Tüm dünyanın covid-19 ile mücadele ettiği bu dönemde Hematoloji – Onkoloji alanında onay alan ilaçları sizler için derledik. Temmuz ve Ağustos ayının en önemli gelişmeleri miyelom, lenfoma ve MDS tedavisinde gerçekleşti.
FDA, nüks veya refrakter multipl miyelomu
olan ve daha öncesinde 1-3 sıra tedavi alan yetişkin hastalar için deksametazon
ile kombinasyon halinde carfilzomib (KYPROLIS, Onyx Pharmaceuticals, Inc.) ve
daratumumab’ı (DARZALEX, Janssen Biotech, Inc.) onayladı (20 Ağustos 2020)
FDA, bir anti-CD38 monoklonal antikoru, bir
proteazom inhibitörü ve bir immünomodülatör ajan dahil olmak üzere daha önce en
az 4 tedavi almış, relaps veya refrakter multipl miyelomlu yetişkin hastalar
için belantamab mafodotin-blmf’yi (Blenrep, GlaxoSmithKline) onayladı (5
Ağustos 2020).
FDA, gerek düşük dereceli lenfomadan
kaynaklanan gerekse otolog kök hücre nakli için uygun olmayan başka türlü
tanımlanmamış nükseden veya refrakter diffüz büyük B hücreli lenfoma (DLBCL)
olan yetişkin hastalar için CD19’a yönelik bir sitolitik antikor olan
tafasitamab-cxix’e (MONJUVI, MorphoSys US Inc.) hızlandırılmış onay Verdi (31
Temmuz 2020).
FDA, BRAF V600 mutasyon pozitif olan, rezekte
edilemeyen (çıkarılamayan) veya metastatik melanomu olan hastalar için
kobimetinib ve vemurafenib ile kombinasyon halinde atezolizumab (Tecentriq,
Genentech, Inc.) tedavisini onayladı (30 Temmuz 2020).
Food and Drug Administration granted
accelerated approval to brexucabtagene autoleucel (TECARTUS, Kite, a Gilead
Company), a CD19-directed genetically modified autologous T cell immunotherapy,
for the treatment of adult patients with relapsed or refractory mantle cell
lymphoma (MCL). More Information. July
24, 2020
FDA nükseden veya refrakter mantle hücre
lenfoması (MHL) olan yetişkin hastaların tedavisi için CD19’a yönelik genetik
olarak modifiye edilmiş bir otolog T hücresi immünoterapisi olan brexucabtagene
otoleucele (TECARTUS, Kite, bir Gilead Company) hızlandırılmış onay Verdi (24
Temmuz 2020)
Food and Drug Administration approved an oral
combination of decitabine and cedazuridine (INQOVI, Astex Pharmaceuticals,
Inc.) for adult patients with myelodysplastic syndromes (MDS) including the
following: More Information. July 7, 2020
FDA, miyelodisplastik sendromlu (MDS)
yetişkin hastalar için oral desitabin ve sedazuridin kombinasyonunu (INQOVI,
Astex Pharmaceuticals, Inc.) onayladı (7 Temmuz 2020).
COVID 19 salgını nedeni ile bu sene 25. Avrupa Hematoloji Kongresi de (EHA25) sanal olarak yapılıyor. Kongrede sunulan bir araştırmada, venetoclax (Venclexta) ve azasitidin kombinasyonu, yoğun tedavi için uygun olmayan akut miyeloid lösemili tedavi almamış hastalarda sadece azasitidine karşı ölüm riskinde %34’lük bir azalmaya yol açtı.
Hasta
penceresinden değerlendirildiğinde, AML ile yaşayan hastalar bir taraftan kemoterapiye
dayanamayacak kadar ek hastalıklara sahip olabilirler, bir taraftan da en
agresif kan kanseri tiplerinden biriyle karşı karşıya kalmaktadırlar. VIALE-A
çalışmasının sonuçları, venetoclax + azasitidin tedavi kombinasyonu ile daha
önce tedavi edilmemiş ileri yaş AML hastalarına daha iyi sağkalım ve tam yanıt sağlayarak
iyi bir haber vermektedir.
Bu sene sanal olarak yapılan 2020 Avrupa Hematoloji
Kongresinde sunulan faz 3 VIALE-A
çalışmasının sonuçlarına göre Venetoclax (Venclexta) ve azasitidin
kombinasyonu, yoğun tedaviye uygun olmayan akut miyeloid lösemili (AML) tedavi almamış
hastalarda tek başına azasitidine karşı ölüm riskinde% 34’lük bir azalmaya yol
açtı.
Ortalama 20.5 aylık takipte medyan genel sağkalım (OS),
azasitidin + plasebo (HR, 0.66;% 95 GA, 0.52-0.85) ile 9.6 ay, venetoclax + azasitidin
ile 14.7 ay (dağılım, 11.9-18.7) idi (P <.001).
Çalışmanın baş araştırmacısı MD Anderson Kanser
Merkezinden Courtney D. DiNardo EHA kongresinde yaptığı açıklamada “VIALE-A
çalışmasının AML tanısı konmuş yaşlı fit olmayan hasta grubunda sağkalım
faydası gösteren ilk faz 3 çalışma olduğunu” bildirdi. Ayrıca, “Venetoclax ve
azasitidin kombinasyonunun, standart yoğun kemoterapiye uygun olmayan yaşlı hastalar
için yeni bir bakım standardı olarak düşünülmesi gerektiğini ifade etti.
AML hastaların çoğu yoğun indüksiyon tedavisi alamayacak
komorbideteleri olan ve ortalama yaşları 70 civarında olan hastalardır. Azasitidin,
desitabin ve düşük doz sitarabin gibi düşük yoğunluklu tedaviler bu hasta
grubunda düşük aktiviteye sahiptir ve tedavi genellikle düşük sağkalım ile
sonuçlanır. Bu çalışma öncesinde bir faz 1b çalışmasında (NCT02203773),
BCL-2’nin seçici küçük moleküllü bir inhibitörü olan venetoclax ve azasitidin
kombinasyonu bu hasta grubunda umut verici sonuçlar ve güvenlik profili
göstermiştir.
