nedenlere kısaca göz atalım.

ÖNLENEBİLİR NEDENLER

-Sigara

Sigara ve tütün kullanımı başta akciğer, mesane, gırtlak (larinks), ağız, yemek borusu (özefagus) ve pankreas kanserinin başlıca nedenidir.

-Alkol 

Aşırı alkol tüketimi, ağız, gırtlak, böbrek, üst solunum yolu ve meme kanserlerine neden olabiliyor.

-Düzensiz ve hatalı beslenme

Kanserin en önemli nedenlerinden biri hatalı beslenmedir. Doymuş yağ oranı yüksek, sebze ve meyvenin yeterli kadar yer almadığı beslenme alışkanlıkları, başta kolon (kalın bağırsak) kanseri olmak üzere meme ve gırtlak kanserine yakalanma riskini artırmaktadır.

-Obesite (aşırı kilolu olma durumu)

Obesite karaciğer, mesane, meme kanseri ve bazı lösemi tiplerine yol açabilir.

 

-Hareketsizlik ve spor yapmamak

Başta kolon kanseri olmak üzere birçok kanser türüne yakalanma olasılığını ciddi şekilde artırıyor.

-Virüsler ve bazı bakteriler

Çalışmalar bazı virüs ve bakteri tiplerinin bazı kanser türleri ile direk ilişkili olduğunu göstermiştir. Human papilloma virüs ve rahim ağzı kanseri ilişkisi, hepatit C, HIV (AIDS) ve lenfoma ilişkisi ilk aklımıza gelen örnekler olarak sayılabilir. Yine Helikobakter pilori adı verilen bir bakterinin mide ülseri ve kanseri gelişiminde rol oynadığı bilinmektedir.

-Radyasyon ve ultraviole (UV) maruziyeti

. Ultraviole ışınlar özellikle cilt kanseri gelişiminde rol oynarken, radyaaktif maddeler başta hematolojik kanserler olmak üzere tüm kanser türlerininin gelişiminden sorumludur

-Kanserojen ortamlar

Asbest, arsenik, benzen gibi kanserojen maddelerin bulunduğu ortamlarda uzun süre kalmak kansere yol açabilir.

-Çevre kirliliği ve tarım ilaçları

Su, hava ve toprak kirliliği, dünyadaki kanser vakalarının yüzde 1 ile 4’ünün sorumlusu.

ÖNLENEMEYEN NEDENLER

-Yaşlanma

Kansere yakalanma riski, yaşlandıkça artıyor. Kanser oranı yaşlılar arasında daha fazla, tedaviye yanıt daha azdır. Yaşlanma ve kanser konusunu ayrı bir başlık altında toplayacağız.

-Irk ve etnik köken

Bazı kanser türleri, o yörenin genetik özelliklerine göre belirli ülkeler veya coğrafi bölgelerde daha az veya daha çok görülebilir. Bölgenin beslenme alışkanlıkları ve hayat stili kanser gelişiminde büyük rol oynar. Örneğin uzak doğuda tütsülü deniz ürünleri tüketimine bağlı mide kanserine yakalanma oranı oldukça yüksektir.

-Kalıtım

Anne ve babamızdan veya daha önceki kuşaklardan gelen genlerin neden olduğu kanser hastalıkları, dünyadaki kanser olgularının yaklaşık yüzde 4’ünü oluşturmaktadır. Vücutta kansere yol açan genlerin çeşitli nedenlerle aktifleşmesi ya da tam tersi olarak kanseri baskılayan genlerin sessizleşmesi kanser oluşumuna neden olabilir.

-Cinsiyet

Bazı kanser tipleri sadece erkek ya da sadece kadınlarda görülmektedir. Prostat ve meme kanseri bu konuya örnek olarak verilebilir.