Kasım 2018’de, FDA, yaşı 75 yaş veya daha yüksek olan
veya komorbiditeleri nedeniyle yoğun indüksiyon kemoterapisi alamayan olan
yetişkin hastalarının tedavisi için venetoclax tedavisine azasitidin, desitabin
veya düşük doz sitarabin ile kombinasyon halinde kullanım için hızlandırılmış
onay vermiştir.
Randomize, çift kör, çok merkezli, plasebo kontrollü
VIALE-A çalışmasına, komorbiditeleri nedeniyle yoğun indüksiyon tedavisi için
uygun olmayan ve/veya 75 yaş ve üstü olan AML hastaları alındı. Daha önce
hipometile edici ajan alan hastalar çalışma dışı bırakıldı.
Hastalar, venetoclax + azasitidin (n = 286) veya azasitidin + plasebo (n = 145) almak için 2:1 oranında randomize edildi. Araştırma kolundaki hastalar, 28 günde bir 1-7. günlerde deri altından veya intravenöz olarak 75 mg/m2 azasitidin ve 1-28. günlerde günde bir kez 400 mg oral venetoklaks (ilk günde 3 gün içinde doz artırımı olacak şekilde) aldı. Kontrol kolu ise 1-7. günlerde 75 mg/m2 azasitidin ile birlikte 1-28. günlerde günde bir kez oral plasebo aldı.
Çalışmanın birincil sonlanım noktası OS idi. İkincil son
noktaları, ikinci siklus öncesi bileşik tam remisyon [tam remisyon (CR) + kan
değerlerinde tamamlanmamış düzelme (CRi) ile CR), transfüzyon bağımsızlığı [eritrosit
veya trombosit süspansiyonu açısından], moleküler alt gruplara göre CR/CRi ve
OS ile olaysız sağkalım (EFS) idi.
Çalışmaya kaydolan hastaların ortalama yaşı 76 idi
(aralık 49-91). Hastalar, sırasıyla venetoclax + azasitidin ve azasitidin +
plasebo kollarında ortalama 7.0 (aralık, 1-30) ve 4.5 (aralık, 1-26) tedavi
aldı.
CR/CRi oranları venetoclax + azasitidin ve azasitidin +
plasebo kollarında sırasıyla %66.4 (% 95 CI,% 60.6 -71.9) ve %28.3 (% 95 CI,%
21.1 -36.3) idi (P <.001 ). İkinci siklusun başlangıcındaki CR/CRi oranları
sırasıyla %43.4 (% 95 CI,% 37.5-49.3) ve %7.6 (% 95 CI,% 3.8 -13.2) saptandı (P
<.001).
Venetoclax + azasitidin ile CR oranı, sırasıyla %36.7 (%
95 CI,% 31.1 -42.6) ve %17.9 (% 95 CI,% 12.1 -% 25.2) oranı ile azasitidin +
plaseboya göre iki kattan daha fazlaydı (P < .001).
İlk CR/CRi yanıtına kadar geçen ortalama süre, venetoclax
+ azasitidin kolunda 1.3 ay (% 95 CI, 0.6-9.9) ve azasitidin + plasebo kolunda
2.8 aydı (% 95 CI, 0.8-13.2). CR/CRi süresi sırasıyla 17.5 ay ve 13.4 aydı.
Ayrıca, venetoclax eklenmesi ile elde edilen yanıtların sitogenetik risk veya moleküler alt gruptan bağımsız olarak olumlu olduğu izlenmiştir. Yüksek risk sitogenetik özelliği olan hastalarda yanıt oranları venetoclax + azasitidin ve azasitidin + plasebo kollarında sırasıyla %53 ve %23 idi. Orta risk sitogenetik özellikleri olan hastaların yanıt oranları ise sırasıyla %74 ve %32 saptandı. De novo AML hastalarında ise yanıt oranları sırasıyla %66 ve %30 idi. Sekonder AML’li hastaların yanıt oranları sırasıyla %67 ve %23 olarak bulundu.
CR/CRi oranları, venetoclax + azasitidin kolunda IDH1/2
(% 75.4;% 10.7), FLT3 (% 72.4;% 36.4), NPM1 (% 66.7;% 23.5) ve TP53
mutasyonları (% 55.3;% 0) olan hastalarda da anlamlı olarak daha yüksekti.
EFS süresi venetoclax + azasitidin ve azasitidin + plasebo kollarında sırasıyla 9.8 ay (% 95 CI, 8.4-11.8) ve 7.0 aydı (% 95 CI, 5.6-9.5) (P <.001).
Güvenlik profili, venetoclax ve azasitidin
kombinasyonunun bilinen güvenlik profilleri ve tek başına her bir maddenin
bilinen güvenlik profilleri ile tutarlıydı. Venetoclax + azasitidin ve
azasitidin + plasebo kollarında tüm derecedeki en sık görülen gastrointestinal
yan etkiler (AE’ler) bulantı (% 44’e karşı% 44), kabızlık (% 43’e karşı% 39),
ishal (% 41’e karşı 33) %) ve kusma (% 30’a karşı% 23) idi.
Venetoclax + azasitidin ve azasitidin + plasebo
kollarındaki ciddi AE’ler (grade ≥3), febril nötropeni (%30’a karşı %10) ve
pnömoniden (%16’ya karşı %22) oluşuyordu. Venetoclax + azasitidin kolundaki
hastalarda tümör lizis sendromu % 1 ile nadir oranda görüldü. Otuz günlük
mortalite oranları sırasıyla %7 (n = 21) ve %6 (n = 9) idi.
Venetoclax + azasitidin ve azasitidin + plasebo
kollarındaki hastaların en az % 10’unda meydana gelen grade 3 veya daha yüksek
hematolojik AE’ler trombositopeni (%45’e karşı %38), nötropeni (%42’ye karşı %
29), febril nötropeni (%42’ye karşı %19), anemi (%26’ya karşı %20) ve lökopeni
(%21’e karşı %12) idi.
Çalışmayı sunan DiNardo, kombine tedavide kemik iliği
biyopsilerinin 1. siklus sonunda yapılması gerektiğini ekledi.
Hasta penceresinden değerlendirildiğinde, AML ile yaşayan
hastalar bir taraftan kemoterapiye dayanamayacak kadar ek hastalıklara sahip
olabilirler, bir taraftan da en agresif kan kanseri tiplerinden biriyle karşı
karşıya kalmaktadırlar. VIALE-A çalışmasının sonuçları, venetoclax + azasitidin
tedavi kombinasyonu ile daha önce tedavi edilmemiş ileri yaş AML hastalarına
daha iyi sağkalım ve tam yanıt sağlayarak iyi bir haber vermektedir.
Kaynak
DiNardo
C, Jonas B, Pullarkat V, et al. A randomized, double-blind, placebo-controlled
study of venetoclax with azacitidine vs azacitidine in treatment-naïve patients
with acute myeloid leukemia ineligible for intensive therapy-VIALE-A. Presented
at: 2020 European Hematology Association Virtual Congress; June 11-21, 2020;
Virtual. Abstract LB2601.
Sanal
olarak takip etme fırsatı bulduğumuz ASCO20 kongresnde sunulan klinik
çalışmalara göz atmaya devam ediyoruz. Bilimsel programda sunulan KLL14
çalışmasının güncellenmiş analizinde, komorbiditelere sahip tedavi almamış
kronik lenfositik lösemili (KLL) hastalarda
obinituzumab + klorambusil (ClbG) rejimi ile karşılaştırıldığında
venetoklaks + obinutuzumab (VenG) tedavisinin uzun dönem izleminde olumlu
klinik sonuçların devam ettiği gözlendi.
ASCO20 sanal bilimsel programda sunulan KLL14
çalışmasının güncellenmiş analizinde, komorbiditelere sahip tedavi almamış kronik
lenfositik lösemili (KLL) hastalarda obinituzumab
+ klorambusil (ClbG)
rejimi ile karşılaştırıldığında venetoklaks + obinutuzumab (VenG) tedavisinin uzun
dönem izleminde olumlu klinik sonuçların devam ettiği gözlendi.
Daha önce KLL14 çalışması ile tedavi edilmemiş KLL ve
komorbiditesi olan hastalarda ClbG ile karşılaştırıldığında VenG ile
progresyonsuz sağkalımda (PFS) iyileşme gösterilmiştir. Bu güncellenmiş analiz,
ortalama 39.6 aylık takip ile daha uzun dönem sonuçları içermektedir.
Çalışmaya toplam 423 hasta alındı. Birincil sonlanım noktası araştırmacı
tarafından değerlendirilen PFS, ikincil sonlanım noktaları ise yanıt oranları, minimal rezidüel hastalık
(MRD) ve toplam sağkalım (OS) idi.
ClbG ile karşılaştırıldığında VenG rejiminde PFS üstünlüğü
uzun dönem izlemde de korunmuş, 3 yıllık VenG ile PFS %81.9 iken ClbG ile %49.5
olmuştur. VenG kolunda ortanca PFS’ye ulaşılmadı ve ClbG kolunda ise 36 aydı (
[HR], 0.31;% 95 CI, 0.22-0.44; P <.001).
İlginç olarak, çalışmanın ilk sonuçlarında immünglobulin
ağır zincir (IgHV) mutasyonu olan ve olmayan hastalarda PFS farkı gözlenmez
iken uzun dönem sonuçlarda venetoklaks-obinutuzumab rejimi ile IGHV mutasyonu olan
hastalarda daha yüksek etkinlik sağlanmıştır.
MRD oranı VenG kolunda ClbG koluna göre daha yüksekti (%
47.2’ye karşı % 7.4). Ortalama OS’ye henüz ulaşılamamıştır. Ancak analizde çalışma
kolları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmamıştır (HR,
1.03;% 95 CI, 0.60-1.75; P = .92). VenG kolunda, hastaların %17’sinde ClbG
kolundaki %10.3’e kıyasla yeni ikinci primer malignite gelişmiştir.
Sonuç olarak, KLL14 çalışmasının yeni yayınlanan verileri
VenG’nin uzun dönem izlem sırasında da etkinliğini sürdürdüğünü, bu yararın bilinen
tüm risk kategorileri için geçerli olduğunu ve bu rejimin daha önce tedavi
edilmemiş KLL hastaları için uygun bir seçenek olduğunu göstermektedir.
Kaynak
Al-Sawaf
O, Zhang C, Tandon M, et al. Fixed-duration venetoclax-obinutuzumab for
previously untreated patients with chronic lymphocytic leukemia: Follow-up of
efficacy and safety results from the multicenter, open-label, randomized, phase
III CLL14 trial. Presented at: ASCO20 Virtual Scientific Program. J Clin Oncol.
2020;38(15_suppl):abstr 8027.
“Kronik miyeloid lösemi”;
kısaltılmış ismi “KML” olarak bilinen kronik başka bir ifade ile uzun sürede ve
yavaş gelişen bir lösemi yani kemik iliğinde üretilen beyaz kan hücrelerinin
kanseri olarak bilinir.
KML’de kemik iliğindeki bir hücrede bulunan iki kromozom (9 ve 22
kromozom) kırılır ve daha sonra Philadelphia kromozomu olarak adlandırılan
karakteristik bir anormal kromozom oluşturmak için birleşir (ilk olarak bu
şehirde tanımlandığı için bu ad verilmiştir). Bu iki kromozomun birleşmesi, bu
kromozomlar üzerinde yer alan ve normalde yer aldıkları hücrenin büyümesinden
sorumlu iki ayrı gen olan BCR ve ABL1’in bir araya getirildiği bir genetik
bilgi alışverişine neden olur. Elde edilen BCR-ABL1 adı verilen yeni anormal
gen, kemik iliği hücreleri içinde oluşan KML hücrelerinin normal kan
hücrelerinden daha hızlı ve daha fazla büyümesine yol açan anormal bir protein
(BCR-ABL1 tirozin kinaz) üretmesine neden olur. Bu protein nedeni ile
hastalıklı hücreler kemik iliğinde aşırı bir şekilde çoğalarak önce kemik
iliğini işgal eder ve normal kan hücrelerinin gelişimini engelleyerek kana
yayılırlar.