Sonuç olarak, kansere yol açan nedenlere bakıldığında önlenebilir nedenlerin daha fazla olduğunu ve bu nedenlerin özüne bakıldığında ise maalesef modern toplum düzeninin yaşam tarzımızı kötü yönde değiştirerek kansere yakalanma riskimizi artırdığını görüyoruz. O halde bu günden başlayarak kendimiz ve ailemiz için bazı kararlar almalı, yaşam tarzımızı sağlık yönünde değiştirerek kendimizi, ailemizi ve çevremizi bu yönde motive etmeliyiz. Sağlık ve umut dolu günler…

Prof. Dr. H. İsmail Sarı

İç Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı

Sağlık ve umutla yeni bir yıla merhaba

s1

Sevgili Tıp Öğrencileri, Kıymetli Klinisyen Arkadaşlar ve Değerli İnternet Kullanıcıları;

Acısı ile tatlısı ile bir yılı geride bırakıp, acıların, sıkıntıların, monotonluğun, kavgaların, savaşların ve dünya üzerinde ne kadar dert varsa hiçbirinin yaşanmayacağı bir yıl ümidi ile 2018’e giriyoruz. 2018 yılının hemen başında işlevsellik kazanan bu site ile hepinize ulaşmaya çalışacağım.

Bu site öncelikli olarak hastalarımız için “hasta bilgilendirme amaçlı” hazırlandı. Klasik bir “Kişisel Doktor Web Sitesi” kimliğinden ayrılıp hematoloji veya hematolojik onkoloji hastalıklarından muzdarip olan hasta ve hasta yakınlarının  çoğu bilgiyi bulabilecekleri bir site olacağını ümit ediyorum. Düzenli olarak hematoloji ve hematolojik onkoloji konusunda akla her ne geliyorsa, güncel ne varsa menüdeki “Hasta Bilgilendirme” başlığı altında “Hastalar için Makaleler”    bölümünde bilginize sunmaya çalışacağız. Yine aynı başlık altında “Hasta Bilgilendirme Kitapçıkları” ve “Videolar” yazı içeriği, bilimselliği ve görselliği sizi tatmin edecek şekilde verilecek. Sitede yayınlanmasını istediğiniz her türlü konuyu ve bana sormak istediğiniz her türlü soruyu gerek sitedeki iletişim formunu doldurarak, gerekse e-mail ve sosyal medya hesaplarımı kullanarak iletebilirsiniz. Makaleler düzenli olarak güncellenecek, zaman içinde hasta bilgilendirme kitapçıkları ve videolar tüm hastalıkları kapsayacak şekilde karşınızda olacak. 

Bunların dışında her ay (talep olursa daha sık) güncellenecek köşelerimiz olacak. Şimdi kısaca bunlara göz atalım.

Bunlardan ilki hematoloji ve onkolojide yeni tedavileri merak eden takipçilerimiz için “FDA Onayları” başlığı altında bir köşe açtık.  ABD Sağlık Bakanlığı’na bağlı; gıda, ilaç ve cihazların onayından sorumlu olan FDA’nın her ay bahsettiğimiz dallarda verdiği ilaç onayları bu bölümde olacak. İlk bölümde “2017 Aralık Ayı Onayları” sunuldu.

İkinci olarak, Kanser ve Beslenme” köşesinde özellikle hematolojik kanserlerde beslenme şeklinin nasıl olması gerektiği güncel ve bilimsel olarak açıklanmaya çalışılacak. İlk bölümümüzün konusu ileri yaş grubunda daha sık görülen bir ilik kanseri olan miyelom oldu.

Son olarak; tutkumuz olan sinemayla ilgili bir köşe açtık. Sinemaseverlerin de ilgiyle takip edeceğini düşündüğümüz bu köşenin adını “Bir Film Bir Hastalık” olarak belirledik. İlk filmimiz bir dizi film: “KADIN”, ilk hastalığımız ise filmin başrolündeki Bahar’ın geçirdiği hastalık: APLASTİK ANEMİ oldu.

Bunların dışında sitede Tıp Öğrencileri ve İç Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanları için düzenli olarak güncellenecek yazılarımız ve sunumlarımız olacak.

Sağlıklı isek sağlığımızı koruyacağımız, şu an için kaybettiysek en kısa sürede kazanacağımız ama umudumuzu asla kaybetmeyeceğimiz bir yıl diliyorum. Sözlerimi, sitemizin sloganı yaptığımız bir atasözü ile bitirmek istiyorum. Unutmayalım, “Sağlığı olanın umudu, umudu olanın herşeyi var demektir”

Prof. Dr. H. İsmail Sarı

İç Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı

 

KEMİK İLİĞİ ASPİRASYON VE BİYOPSİ İŞLEMİ

Kemik İliği Aspirasyon ve Biyopsisi Nedir?