Kronik Myeloid Lösemi tanısı almış hastalar ve yakınları için detaylı bir bilgilendirme kitapçığını güncel bilgiler ışığında hazırlayarak size sunuyoruz. Kitaptaki bilgilerin sadece bilgilendirmek amaçlı yazıldığını, herhangi bir tedavi başlangıcı veya ilaç değişikliği konusunda sizi takip eden hematoloji uzmanınızla görüşmeniz gerektiğini özellikle belirtmek istiyoruz.
Hasta
Bilgilendirme Kitapçığının İçerikleri
1. KML nasıl ve neden oluşur?
2. KML hastalığında hangi yakınma ve belirtiler
görülebilir?
New
England Journal of Medicine Tıp dergisinin son sayısında Asciminib isimli yeni
bir TKI ilacının, daha önceden birden fazla TKI almış KML hastalarındaki
sonuçları yayınlandı. Bu çalışmanın özetini sizler için derledik.
“Kronik miyeloid lösemi”; kısaltılmış ismi “KML” olarak
bilinen kronik yani uzun sürede ve yavaş gelişen bir lösemi yani kemik iliğinde
üretilen beyaz kan hücrelerinin kanseri olarak bilinir.
Tedavi seçenekleri arasında:
1. Tirozin
Kinaz İnhibitörleri
2. Kemoterapi
3. Kök Hücre
nakli bulunmaktadır.
Tirozin kinaz inhibitörleri (TKI’ler), KML’li birçok
insan için ilk tercih edilen tedavi yöntemidir. KML’nin tanımlayıcı bir
özelliği olan Philadelphia kromozomu, BCR-ABL1 adı verilen anormal bir protein
üretir. TKI’ler, KML hücrelerinin aşırı artışına yol açan BCR-ABL1’in etkisini
inhibe eder. TKI’leri ile tedavi edilen insanlar genellikle geleneksel
kemoterapi ile tedavi edilenlere göre daha az ve daha hafif yan etkilere sahiptir.
TKI’lerin KML’yi tamamen ortadan kaldırdığı kanıtlanmamış olmasına rağmen, çoğu
insanda hastalığın uzun süreli kontrolünü sağlarlar. Hamilelik veya emzirme
döneminde kullanılması tavsiye edilmez.
Mevcut TKI’ler arasında imatinib (Gleevec), nilotinib (Tasigna),
dasatinib (Sprycel), bosutinib (Bosulif) ve ponatinib (Iclusig) bulunur.
Imatinib “birinci kuşak” olarak isimlendirilen ilk TKI olduğu için hastalığı
takip eden hematoloji uzmanlarının etkinliğini ve ilaca bağlı yan etkilerini en
iyi deneyimledikleri TKI’dir. Dasatinib ve nilotinib ikinci kuşak, ponatinib
ise genellikle diğer TKI’lere cevap vermeyen kişilere ayrılan daha yeni üçüncü
kuşak TKI’dir.
New England Journal of Medicine Tıp dergisinin son
sayısında Asciminib isimli yeni bir TKI ilacının, daha önceden birden fazla TKI
almış KML hastalarındaki sonuçları yayınlandı. Bu çalışmanın özetini sizler
için derledik.
GİRİŞ: Asciminib,
BCR-ABL1’i diğer tüm ABL kinaz inhibitörleri için olanlardan farklı bir
mekanizma yoluyla inaktif bir yapıya kilitleyen, BCR-ABL1 proteininin myristoil
bölgesini bağlayan allosterik bir inhibitördür. Asciminib, T315I mutantı dahil
olmak üzere hem doğal hem de mutasyona uğramış BCR-ABL1’i hedefler.
Philadelphia kromozomu pozitif lösemili hastalarda asciminib’in güvenliği ve
antilösemik aktivitesi bilinmemektedir.
YÖNTEMLER: Bu
faz 1, doz yükseltme çalışmasında, önceki en az iki tirozin kinaz inhibitörüne
karşı dirençli veya kabul edilemez yan etkilere sahip olan 141 kronik fazlı 9 akselere
fazlı KML hastası alındı. Birincil amaç, maksimum tolere edilen dozu veya
asciminib’in önerilen dozunu (veya her ikisini) belirlemekti. Asciminib günde
bir veya iki kez uygulandı (10 ila 200 mg dozlarda). Ortanca takip süresi 14
aydı.
BULGULAR: Hastaların
tamamı daha önceden tedavi edilmiş olan hastalar idi ve yaklaşık % 70’i (150
hastanın 105’i) en az üç TKİ almış idi. Maksimum tolere edilen asciminib dozuna
ulaşılmadı. Kronik faz KML hastalarında, hematolojik nüks olan 34’ünde (% 92)
hematolojik tam yanıt alındı. Başlangıçta tam sitogenetik yanıt alınmayan 31 (%
54) hastada tam sitogenetik yanıt elde edildi. Ponatinib’den dirençli veya
kabul edilemez yan etkilere sahip olduğu düşünülen 14 hastanın 8’i (% 57) de
dahil olmak üzere, değerlendirilen hastaların% 48’inde 12 ay boyunca majör moleküler
yanıt elde edildi veya elde edilen majör moleküler yanıt devam etti. Bazal bir
T315I mutasyonu olan 5 hastada (% 28) 12 ay boyunca majör moleküler yanıt elde
edildi veya sürdürüldü. Klinik yanıtlar kalıcıydı ve 44 hastanın 40’ında majör moleküler
yanıt sürdürüldü. Doz sınırlayıcı toksik etkiler olarak lipaz seviyesindeki
asemptomatik yükselmeler ve klinik pankreatit saptandı. Sık görülen advers
olaylar yan etkiler) yorgunluk, baş ağrısı, eklem ağrısı, hipertansiyon ve
trombositopeni oldu.
SONUÇ
Asciminib’in, ponatinib’in başarısız olduğu olgular, T315I
mutasyonu olan ve daha önceden birden fazla TKI almış hastalar da dahil olmak
üzere, TKI’lere karşı dirençli veya kabul edilemez yan etkilere sahip KML’li
hastalarda yararlı olduğu saptanmıştır.
Referans: Hughes
TP et al. Asciminib in Chronic Myeloid Leukemia after ABL Kinase Inhibitor
Failure. N Engl J Med 2019;381(24):2315-2326.
Kanser hem dünyada hem de ülkemizde sebebi bilinen ölümler sıralamasında kardiyovasküler hastalıklardan sonra ikinci ölüm sebebidir. Erken teşhis edildiğinde tedavisi ve yaşam kalitesinin artırılabildiği kanser türleri göz önüne alındığında korunmanın önemi artmaktadır. Bu kapsamda erken teşhisin önemine vurgu yapmak amacıyla her yıl 1-7 Nisan arasında çeşitli etkinlikler düzenlenmektedir. Bu amaçla bu yazımızda önemli bir hematolojik kanser olan “akut lösemiler” hakkında bilgi vermeye çalıştık.
Akut Lösemi nedir?
Kanda akyuvar adını verdiğimiz hücreleri oluşturan kemik iliğindeki bir grup hücrenin kısa zaman içerisinde anormalleşip aşırı çoğalma özelliği kazandığı ve bu çoğalmanın etkisi ile kemik iliğinde kan yapımının azalmasına neden olan bir kemik iliği kanseri türüdür. “Akut” kelimesi, bu lösemi tiplerinin tedavi edilmezse hızlıca ilerleyebileceği ve muhtemelen birkaç ay içinde ölümcül olabileceği anlamına gelir.
Akut
Lösemi niçin oluşur? Nedenleri nelerdir?
Öncelikli olarak şunu
belirtmeliyiz ki, akut löseminin kesin bilinen bir nedeni yoktur. Akut lösemi
nedenlerini iki ana başlık altında toplamak daha doğru olur. Bunlar:
Genetik nedenler
Çevresel faktörlerin etkisi
Genetik nedenler deyince
genellikle doğuştan kazanılan ve irsî olarak bilinen nedenler kastedilmemektedir.
Bu hastalıklarda ortaya çıkan genetik bozukluklar yaşamın herhangi bir
döneminde sonradan kazanılan bozukluklardır. Kromozomları oluşturan genlerin
birinde ya da birkaçında görülebilir. Bazen kromozomlardaki kırılmalar, kırılan
parçanın başka bir kromozoma yerleşmesi şeklinde de genetik bozukluklar
görülebilir. Bu durum hücrenin hem kanserleşmesine hem de aşırı çoğalma
yeteneğine sahip olmasına neden olarak lösemi gelişimine neden olabilir.
Çevresel faktörlerden en sık görülen nedenler arasında ise radyasyona yüksek dozlarda maruz kalma (genelde bu maruziyetten uzun yıllar sonra ortaya çıkar), sigara veya hücrelerin yapısını bozan bazı kimyasallar sayılabilir. Bunların dışında Down sendromu gibi kalıtsal bazı hastalıklar, kemik iliği tembelliği olarak ifade edebileceğimiz bazı kan hastalıklarının seyrinde lösemi oluşma sıklığının arttığı bilinmektedir. Herhangi bir kanser türü için kemoterapi almış hastalarda ileri ki yıllarda lösemi meydana gelebilir. Virus adını verdiğimiz bazı mikroplar lösemi oluşumunu tetikleyebilir.
Kaç
çeşit akut lösemi vardır?
Akut lösemiler ikiye
ayrılır:
Akut Myeloid Lösemi (AML)
Akut lenfoblastik lösemi (ALL)
AML, “Akut miyelositik
lösemi”, “akut miyelojenöz lösemi”, “akut granülositik lösemi” ve “akut
lenfositik olmayan lösemi” gibi birçok başka isimle de anılır. “Miyeloid”, bu
löseminin kemik iliğinde başladığı hücre tipini ifade eder. AML’nin çoğu vakası
beyaz kan hücrelerine (lenfositler dışında) dönüşecek hücrelerden gelişir,
ancak bazı AML vakaları diğer kan oluşturan hücrelerden de gelişebilir.
ALL, çocuklarda yetişkinlere
göre daha yaygındır. Kemik iliği hücrelerinin kötü huylu bir hastalığıdır. Bu
hastalıkta, henüz tam gelişmemiş “lenfoid hücre” adı verilen hücrelerin aşırı
çoğalması ve iliğin normal hücrelerinin yerini alması söz konusudur.
Hangi
belirtiler görülür?
Akut lösemiler çok hızlı
seyir gösteren lösemi tipleridir. Bu hastalığa yakalanan kişiler de bir hafta
önce hiçbir bulgu yokken veya yapılan kan sayımları tamamen normal iken bir
haftalık süre içerisinde hem kan sayımı düzeyleri bozulabilir hem de ani olarak
bazı belirtiler gözlenebilir. Bu nedenle aşağıda değindiğimiz belirtilere
dikkat edilmelidir.
Bu belirtilerden en sık
görülenler:
Ani
başlayan halsizlik ve yorulma: Kemik iliğini işgal eden
lösemi hücrelerinin kan yapımını bozması ve buna bağlı alyuvar sayısının
azalmasına bağlı ortaya çıkar. Bu kişilerin alyuvar sayısının azalması
hemoglobin dediğimiz organlara oksijen taşıyan bir proteinin de azalmasına
neden olur. Hemoglobin düzeyinin düşmesi başta halsizlik ve yorgunluk olmak
üzere, yol yürürken nefes darlığı, çarpıntı ve uyku haline neden olabilir.
Kanama:
Kemik iliğini işgal eden lösemi hücreleri pıhtılaşma hücresi olarak bilinen
“trombosit” adı verilen hücrelerin yapımının azalmasına neden olarak kanamaya
eğilim oluşturabilirler. Bu nedenle, bu hastalarda özellikle diş eti
kanamaları, vücutta morarmalar, burun kanaması olabilir.
İnfeksiyon/İltihap:
Yine, kemik iliğini işgal eden lösemi hücreleri savaşçı hücreler olarak bilinen
“lökosit” adı verilen hücrelerin üretimini bozar ve sayılarını azaltır. Bu
hücreler vücudun savunma hücreleridir. Üretimlerindeki bozukluk infeksiyon
gelişimine neden olabilir. Mevcut infeksiyonun yerine göre ateş, boğaz ağrısı,
öksürük, burun akıntısı, geniz akıntısı, ciltte yani yumuşak dokuda iltihap
gibi belirtiler izlenebilir.