Kemik iliği aspirasyon ve biyopsi işlemi bazı büyük kemiklerinizde bulunan ve süngerimsi bir doku olan kemik iliğinin toplanması ve/veya incelenmesi için yapılan bir işlemdir. Kan ve kemik iliği kanserleri de dâhil olmak üzere çoğu kan ve ilik hastalığının tanısını koymak ve takip etmek için kullanılır. Kemik iliği biyopsisi ve kemik iliği aspirasyonu çoğunlukla aynı zamanda yapılır.

Kemik İliği Aspirasyon ve Biyopsisi Niçin Yapılır?

  • Kemik iliği veya kan hücrelerinden kaynaklanan bir hastalığa (Lösemi, lenfoma, miyelom, aplastik anemi, myelodisplastik sendrom vb) tanı koymak için
  • Bir kan, lenf veya kemik iliği hastalığının evresini saptamak veya kötüleşip kötüleşmediğini ortaya koymak için
  • Bir kan, lenf veya kemik iliği hastalığının tedavisini gözlemek için
  • Kemik iliğindeki demir depolarını kontrol etmek için (Genelde çok tercih edilmez)

Kemik İliği Aspirasyon/Biyopsisinin Tanı ve Takipte Kullanıldığı Hastalıklar hangileridir?

  • Nedeni açıklanamayan, sebebi bilinmeyen/bulunamayan anemi
  • Antikor üreten hücrelerin (plazma hücreleri) hastalık ve kanserleri
  • Kemik İliği Yetmezlikleri (Aplastik anemi, myelodisplastik sendrom) ve kemik iliğinin aşırı üretim durumları (Myeloproliferatif hastalıklar)
  • Belli kan hücrelerinin çok az veya çoz fazla üretildiği (lökopeni, lökositoz, trombositopeni, trombositoz, pansitopeni ve polistemi) durumlar
  • Lösemi, lenfoma ve miyelom olarak bilinen kan ve kemik iliği kanserleri
  • Kemik iliği tutulumu gösteren organ kanserleri
  • Karaciğerde demir birikimi
  • Lizozom Depo hastalıkları
  • Kemik iliğini tuttuğu düşünülen bazı infeksiyon hastalıkları (Brucella infeksiyonu, AIDS vb)

Kemik İliği Aspirasyon/Biyopsisinin Komplikasyonları ve Riskleri Nelerdir?

Kemik iliği aspirasyon ve biyopsi işlemi genellikle büyük risk taşımaz. Komplikasyonlar genellikle çok nadir ve hafiftir. Bununla birlikte aşağıda saydığımız komplikasyonlar nadir de olsa oluşabilir:

  • Biyopsi yapılan bölgede uzun süren ağrı, hassasiyet
  • Kanama (özellikle trombosit denilen pıhtılaşma hücrelerinin sayısı düşük olan kişilerde)
  • Biyopsi yerinde infeksiyon, iltihap, akıntı
  • Biyopsi iğnesinin kemikte kırılması
  • Sakinleştiriciye bağlı olarak ortaya çıkan alerjik reaksiyonlar, mide bulantısı veya kalp ritminde bozukluk

Eğer kanama bozukluğunuz veya biyopsi yapılması planlanan bölgede infeksiyon varsa ya da bu bölgeye daha önce radyasyon tedavisi gördüyseniz mutlaka doktorunuza bunları bildirmeniz gerekmektedir.

Kemik İliği Aspirasyon ve Biyopsisinin Ön Hazırlığı Var mı?

Kemik iliği aspirasyon ve biyopsisi çoğunlukla hastane yatışı ve herhangi özel bir hazırlık gerektirmez. Fakat, hastalar genelde işlem öncesi çok endişelenirler. Kemik iliği biyopsisi kısa süren bir işlemdir, öncelikle bunu hatırlatmak gerekir. Eğer tedirginseniz, doktorunuz ve ilgili sağlık ekibi ile mutlaka konuşmalısınız. Doktorunuz aspirasyon veya biyopsi öncesi anestezi ekibi ile birlikte sizi uyutarak acı çekmemenizi sağlayacak damardan bir ilaç vercektir.