Akut lösemiler kemik
iliğinde başlar fakat çoğu durumda hızla kana geçer. Bazen lenf bezleri,
karaciğer, dalak, merkezi sinir sistemi (beyin ve omurilik) ve testisler dâhil
vücudun diğer bölgelerine de yayılabilir. Bu durumda hastalığın yayıldığı
organa bağlı da bazı belirtiler ortaya çıkabilir. Unutulmaması gereken nokta
ise aşağıdaki belirtilerin bir ya da bir kaçının kişide görülmesi akut lösemi
tanısı koydurmaz. Bu belirtilere mutlaka kan sayımındaki bozuklukların eşlik
edip etmediğine bakılmalıdır. Bahsedilen
belirtileri şöyle sıralayabiliriz:
Öksürük,
hıçkırık: Hastalığın akciğere yayılması veya göğüs boşluğundaki
lenf bezlerini büyütmesine bağlı ortaya çıkabilir.
Nefes
darlığı: Yine hastalığın akciğere yayılması veya göğüs
boşluğundaki lenf bezlerini büyütmesine bağlı ortaya çıkabileceği gibi kan
değerlerinin düşmesine veya akciğer infeksiyonuna bağlı da görülebilir.
Karaciğer,
dalak veya lenf bezlerinde büyüme: Lösemi hücrelerinin kemik
iliğinden çıkarak kan veya lenf yolu ile bu organları işgal etmesine bağlı
görülebilir.
Baş
ağrısı, baş dönmesi, denge bozukluğu, bel ağrısı, uyku hali: Lösemi hücrelerinin
beyin başta olmak üzere sinir sistemine veya omuriliğe yayılması nedeni ile
görülebilir.
Kemik
ağrıları: Kemik iliğini işgal eden lösemi hücreleri her türlü
kemik ağrısına neden olabilir.
Genital
organlarda şişlik: Özellikle erkek hastalarda testis tutulumu
izlenebilir. Kendini ağrısız şişlik ile gösterebilir.
Karın
ağrısı, kabızlık, bulantı, kusma: Akut lösemiler nadir olarak
“gastro intestinal sistem” olarak ifade edilen mide-bağırsak sistemine
yayılarak bahsedilen belirtileri oluşturabilir.
Akut
lösemiler nasıl teşhis edilir?
Doktorunuz fizik muayene,
tıbbi sorular ve kişinin kanına ve kemik iliği hücrelerine bakan testlere
dayanarak akut lösemi tanısını koyabilir.
Tıbbi
Geçmiş
Doktorunuz tarafından tıbbi
geçmişiniz sorgulanarak sağlık alışkanlıklarınız, geçmiş hastalıklarınız ve
tedavileriniz hakkında bilgi toplanır.
Fizik
Muayene
Doktorunuz tarafından genel
vücut muayeneniz yapılır. Bu muayene ile fiziksel sağlığınız alışılmadık
bulgular veya belirtiler açısından kontrol edilir. Fizik muayene sırasında lenf
bezeleriniz, dalak ve karaciğeriniz büyüme olup olmadığı açısından
incelenecektir.
Tam
Kan Sayımı (CBC)
Bir kan örneği toplanır ve
çeşitli parametreleri ölçmek için incelenir:
• Kırmızı kan hücreleri
(alyuvarlar), beyaz kan hücreleri (akyuvarlar) ve trombositlerin (pıhtılaşma
hücreleri) miktarı
• Alyuvarlara bağlı
hemoglobin miktarı
• Hematokrit adı verilen
kırmızı kan hücrelerinden oluşan numunenin oranı bu tetkik ile saptanır.
Kan ve İdrar Biyokimya
Testleri
Organların ve dokuların kan
dolaşımına saldığı belirli maddelerin seviyelerini ölçmek için yapılan bir kan
örneği analizidir. Bu maddelerin alışılmadık derecede yüksek veya düşük
seviyeleri hastalığın tanısında yardımcı olabilir.
Periferik
Kan Yayması
Doktorunuz, kan örneğinizi
mikroskop altında kontrol ederek kan hücrelerinin şeklindeki değişiklikleri
inceler. Akut lösemi teşhisinde çok önemlidir. Doktorunuz aynı zamanda beyaz
kan hücrelerinin miktarını, türünü ve trombosit sayısını da bu şekilde saptayabilir.
Kemik
İliği Aspirasyon ve Biyopsi İşlemi
Kemik iliği aspirasyon ve
biyopsi işlemi bazı büyük kemiklerinizde bulunan ve süngerimsi bir doku olan
kemik iliğinin toplanması ve incelenmesi için yapılan bir işlemdir. Akut lösemi
tanısını koymak ve takip etmek için kullanılır. Kemik iliği biyopsi ve kemik
iliği aspirasyonu çoğunlukla aynı zamanda yapılır.
Kemik iliği aspirasyon ve
biyopsisi genellikle leğen kemiğinin arka kısmının tepe noktasından alınır. Bu
bölgeye işlemde kullanılacak iğne ile girilerek cilt ve cilt altı dokular
geçilerek önce kemiğe ulaşılır ve ilerletilerek iğne kemik iliği bölgesine
yerleştirilir. Biyopsinizi yapan hematoloji uzmanı veya onkoloji uzmanı iğneye
bir enjektör (şırınga) ekleyerek, kemik iliğine ait sıvı kısımdan örnek alır.
Aspirasyon yalnızca birkaç dakika sürer. Eğer ilik dokusu gelmediği anlaşılırsa
işlem tekrarlanabilir. Hastalığınızın durumundan kaynaklanan nedenlerle bazen
kemik iliği sıvısı enjektöre hiç çekilemeyebilir. Bu durumda sadece biyopsi
alınır. Kemik iliği biyopsisinde, kemiğin içine girilerek kemik iliği
dokusundan örnek alınır. Kemik iliği biyopsisi için daha büyük iğne kullanılır
ve bu iğne ile katı kemik iliği dokusundan örneğin yeterli olabilmesi için en
az 1.5 cm (1.5- 3.5 cm) bir parça alınır. Aspirasyon gibi biyopsi de ancak
birkaç dakika sürer. Her iki örnek daha sonra kemik iliği kanseri hücrelerini
aramak ve sağlıklı kan hücrelerini izlemek için mikroskop altında hematolog ve
patolog tarafından incelenir. Lösemi hücrelerinin kemik iliğinde belli bir
oranın üzerinde olması ile akut lösemi tanısı konabilir.
Genetik
analiz
Kemik iliği örneğiniz
alındıktan sonra yazının başında bahsettiğimiz genetik anormallikleri aramak
için doku hücrelerinin mikroskop altında analizi yapılır.
İmmünhistokimya
Kemik iliği hücrelerinin
yüzeyindeki bulunan bir nevi kimlik belirteci olarak adlandırabileceğimiz antijenlerin
analizidir.
Akış
sitometrisi
Akış sitometri testi hücre
yüzeyi üzerindeki tümör belirteçlerinin boyutu, şekli ve varlığı gibi
hücrelerin diğer özelliklerini ortaya koyar. Bu test için hücreler floresan bir
boyayla işaretlenir ve bir sıvıya yerleştirilir. Hücrelerden bir ışık demeti
geçilerek, ışığın saçılma şekline bakılarak hücrelerin özellikleri tespit
edilebilir. Akut lösemi tanısında olmazsa olmaz bir analizdir.
Bilgisayarlı
Tomografi (BT) taraması
Farklı açılardan belirli
vücut bölgelerinde birkaç X-ışını imgesi oluşturmayı içeren bir testtir. Organ
ve dokuların daha net görülmesini sağlamak için bazen bir ilaçlı su
içirilebilir veya damar yolundan verilebilir. Lenf nodları veya dalağın büyüyüp
büyümediğini anlamak için göğüs, karın ve/veya pelvisin bilgisayarlı tomografi
taraması yapılabilir. Tanı için şart değildir. Kemik iliği dışında herhangi bir
organ tutulumundan şüphelenildiğinde doktorunuz tarafından istenebilir.
Akut
lösemiler nasıl tedavi edilir?
Akut lösemi tedavisi hem
hasta, hem hasta yakınları hem de tedaviyi yapan sağlık ekibi için sabır
gerektirir. Tedavi uzun sürmektedir.
Tedavideki öncelikli hedef
kemik iliğinde tanı esnasında %20’nin üzerinde saptanan lösemi hücresi (blast)
oranını %5’e indirmektir. Bu hedefi sağlamak için aşağıdaki yol izlenir:
Remisyon
İnduksiyon tedavisi: Hastalığı remisyona sokmak yani lösemi
hücrelerini hedef oranın altına düşürmek için yapılan tedavidir. Hem ALL hem de
AML için geçerlidir. Tedavi hem kemoterapiyi hem de ALL için akıllı ilaçları içerebilir.
Kemik iliğindeki lösemi hücrelerinin yok edilip yerine normal hücrelerin
geçmesi herhangi bir ek komplikasyon gelişmezse yaklaşık 1 ay sürer.
Konsolidasyon
tedavisi: Lösemi hücrelerinin oranı %5’in altına düşmüş yani
remisyon elde edilmişse, bu remisyonu devam ettirmek için yapılan tedavidir.
Pekiştirme tedavisi olarak da adlandırılabilir.
Tanı
esnasında bakılan hastanın risk grubuna göre tedavi şekillendirilir. Kabaca
söylemek gerekirse, hastanın risk faktörleri düşük riski gösteriyorsa
konsolidasyon tedavisi tamamlanır. İlgili lösemi tipine göre idame tedaviye
geçilir. Hastanın risk faktörleri yüksek riski gösteriyor ise konsolidasyon
tedavisini fazla uzatmadan hasta kök hücre nakline alınabilir.
İdame
Tedavi: ALL hastalarında hasta düşük risk dediğimiz grupta ise
konsolidasyon tedavisinden sonra yapılan tedavidir. Genelde ağızdan alınan
ilaçlar ile yapılır. Yaklaşık 2 yıl sürer.
Kök
hücre Nakli
Yukarıda belirttiğimiz gibi her
akut lösemi hastasına kök hücre nakli yapılmaz. Kök hücre nakli kararı
hastalığın risk durumuna göre belirlenir. Akut lösemide tercih edilen kök hücre
nakli “Allojenik kök hücre nakli” dediğimiz kardeşten veya akraba dışı bir
vericiden yapılan nakildir. Nakil kararı alınan hastadan ve vericilerinden 3
tüp kan alınarak doku grupları açısından uyumlu olup olmadığına bakılır ve uyum
derecesine göre nakil kararı verilir.
“Tüylü” ismi, lösemi hücrelerinin mikroskop altında görünme şeklinden gelir; hücrelerin görünümü tüylü bir görünüme benzediği için bu isim verilmiştir.
Kronik Myeloid Lösemide (KML) tirozin kinaz inhibitörlerinin (TKİ) kullanıma girmesi ile tedavi başarısında son 15 yıl içinde büyük ilerleme sağlandı. Kronik faz KML için 7 yıl olarak bilinen ortalama sağkalım bu tedavilerden sonra normal popülasyonun genel sağkalımına yaklaştı. Hastalar ve tedavinin alındığı ülkeler için en büyük sorunun ise tedavi süresinin ne kadar olması gerektiğinin netleşmemesi ve dolayısı ile tedavi maliyeti olduğu söylenebilir. İşte, Annals of Internal Medicine Tıp Dergisinde yayınlanan çalışma KML’de tedavisiz günlerin yakın olabileceğine yönelik umutları arttırdı.