Herhangi bir anestetiğe karşı alerjik reaksiyon göstermişseniz veya anesteziden sonra hastalandıysanız, mutlaka doktorunuza bunu söyleyin. Aynı şekilde; hamileyseniz, ilaç ve doğal veya yapay gıda takviyesi kullanıyorsanız bunları da doktorunuza bildirin.

Kemik İliği Aspirasyon ve Biyopsi İşlemini Kimler Yapabilir?

Kemik iliği aspirasyonu ve biyopsisi bir hastanede, bir klinikte veya doktor muayenehanesinde yapılabilir. İşlemler, kan bozuklukları üzerine uzman olan bir doktor (hematoloji uzmanı – onkoloji uzmanı) tarafından yapılabilir.

Kemik İliği Aspirasyon ve Biyopsi İşlemi Ne kadar Sürer?

Kemik iliği aspirasyon ve biyopsi işlemi hazırlıkları ile birlikte yaklaşık 30-45 dk sürer. Eğer damardan uyutucu/sakinleştirici ilaç verilirse, hazırlık ve işlem sonrası bakım için biraz daha zaman gerekebilir.

Kemik İliği Aspirasyon ve Biyopsi İşleminden Hemen Önce Hangi Hazırlıklar Yapılır?

İşlem öncesi doktorunuz veya sağlık personeliniz tarafından tansiyonunuz ve nabzınız kontrol edilmelidir. Sadece lokal anestezi yapılabilir fakat ağrı çekmemeniz için uyutulmanız da gerekebilir.

İşlemden önce, iğnenin gireceği bölge antiseptik bir sıvı ile temizlenir. Kemik iliği sıvısı (aspirasyon) ve doku örneği (biyopsi) genellikle leğen kemiğinin (posterior iliak crest) arka kısmının tepe noktasından alınır.

Genellikle yüz üstü veya yan tarafınıza yatmanız istenir. Vücudunuz yalnızca biyopsi bölgesi görünecek şekilde steril örtülerle örtülür.

Kemik İliği Aspirasyon İşlemi Nasıl Yapılır?

Genellikle biyopsiden önce kemik iliği aspirasyonu yapılır. Biraz önce bahsettiğimiz bölgeden, işlemde kullanılacak iğne ile girilerek cilt ve ciltaltı yağlı dokular geçilerek önce kemiğe ulaşılır ve ilerletilerek iğne kemik iliği bölgesine yerleştirilir.

Biyopsinizi yapan hematoloji uzmanı veya onkoloji uzmanı iğneye bir enjektör (şırınga) ekleyerek, kemik iliğine ait sıvı kısımdan örnek alır. Aspirasyon yalnızca birkaç dakika sürer. Eğer ilik partikülü gelmediği anlaşılırsa işlem tekrarlanabilir. Hastalığınızın durumundan kaynaklanan nedenlerle bazen kemik iliği sıvısı enjektöre hiç çekilemeyebilir. Bu durumda sadece biyopsi alınır.

Kemik İliği Biyopsi İşlemi Nasıl Yapılır?

Hastalarımız tarafından bazen kemik iliği biyopsisi ile kemik biyopsisi karıştırılabilir. Halbuki, ikisi aynı şey değildir. Kemik biyopsisinde kemiğin kendisinden örnek alınırken, kemik iliği biyopsisinde, kemiğin içine girilerek kemik iliği dokusundan örnek alınır. Kemik iliği biyopsisi için daha büyük iğne kullanılır ve bu iğne ile katı kemik iliği dokusundan örneğin yeterli olabilmesi için en az 1.5 cm (1.5- 3.5 cm) bir parça alınır. Eğer uyutulmamışsanız, işlem sırasında acı veya itme ya da çekme duygusu hissedebilirsiniz. Aspirasyon gibi biyopsi de ancak birkaç dakika sürer.

İşlem Sonrası Bakım Nasıl Olmalı ve Nelere Dikkat Edilmelidir?