İbrutinib, yüksek riskli ve relaps/refrakter kronik lenfositik lösemi (KLL) hastaları için umut vaat eden bir tedavidir. Nispeten sağlıklı genç hastalarda yapılan klinik çalışmalarda ibrutinib iyi tolere edilmiştir. Bununla birlikte, toplumda kullanımı yaygınlaştıkça, tüm advers olay profili ortaya çıkmış ve başlangıçta beklenenden daha zorlayıcı olduğu ispatlanmıştır. Toplum tabanlı kullanım ile ilgili yayınlarda tedavinin ilk yılında kesilme oranları %40 gibi yüksek bir oranda tahmin edilmektedir. Blood dergisinin son sayısında yayınlanan “How I treat” serisinde ibrutinib başlanan KLL hastalarının değerlendirilmesi ve yönetimi ile birlikte, ibrutinib toksisitesinin nasıl azaltılacağı ve yönetileceğine dair bilgilere de yer veriliyor. Derlemede tartışılan başlıca konuları; kanama riski, özellikle atriyal fibrilasyon olmak üzere kardiyak komplikasyonlar, ilaç etkileşimleri ve enfeksiyonlar olarak sıralayabiliriz. Keyifli okumalar…
Hematolojik kanserler; kan, kemik iliği ve lenf bezi kaynaklı tümörlere verilen isimdir. Gerek onkolojik gerekse hematolojik kanser tedavisinde en sık kullanılan tedavi şekillerinden birisi kemoterapidir. Gerek tedavi sırasında, gerekse tedaviden sonra hastaların en çok sorduğu soru ise gıda takviyelerinin kullanılıp kullanılamayacağı konusudur. Öncelikle şunu söylemeliyiz ki, doğru olan bu besinleri kullanıp kullanmamayı sizi takip eden hekiminize veya ilgili hekime danışmaktır. Bu yazımızda, hematolojik kanserlerde, gıda takviyelerinden biri olan omega-3 yağ asitleri (internette balık yağı olarak daha fazla rastlarsınız) takviyesine bilimsel ve güncel veriler ışığında göz atacağız.
Omega-3 yağ asitleri, doymamış yağ asitleri olarak bilinir. Vücut için gerekli olup insan vücudunda üretilemediğinden gıdalardan elde edilir. Soğuk sularda yaşayan yağlı balıklar, ton balığı, uskumru, sardalya ve hamsi tüketerek omega-3 yağ asitlerini alabiliriz. Bunlar dışında omega-3 yağ asitleri keten tohumu, ada çayı yağı, kivi, semizotunda en az balık yağındaki kadar bulunurlar. Daha az oranlarda ise ceviz, badem, fındık, soya filizi, kuru fasulye, soya fasulyesi, nohut, mısır, mısır unu, çörek otu yağı, kanola yağı, soya yağı, tatlı patates, marul, lahana, brokoli ve diğer yeşil yapraklı sebzelerde bulunurlar. Vücudun omega-3 yağ asidine ihtiyacı daha anne karnında başlar, çocukluk, ergenlik, yetişkinlik ve yaşlılık boyunca bu ihtiyaç devam eder.
Erken Evre Kronik Lenfositik Lösemide Omega-3 Yağ Asitleri Kullanılabilir mi?
Kronik Lenfositik lösemi bağışıklık sistemimizde önemli yeri olan lenfosit isimli hücrelerin aşırı çoğalması ile oluşan, oldukça yavaş seyirli bir hastalıktır. Genelde 60-80 yaş aralığında görülür. Çoğu zaman hastanın hiçbir yakınması yok iken tesadüfi olarak başka bir nedenle yaptırdığı kan sayımı tahlilinde ortaya çıkar. Yavaş seyirli olması, ileri yaşlarda görünmesi nedeniyle erken evre ve yakınması olmayan hastalarda tedavinin herhangi bir yararı gösterilemediği için tedavisiz izlenebilir.
Tedavisiz izlenen erken evre kronik lenfositik lösemi hastalarında destek besinlerin kullanıp kullanılmayacağı ile ilgili klinik araştırma ABD’de bulunan Marshall Üniversitesinde yapıldı. Yaklaşık 3 ay boyunca omega-3 yağ asidi kullanan hastaların 3. ay sonunda hastalık aktivitesi ile ilgili olan bazı değerlerin düzeldiği saptandı. En önemli bulgulardan birisi ise kullanılan omega-3’ün, hastalığın tedavisinde kullanılan kemoterapinin hücreler üzerindeki duyarlılığını arttırdığı görüldü.
Omega-3 Yağ Asitlerinin Lenfoma ve Diğer Lösemi Tiplerinde Kullanım Yeri Var mı?
Omega-3 yağ asitlerinin hematolojik kanserlerde kullanımı ile ilgili diğer bir araştırma 2017 yılının sonunda yayınlandı. Lösemi ve lenfomalı hastalarda yapılan bu klinik araştırmada, kemoterapi sırasında omega-3 yağ asitlerinin kullanımının hastalığa bağlı gelişen iltihap parametrelerinde düzelme sağladığı saptandı.
Omega-3 Yağ Asitlerinin Yan Etkisi Var mı?
Omega-3 asitlerinin en sık görülen yan etkileri ciltte döküntü, tat duyusunun bozulması, bel-sırt bölgesinde ağrı, hazımsızlık-mide yakınmaları ve grip benzeri semptomlardır. Bunların yanında nadir olarak kanama bozukluğu, kalp ağrısı, uykusuzluk, depresyon belirtileri görülebilir.
Sonuç olarak, omega-3 yağ asitlerinin öncelikle doğal yollarla yani yazının başında verdiğimiz besinlerin tüketilerek alınmasını tavsiye ediyoruz. Hematolojik kanserlerin rutin tedavisinde bulunmadığını hatırlatıyoruz. Fakat sizi takip eden hekime danışarak, yakın doktor gözetiminde, ilaç etkileşimi ve yan etkileri göz önünde bulundurularak bir seçenek olarak kullanılabileceğini de belirtmek istiyoruz.
Sağlık ve umut dolu günler diliyoruz…
KAYNAKLAR
Valentine RC & Valentine DL (2004) Progress in Lipid Research 43:383-402 Omega-3 fatty acids in cellular membranes: a unified concept
Fahrmann JF. Inhibition of nuclear factor kappa B activation in early-stage chronic lymphocytic leukemia by omega-3 fatty acids. Cancer Invest. 2013 Jan;31(1):24-38.
Chagas TR. Oral fish oil positively influences nutritional-inflammatory risk in patients with haematological malignancies during chemotherapy with an impact on long-term survival: a randomised clinical trial. J Hum Nutr Diet 2017;30(6):681-692.
Prof. Dr. H. İsmail SARI
İç Hastalıkları ve Hematoloji (Kan Hastalıkları) Uzmanı
Adres: Sırakapılar Mah. Saltak Cad. No: 50 Yeşil Apt. Merkezefendi/DENİZLİ