İşlem sonrası, kanama durana kadar hemşire veya ilgili sağlık personeli iğnenin girdiği yerin üzerine basınç uygulayarak, kanamanın daha çabuk durmasını sağlar. Fakat kanama genelde zaten çok fazla olmaz. Basınç uygulamasından sonra o bölge bandajla baskı yapılarak kapatılır.

Eğer lokal anestezi verildiyse, sırtüstü şekilde 5-10 dk yatarak biyopsi bölgesine basınç uygulamanız yeterlidir. Daha sonrasındaysa gidebilir ve başka bir rahatsızlığınız yoksa rutin işlerinize dönebilirsiniz.

Eğer uyutulduysanız tamamen uyanıncaya kadar müşahade odasına alınırsınız. Yer ve durumu hatırlayamama gibi hafif hafıza kaybı veya yavaş tepki verme durumu olabilir. Bu yüzden sizi eve götürecek bir kişinin yanınızda bulunması iyi olur. Bu etki bazen yaklaşık 1 gün sürebilir.

İşlem sonrası bazen bir hafta veya daha fazla süre ile biyopsi yerinde ağrı ve hassasiyet hissedebilirsiniz. Bu nedenle doktorunuz tarafından kanama yapmayacak bir ağrı kesici verilir. İşlemin yapıldığı bölgeye soğuk kompres uygulanırsa ağrı daha hızlı hafifletilebilir.

İşlem Sonrası Biyopsi Bölgesi Nasıl Korunmalıdır?

Bandaj 24 saat boyunca çıkarılmamalıdır. Bu süre içinde o bölgeyi ıslatmaktan kaçınmak için banyo yapmamanız veya herhangi bir şekilde su ile temas ettirmemeniz gerekir. 24 saat geçtikten sonra yara yerine bakılır, pansuman yapılır ve problem yoksa bandaj çıkarılır.

Ufak çapta kanama normaldir. Fakat eğer kanama, bandajı ıslatıyor ve doğrudan basınçla durmuyorsa doktorunuza bildirin. Yine, biyopsi bölgesinde; kötüleşen ağrı veya rahatsızlık, biyopsi işleminden sonra başlayan ateş, işlemin uygulandığı alanda şişme ve kızarıklık durumlarında vakit geçirmeden doktorunuzu aramanız gerekir.

Tetkik Sonucu Kaç Gün İçinde Belli Olur?

Kemik iliği örnekleri laboratuara gönderilir. Aspirasyon yayması genelde biyopsiyi yapan doktor (Hematoloji veya kemik iliği bakabilme tecrübesi olan Onkoloji Uzmanı) tarafından biyopsinin yapıldığı gün incelenerek sonuç verilir.Biyopsi sonucu ise gönderilen patoloji merkezinin deneyimi ve yoğunluğuna göre 5-10 gün süre içinde belli olur.
KAYNAK: www.mayoclinic.org

Bilimsel Toplantılar ve Önemi

Bilimsel Toplantılar ve Önemi

Sağlık bilimleri dalı olan tıp ile ilgili bilimsel toplantılar; çeşitli hastalıkların nedeni, tanısı ve tedavilerinin en üst düzeyde tartışıldığı, özgün bilimsel yeniliklerin ilk kez açıklandığı, katılımcıların karşılıklı olarak bilgi alışverişinde bulunduğu toplantılardır. Ayrıca klinisyen ve akademisyenlerin mevcut bilgilerini taze tutma veya güncellemeleri bilimsel toplantılara düzenli katılımları ve katkıları ile mümkündür.

Tüm hastalıkların tedavisinde olduğu gibi hematoloji ve onkolojiyi ilgilendiren hastalıkların (kanserler, lösemi, lenfoma, kansızlık, kemik iliği yetmezliği vb) tedavisinde de yeni ilaçlar ve yöntemler ile büyük ilerlemeler kaydedildi. İşte, bu ilerlemelerin ana kaynağı olan klinik çalışmalar bahsettiğimiz bilimsel toplantı ve kongrelerde tartışılarak kamuoyuna duyurulmakta ve yeni tedavilerin ilgili onay kurumları tarafından onaylanarak rutin kullanıma girmesine katkıda bulunmaktadır.